1

39.2K 1K 512
                                    

Kafamın tam 4-5 santim yanına attığı biblolunun yerde bin parçaya bölünmüş haline gözlerimi diktim ve sonra buruk bir gülümseme öyle içten bir gülümseme değildi bu gülümseme. Tüm içimde birikmişliklerin, acıların, üzüntülerin oluşturduğu buruk bir gülümseme.

Ayaklarımın artık beni taşıyamayacağını bundan yaklaşık 1 saat önce anlamıştım zaten, tavanda asılı olan zincirin bileğime kenetlenmiş olması da cabası.
Kafamda sadece bedenime ve duvara atılan camların parçalanma sesleri yankılanıyor, kulaklarım durmadan çınlıyor ve şuan başımda inanılmaz bir ağrı mevcuttu. Tek isteğim karşımdaki adamın bir nebzede olsun sinirinin geçmiş olması ve burayı terk edip beni yanlız bırakması.

Kaç saattir bu rutubet kokulu, geniş ve siyah duvarlara sahip odadaydım bilmiyorum, eğer bu odaya girerseniz zaman kavramı sizin için yok oluyor ve tamamen herşey şuan ki karşımda duran siyah giyinimli adama kalıyordu. O isterse buradan çıkardınız. İşte acı gerçekler.

Adım sesleri duymamla başımdan süzülen sıcak kan ve saplanan acılarla zorlukla olsa bile kaldırdım.
Yavaş yavaş yaklaştı ve tam önüme geldiği sırada durdu elini yüzüme getirip çenemden tuttuğu gibi hiçte nazik olmayan bir şekilde yüz hizasına getirdi ve tükürerek konuşmaya başladı.

" Sakın ! Sakın bir daha sözümden çıkmaya kalkışma. Seni kimse elimden alamaz şuan olduğu gibi. Buna saatlerce devam edebilirim sevgili oğlum, bunu çok iyi biliyorsun."

Ardından elini cebine atıp küçük bir anahtar çıkardı ve bileğime dolanmış zincirin kilidini açtı. Açmasıyla beraber ayaklarım vücudumu daha fazla taşıyamadığı için yere kapaklandım. Şuan dizlerimin derdinde bile değildim göz ucuyla bileklerime baktığımda ise çok,çok fazla kızardığını gördüm büyük bir ihtimalle moraracaktı.

Ardından kuvvetli bir ses " Bana bak! " dediği anda başımı kaldırıp önümde durmuş sanki bir zavallıya bakarcasına bakan sevgili babama baktım.
Hafif eğilip çenemi tuttu ve iğrenerek konuşmaya başladı.

" İş ortağım gelecek akşam yemeğinde o masada olacaksın Eren. Tek bir yanlış hareketinde neler olacağını çok iyi biliyorsun. O çeneni tutmayı öğreneceksin."

Çenemi savurup ayağa kalktı ve arkasına bakmadan kapıya doğru ilerledi. Bir kaç dakika sonra gittiğinden emin olduktan sonra bedenimi güçlükle kaldırdım. Odada bir tek cam bile olmadığından zamanı kestiremiyordum ama akşam yemeğine gel dediğine göre aynı gün içinde olmalıydık.
Duvarlardan tutunarak kapıya doğru ilerlemeye çalıştım sanki ayaklarımı binlerce tonluk bir yükü taşıyor gibi hissediyordum.
Kapıdan çıktıktan sonra merdivenlere doğru yöneldim kimseler ortalıkta yoktu büyük ihtimalle babam çalışma odasında hizmetliler ise hazırlık yapıyorlardı.

Direkt olarak odama doğru yönelip kapıyı arkamdan kapattım ve hemen kitledim. Üstümdeki ince tişörtü çıkartıp odamın içinde bulunan bonyoya girdim. Küvete sıcak suyu açıp dolmasını beklerken arkamda duran boy aynasına döndüm. Suratım çeşitli çizik ve kızarıklarla doluydu. Vücudum ise berbat bir durumdaydı önceki günlerden kalan morluklara yenisi eklenmişti...
Düşüncelerimden çıkıp sirkelendim ve üstümde geriye kalan kumaş parçalarını da çıkartıp sıcak küvete girdim. Girer girmez sıcak suyun vücuduma deymesiyle beraber sızlayan yaralarıma aldırış etmedim. Sadece gözlerimi kapatıp bu günün son bulmasını diledim.

Birşeyin durmadan omzuma dokunmasıyla ağırlaşmış göz kapaklarımı yavaşça araladım ve direkt olarak göz hizzama Selin abla girdi. Nerdeyse 2-3 yıldır evimizde çalışıyordu, kendisi ile pek konuşmazdık hatta hiç konuşmazdık. Babam olacak adam hem beni hemde onu tembihliyordu konuşmamamız için. Birkaç defa ondan bu evden kaçmam için yardım istemiştim o da her seferinde bunu babama söylemekten kaçınmamıştı. Bu yaptığını asla unutmazdım ama en azından o da babam gibi bana kötü davranmıyordu. Çenemi kapalı tutmamı, babamın suyundan gitmemi söylemişti. Hırçın bir çocuk olduğum için ne kadar istesemde bunu başaramıyordum.

EREN [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin