Dudaklarından ayrılıp nefes nefese geri çekildim ve yüzüne baktım. Dudaklarını silerek bana döndü o da.
"Çeneni kapalı tut, yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim."
Hızla kalkarak uzaklaştı. Dudaklarımı yaladım ve sakinleşmeye çalıştım. Kris'in dudakları, dudaklarımın üzerinde, kalbim...
Birkaç dakikanın ardından kalkarak sınıfa çıktım. Sadece Chen'in olduğunu görünce gülümsedim.
"Bahçeye indim de, sonra bulamazsın diye geri geldim."
Bir şey demeden üzerime doğru geldi ve dudaklarıma yapıştı.
Ama ben Kris'in dudaklarından hemen sonra biriyle öpüşmeyi istememiştim ki! Karşılık verdim yavaşça. Ardından geri çekildim.
"Sınıfta olduğumuzu unutma..."
"Dün Jihoon'a gitmişsin Tao, sıra bende! Tanrım.. Seni çok özledim."
Yeniden dudaklarıma yöneldiğinde elimle engelledim.
"Sakin ol Chen."
Göz devirip yerime geçtim.
Diğerleri de sınıfa doluşurken arkama yaslanarak çizim defterimi çıkardım. Kris'in çizimleriyle dolu bir defter...
Kris'i çizmek yerine Chen'e baktım bu sefer. En azından ona çizdiğim resimi verebilirdim... Yan profili hoş duruyordu. Sessizce kalemi alarak başladım. Çizim yeteneğim gerçekten iyiydi, hem de bir derste bitirip çok güzel olan resimlerim de vardı. Hızlı yapabilmek de avantajımdı.
Bir sürenin ardından hissettiğim huzursuzlukla kıpırdanıp etrafa bakındım. Kris'in buraya doğru baktığını görünce irkildim. Daha doğrusu, deftere bakmaya çalışıyordu.
Defteri sakladım. Neden bakıyordu? Bakmasın!
Kaşlarımı çattım. Öğretmen anlatırken biraz daha bakmaya çalıştım. Hayır, bakacaktım işte! Merak ediyordum! Fısıldadım.
"Aç onu, bakacağım!""Sana ne Kris? Açmıyorum."
İnat etmesi endişeye düşürmüştü. Diğer çizimlerimi görmemeliydi.
"Açsana! Göreceğim! Aç!"
"Kris! Kes sesini, derse odaklan!"
Sinirle kollarımı göğsümde çaprazladım. Bakacaktım, inat değil miydi?
"K-kris..."
İç geçirdim. Chen karışacakken onu durdurdum.
"Chen'i çiziyordum öylesine."
Defteri açtım dikkatle. Kendime tutup sayfaları görmesini engelledim ve Chen'i çizdiğim sayfayı aradım.
Tek kaşımı kaldırdım.
"Teneffüste daha dikkatli bakacağım."
Jackson arkadan kafama vurunca yerimde irkildim.
"Önüne dön. Sana bir haller olmuş."
Önüne dönünce yutkundum. Ona nasıl gôsterecektim ki?! En iyi seçenek onu çizdiğim sayfaları yırtmaktı ama bunu yapmaya da kıyamazdım.
"Tao, sen hep alttan almıyor muydun? Ver gitsin işte alt tarafı bir çizim defteri."
Chen fısıldayınca başımı salladım.
"Merak etme..."
"Bana bir hal falan olmadı. Bir kere daha saçma salak imalarda bulunursan yüzünü dağıtırım."
Kris'in buraya bakmadığından emin olunca tişörtümü kaldırdım ve çizim defterini pantolonumla arasına sıkıştırıp üstünü örttüm. Başka çare bırakmamıştı. Üstüme de saldırmazdı ya herhalde...
Chen'e sokuldum korkuyla." Aman. Hallere bak.. Sonra bir de bana kızıyor."
