Bir

2.5K 66 48
                                    

—Altı çizili olan cümleler Kris'e ait. —                               

Okulun kapısından içeri attığım adımın beraberinde aklıma o anlığına esen fikri cazip bulmuş, bahçenin arka tarafından dolanarak yangın merdivenlerinin oraya sinmiştim kısa sürede. Burası okulda kameranın görüntülemediği tek alandı, yine de müdür ve hocalar burada son sınıflar olarak sigara içtiğimizi tahmin ediyordu elbette.Yalnızca umursamamayı seçmişlerdi, biz de bunu seve seve kabul etmiştik.

Çantamı omzumdan sıyırdığım gibi yandaki boş merdivene savurmuş, cebimdeki sigara paketini çıkarıp bir dal seçmiştim içinden. Önce dudaklarıma düzgünce yerleştirdikten sonra çakmakla alevlendirip derin bir nefes çektim ciğerlerime. Dumanın, tümüyle içimi doldurduğunu hissedebiliyordum. Göz kapaklarım ağır ağır kapanırken parmaklarımla dalı kavrayıp nefesimin havayla karışmasını sağladım. Sırtım duvara dayalıyken iç geçirdim. Gözlerimin önünde beliren suretle aniden içim huzursuzlandı. Görmek istemiyordum o çocuğu. Ancak burada da karşılaşmıştık.

"Yine hangi erkeğe vermek için bekliyorsun?"

Duyduğum ses ile kaskatı kesildi bedenim, çeneme giren ağrı ile başımı öne doğru eğerek sesin sahibine baktım. Bana diyordu tabi. Kuruyan dudaklarımı ıslattım önce, ardından stresle yumuşak deriyi dişlerken bu hareketimin aslında ona öylesine bir eylem olduğunu düşündürmeye çabalar bir yanım vardı. Önemsemediğimi, umursamadığımı göstermek istiyordum. Ona bakmak yerine yeniden başımı çevirmiş, ifadesizce karşıdaki boşluğu izlemiştim.

"Siktir git.. Bulaşma."

Bakışlarımı ona dikmemek için çabalasam da görmeden de ne yaptığını kestirebiliyordum. Az önce tırmandığı duvardan aşağıya atlamış, ellerini ve üstündeki tozları temizlemişti. En son, yine ellerini çırparken dudaklarına peydahlanan sırıtışı gerçekten tam suratımın ortasında hissediyordum. Uzaktı ama burnumum dibindeymiş gibi titretiyordu içimi her gördüğümde.

"Yalan mı söylüyorum? Amma alıngansın sen de."

Başımı çevirip ukala bir tavırla konuşan çocuğa baktım. Kalp ritmim benden izinsiz hızlanmaya başlamıştı. Ancak olduğum yere pısmaktan usanmıştım. O böyle beni ezerken ben, yüzüne dahi bakamamaktan usanmıştım...

Yere düşen çantasını bir kez daha alarak omuzuna attı, diğer eli dağılan saçlarında geziniyordu. Güzelim dalgalı saçlarında.

"Nöbetçi öğretmen gelirse haber ver."

İlerleyerek uzaklaştı.

Tabi ki haber vermeyecektim...  Bilmiyor muydu?

Adımları hızlandığında aramızdaki mesafenin iyiden iyiye açılmasıyla onu izlemeye başladım. Çok geçmeden yakalanacağı bariz belliydi.

"Wu Yifan! Orada kal!"

Biraz şom ağızlı olabilir miydim?

Önce ismini kükreyen beden hocasına tereddütle bakmış, tam koşmaya başlayacakken adam ondan çevik davranarak önünü kesmişti bile. Branşının hakkını veriyordu. Nefret dolu bakışlarının isabeti ben olduğumda sırıtan ifadem yüzümde donakaldı, umarım güldüğümü fark etmemiştir. İrislerim heyecandan irileştiğinde dumanın da etkisiyle ufak çaplı öksürük krizine girdim.

"Yere yat. 20 şınav hemen, başla!"

Hocanın beni de fark edeceği korkusuyla bir nefes daha çekip tek hamlede izmariti söndürdüm. Çantamı da alarak hızlı ve görünmez adımlarla bahçeye açılan diğer kapıdan ilerledim. Şınav pozisyonu alan çocuğun başında deccal gibi dikilen ve uzun sopasını sırtına dayayan hocaya görünmeden merdivenlere tırmandım.

Koridordaki merdiveni çıkmaya başladığımda her şeye rağmen yüzümde aptal bir sırıtış belirdi. Eşcinsel oluşumu okula yayan, zorbalıklara maruz kalmamı sağlayan bu çocuğa aşıktım... Onlarca bedenin altında bu yüzü hayal ederek inlememin, başka bir açıklamasını bulamıyordum. O, benim kalbimin teklemesine neden olan kişiydi.

Dalgın bir şekilde sınıfa doğru yol almışken üstümde gezinen o her zamanki aşağılayıcı ve iğrenici bakışları hissediyordum. Aldırmamaya çalışarak sınıfın kapısını tıklatmış, içeri girmiştim. Adımımı atmamla teneffüs zilinin çalması bir oldu, hocadan yiyeceğim azar da başlamadan bitmişti. Yine de uyarıcı gözlerle beni süzdükten sonra çıkmıştı sınıftan. Dersini bölmemiştim en azından. Gözlerim hemen Chen'i aradı, okula gelmediğini anlamamla hüzün dolu bir bakış attım normalde oturduğu yere. Bu aptalların arasında tüm gün tek mi kalacaktım yani?

Birkaç dakika sonra, Kris belini tutarak kendini zar zor sınıfa atmış, sırada tek oturan bir kızın yanına kendini bırakarak sırtını ondan tarafa dönmüştü.

"Siktiğimin hocası yine şınav cezası verdi. Masaj yapsana."

Kız hemen omuzlarını ovalamaya başlayınca gözlerimi kıstım. Elimde olmayarak kıskanıyordum. Bu karşılıksız sevgi canımı çok yakıyordu. Sevdiğim kişinin benden nefret etmesi ise, daha çok...

Arka sıradan bacağıma tekme atıldığında acı dolu bir inleme bıraktım. Hemen ardından gülüşme sesleri kulağıma ilişti. Piç kuruları. Arkamı dönmek yerine sıranın diğer ucuna geçerek sessizce oturdum. Birilerini kestiğimi sandıkları her an bunu yaparlardı. Oysa ki ben sadece sevdiğime bakıyordum.

Yine de...

Sırf hemcinsimden olan bir çocuktan hoşlanıyorum diye bana bir çöp parçası gibi davranmaları gerçekten hak ettiğim bir şey miydi? Bu kadar yanlış olan neydi?

Anlam verememiştim hiçbir zaman.

HomofobikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin