Sabah uyandığımda kalkıp soğuk bir duşa girdim. Yanan sırtıma biraz daha iyi gelmişti. Çıkınca giyindim, belime korsemi taktım ve her zamankimden daha erken çıktım. Hem belimdeki sorun, hem sırtım.. Resmen sınanıyordum. Sabah erkenden uyanıp duşa girdim. Hızlı olmaya çalışarak çıktım ve üniformamı giydim.
Tao:
Kris'in kıyafetlerini özenle katlayıp dolabıma yerleştirdim. Artık benimdi!
Çantamı takıp aşağı indim. Annemi görünce yanağına bir öpücük verip masadakilerden atıştırdım ve el sallayarak çıktım. Jackson ile beraber okula yürüyorduk. Erken olduğu için adımlarımız yavaştı.
Kris:
"Dün annem ve babamla konuştum. Müfettiş dün inceleme yapmış. Sanırım, ceza alırız. Ya baban? Bir şey yaptı mı?"
İç geçirip omuz silktim.
"Haberim var. Her zamanki babam işte. Adımız çıkacak gibi hissediyorum."Okula girdiğimizde sınav sonuçları panodaydı. Sıyırıldım ve öne geçip baktım. 1.sırada benim ismim vardı. Babam yine parayla halletmişti..
"Kris, hani o kadar iyi geçmemişti! Tam puan almışsın."
Yutkundum ve başımı salladım. Bu durumu Jackson bile bilmezdi. Ne diyecektim ki?
"Demek ki emin olmadıklarım da doğruymuş. Gidelim mi?"
"Gidelim. 1.olmuşsun ve mutlu olmadın. Halbuki babanın istediği şey bu değil mi?"
"Ne demezsin.. Çok mutluyum."
Tao:
Okula girdiğimde merdivenleri çıktım. Nedenini bilmesem de artık Jihoon ya da Chen yanıma gelmiyordu... Tek kalıyordum bazen. Yani, çok mu sert çıkışmıştım? Farkında değildim.
"Ah, neyse..."
Mırıldandım. Bu kadar çabuk vazgeçmelerini beklemezdim. Yine de Kris'im vardı benim. Yeterdi. Adımlarımı hızlandırdım. İlerideki kalabalığa ilerleyip baktım. Kris'i 1. sırada görünce gülümsedim. Alışmıştım artık. Ve ben her seferinde 5. olmaktan sıkılmıştım! 2'ye girmem gerekiyordu. Kris'le isimlerimiz alt alta olurdu ne güzel.
Diğerlerinin arasından sıyrılıp ilerledim tekrar. İleride Kris'i görünce seslenmeyi düşünsem de sustum. Yanında Jackson varken pek mantıklı olmazdı.
Kris:
"Neyse, kahve alacağım. Görüşürüz."
Sınıfa ilerlerken Tao'tu görünce yanında durdum.
"Niye uzakta dikildin? Yanıma gelseydin ya."
"Günaydın."
Gülümsedim ve yaklaştım.
"Jackson vardı yanında... Karar veremedim."
"Korkmamanı söylemiştim. Neyse, yürü. Gidelim."
Tek kolumu omuzuna atıp ilerledim.
"Sınav sonucun çok iyi gelmiş. Çok zordu.. Başarmışsın Tao. Taktiğin ne ki? Nasıl çalışıyorsun?"
Kris'in Omzumda duran eline göz ucuyla bakarak ilerlemeye devam ettim.
"Hmm... Sanırım yok. Gerçekten, dersi dikkatli dinliyorum sadece. Onun haricinde çalıştığım söylenemez. Sınav öncesi bir kere gözden geçiriyorum. Hafızam iyidir benim. Ders olarak değil de günlük hayatta işine yarayacak bir bilgi gibi düşün konuları."
Aklıma birinci olduğum gelince yutkundum. Aptal kafam, Tao'nun şüphelenmesi kötü olurdu.
"Şaka yapıyorum ya.. Ben birinci oldum hatırla."
"Alıştım artık ya. Yine de, birinci olsan dahi başkalarının çalışma yöntemini merak etmen çok normal. Ben birinci olsam yine merak ederdim, sen nasıl başarılı oluyorsun bu kadar?"
"Ben mi?"
Yutkundum ve bakışlarımı kaçırdım. Halbuki 8. Olmuştum. Yani.. Tao benden iyiydi.
"Bilmiyorum ki, çalışınca oluyor. Sistemli değil. Onu boşver.. Bugün konferans salonunda toplanacakmışız. Müfettiş konuşacak. Kim neyse ortaya çıkar. Belki, ben bile."
Beline sarıldım hafifçe.
"Kris... Öyle deme. Artık kötü davranmıyorsun ki bize. Haksızlık. Ben affediyorum, affettim çoktan. Onlara ne?!"
"Sadece senin meselen değil."
Korku ile titrek bir nefes aldım. Babamın okula yaptırdığı yolsuzluklar da ortaya çıkabilirdi.
"Her neyse. Boşver, umarım güzel bir gün olur."
İç çektim. Her an bir sıkıntısı var gibiydi ama içini bana açmıyordu.
"Tamam... Bir şey demedim."
Mırıldandım. Yanına oturdum ve dersin başlamasını bekledim. Odaklanmaya çalışsam da böyle bir günde imkansızdı. Önümdeki kalemi alıp boş sayfaya karaladım. Ne yapardım? Rezil okursam.. Bu yükü kaldıramazdım. Bu berbat bir şeydi.
"Yifan!"
Öğretmene döndüm sinirle.