Söylenmelerine karşın ona bakmadım. Jackson, acımasız biriydi. Eğer Tao ile öpüştüğümü duyarsa bana bile acımazdı. Onu bu derece nefretle dolduran şey ailesiydi. Benziyorduk aslında. Benim babam, onun da ailesi. Tek fark benim kalbimin tamamen taşlaşmış olmamasıydı. Çünkü biliyordum ki, bugün benim yerimde o olsaydı öpmeyi geçtim, okulu ayağa kaldırırdı.
Alex tek farklıydı bizden. Ne olursa olsun insanları severdi. Hümanistti işte. Tao'yla pek konuşmasa da bizim gibi rahatsız etmezdi. Ne Tao ne de Chen.
Teneffüs zili çalınca herkesin çıkmasını bekledim. Ardından Tao'nun önüne geçtim. Yanındaki çocuk pek umrumda değildi. Ne yani bana mı kafa tutacaktı? Umarım tutardı ve dersini verirdim.
"Aç, bakacağım. Hadi!"
Son şansımı denemek için derin bir nefes aldım.
"Hayır... Neden ya? İstemiyorum Kris!"
"Aç, bakacağım! Göresim var!" defteri tutmaya çalıştım."
Dudaklarımı ısırdım ve Chen'in kulağına yaklaşıp fısıldadım.
"Emin misin Tao?"
Kaşları çatık bir şekilde bakarken başımı salladım.
"Lütfen, kavga çıkarma ben gelirim."
Eğer Kris'i çizdiğimi o da görürse bir şeyler olduğundan kesin şüphelenirdi! İç çekti ve sınıftan çıktı.
Yutkunarak tişörtümün altından çıkardım defteri ve onun olmadığı rastgele bir sayfa açarak gösterdim."Böyle şeyler işte, senlik değil."
"Hani hani, Chen nerede?"
Acele ile sayfaları karıştırırken defterdeki yaprakların ayrı olduğunu fark ettim. Esen rüzgarın etkisi ile yapraklar dağıldı. Yere eğilip yerdeki birini aldım. Gözlerimi kısıp dikkatlice baktım.
"Bu, bana benziyor."
"O-oh ne? Hayır... Sana bakma demiştim!"
Elinden çekmeye çalıştım kağıdı.
Kolunu ısırıp geri ittim onu. Arkamı dönüp baktım.
"Bu bana benzemiyor, bu basbaya benim!"
Isırdığı yere baktım.
"Ne ısırıyorsun manyak?!"
Ayağa kalkarak yerdeki diğer sayfaları toplamaya çalıştım hemen. Diğerlerini de görürse hiç açıklama şansım olmazdı.
"Kafama göre çiziyorum. Sınıftakileri. Olamaz mı?"
Uzanıp diğer sayfayı aldım.
"Bu da benim. Sen ne ayaksın? Gözüne beni mi kestirdin? Öpüşmek istemek, çizim? Başkalarıyla yatıp kalktığını herkes biliyor!"
Elimdeki sayfaları düzeltip defterin arasına geri koydum ve ona bakıp yaklaştım.
"Belki... Evet? Ya da hayır? Ne fark eder, benimle mi yatacaksın?"
Bu çocuk yüzünden resmen ani kişilik değişimi yapabilme yeteneği kazanmıştım. İşe yarıyordu, bazı durumlarda. Bazen de direkt dayak yememe neden olabiliyordu tabi.
"Erkekle yatılır mı ya.."
Resimleri masaya atıp yerden kalktım.
"Dua et maçım var."
"Yatılır tabi."
Homurdandım ve onları da deftere koydum.
"Asıl o dua etsin, haberi yalanlamak için başka şeyler yaptırmadım!"
Arkasından sinirle bağırdım ve bir süre sonra çıktım sınıftan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Homofobik
FanfictionVe o'nun elleri, ne zaman yakasında olsa daha fazla canını yakması için yalvarabilirdi.