"İsmim kris demiştim!"
"Pekala, kris! Öncelikle ses tonunu ayarla! 3. defa oldu bu, sana bir soru soruyorum!"
"Ne sorusu?"
Bıkkınlıkla iç geçirip kağıdımı gösterdi.
"Birinciliğini. Tebrik ettiğimi ve nasıl çalıştığını arkadaşlarınla paylaşmanı istiyorum."
"Ha ? Ben.. Ben.. Şeyle, genellikle sistematik çalışıyorum."
Tao'ya da sistematik çalışmadığımı söylemiştim. Sanırım aptal olduğumu düşünecekti!" Sistemli.. Görüyorsunuz çocuklar. Başarıyı elde eden tüm öğrencilerin ağzından dökülenler bunlar. Plan ve sistem."
"Ben.. Biraz hastayım. Lavaboya kadar gidebilir miyim?"
Öğretmen başını sallayınca yerimden fırladım. Tuvalete gidip yüzüme su çarptım. Kapı açık olsa da dersteydi sanırım herkes. Onun rahatlığı ile sesli düşündüm.
"Yalan söylemek bu kadar zorken, üstüne öğrencilerin hakkını yemem.. Ne yapacağım ben, bunlar bugün ortaya çıkabilir. Lise başından beri para ile buraya ulaştığım ortaya çıkarsa ne halt ederim.."
Kris gidince kaşlarımı çattım. Boğazımı temizleyip araya girdim.
"Ben de gidebilir miyim? Midem... İyi değil."
Öğretmen bana bakınca karnımı tutup inledim.
"Lütfen, gitmeliyim."
"Peki peki, çabuk olun."
Kapıya kadar yavaşça yürüdüm ve sınıftan çıkıp lavabonun önünde durdum. İçeri girecekken duyduğum seslerle duraksadım. Kiminle konuşuyordu bu?
"Tamam.. Tamam, çok iyiyim. Hiçbir şey olmayacak, hem de hiçbir şey. Şimdi.. Şimdi gidebilirim."
Kapıyı açacakken içeri girdim büyük bir yıkımla. Bedenini ittirdim ve kapıyı kapattım. Gözlerimi kırpıştırıp baktım.
"Az önce ne dedin sen?"Göz bebeklerim büyürken arkamdaki lavaboya tutundum.
"Tao! Hayır.. Hayır! Ben.. Sen.. Yani sen, her şeyi.."
Yutkunup ellerini tuttum.
"B-bak, yemin ederim bunları ben yapmadım. Ben istemedim, gerçekten, Tao.. Tao, kimseye söyleme.."
İç geçirip ellerimi çektim. Temas halinde mantıklı düşünmem söz konusu değildi.
Şaşkınlığımı gizlemeden konuştum.
"Sen istemedin mi? Böyle bir şeye engel olabilirdin.. Kris, belki de senin yerinde olmak için her gün çabalayan biri var ama sen çalışsan da çalışmasan da ilk sıraya giriyorsun!"
"H-hayır! Bildiğin gibi değil. Lütfen, lütfen sessiz ol."
Anlımı anlına dayadım.
"Öyle değil.. Değil."
Elini tutup indirmeye çalıştım. Böyle olmak zorunda mıydı?
"Bırak beni."
Karşımdaki çocuğun gözlerindeki bu yoğunluğu net bir şekilde görebiliyorken, hiçbir şey yapamazdım zaten. Tadına doyamadığım dudaklara takılı kaldı gözlerim. O dudaklardan çıkan hiçbir yalanı istemiyordum, yalnızca mide bulandırıyordu..
"Öyle değilse nasıl Kris? Böyle bir şeye nasıl müsaade edersin?"
Titreyen ellerimi indirdim. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.
"B-benim.. Benim tüm yarışma birinciliklerim de şaibeli. Hepsi.. Bu şekilde. A-ama bunu ben istemedim. Benim.. Babam. Babam itibarının zedelenmesine izin vermiyor. Benim zirvede olmam şart ve ben.. Yapamıyorum."Kaşlarımı çattım.
"Bu mu savunman? Babana olan korkun mu yani? Ben sana cesur diyordum.. Beni bile kabul et-"
Aklıma gelen şeyle yutkundum..Chen ve Jihoon haklı olabilir miydi? Kris belki de sırf bu yüzden benimle yakın olmaya çalışıyordu... Sırf sıkı deliğime girebilmek için de bu kadar ileri gitmezdi ya. Bu kadar aptal mıydım?
Dolu gözlerimi kırpıştırdım. Her ne kadar canım yansa da haftalar ardından yorgunluk hissi sardı tekrar ruhumu.
"Yoksa sen.. Sen beni..."
Alt dudağımı ısırdım.
"Kimseye söylemem. Merak etme. Hiçbir konuda, seni açığa vermem. Korkunun sebebi ben değil... Başkaları olsun."
Daha fazla konuşamayacağımı anlayarak koşar adımlarla çıktım ve gözyaşlarımı silip çıktım.
"T-tao, dur!" arkasından seslensem de gitmişti. Bunu hiç tahmin etmemiştim. Tao'nun aşkı öyle güzeldi ki, bırakma ihtimalini göze almamıştım. Yaptığım şey bu kadar büyük ve kötü bir şeydi demek ki.. Gözlerim sulanırken yere çöktüm ve duvara yaslandım. Çok zorlanıyordum.. Böyle olmamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Homofobik
FanfictionVe o'nun elleri, ne zaman yakasında olsa daha fazla canını yakması için yalvarabilirdi.