Kris eve girdiğinde kanepeye uzanarak telefonu eline aldı hemen. Okulun haber kısmına girererek sırıttı.
"Sürtük Tao'nun neler yaptığına bir bakalım."
Jackson da yerine geçince tıkladı. Gördüğü yazıyla gözlerini büyülttü.
"Ne!? Bu nasıl olur..."
"Ne olmuş?"
Telefonu Jackson'a çevirerek dikleşti.
"Okulumuzdaki lgbt bireylerine zorbalık yaptığımıza dair haber çıkmış! Listede benim adım da var... Tanrım."
Jackson elinden telefonu kaparak daha dikkatli baktı.
"Siktir... Baban bunu öğrenirse?"
Kris'in rengi aniden solarken derin bir nefes aldı.
"Buna izin veremem..."
"Ne yapacaksın?"
"Bir şekilde halletmeliyim."
Akşam olduğunda Jackson evine döndü ve Kris yemek masasına oturdu. Yemeğini yerken bir yandan babasını izliyordu. Sert bakışlar gözlerine çevrilince ağzındaki lokmayı seslice yuttu.
"Okulunuz hakkında çıkan dedikodular var. Lgbt bireylerine zorbalık... Bu işle bir alakan yoktur umarım."
Sudan bir yudum alarak başını iki yana salladı.
"Hayır, baba... Benimle alakalı bir konu değil. Merak etme."
Yalan söylemek ne kadar zordu böyle... Babası tek kaşını kaldırarak önüne geri döndü.
"Ben de öyle düşünmüştüm. Wu ailesinin böyle anılmasını istemeyiz. Adımızı kirletecek hiçbir hatada bulunmayacaksın."
Bu işi kesinlikle çözmeliydi...
***
Ertesi gün okula girdiğimde direkt sınıfa çıktım. Chen'in geldiğini görünce yanına oturdum hemen.
"Bugün gelmişsin! Dün neden gelmedin? Normalde haber verirdin."
"Ah, biraz kötü hissediyordum ama merak etme şu an iyiyim."
"Oh."
Bakışlarımı sınıfa girdiğimden beri bana bakan Kris'e çevirdim. Bir tuhaftı bugün. Omuz silkerek önüme döndüm, ilk dersten bulaşmalarını istemiyordum.
Öğretmen sınıfa girince herkes susmuştu. Kris de önüne dönerek bana bakmayı kesti.
Derse giriş yaparken sessizce öğretmeni dinledim.Bazı öğretmenlerin bile, bana olan bakışları farklıydı..
*
Ders bitince ayaklandım hemen. Teneffüste kadar zor dayanmıştım. Sebepsiz bir bunalım hissediyordum.
Chen lavaboya gideceğini söyleyerek yanımdan ayrıldı. Ben ise bahçeye inerek her zamanki yerime gittim. Kısa bir sürenin ardından yanıma yaklaşan Kris'i görünce sınıfa geri çıkmak için ayaklanacaktım ki, adımlarını hızlandırıp konuştu bir anda.
"Oturabilir miyim?"
"Bunun için benden izin mi alıyorsun? İlginç.. Yani, oturabilirsin."
Yanıma oturduğunda kollarımızın girdiği ufak temas, içimde bir şeylerin kıpırdanmasına yetmişti. Gerçekten ufak bir temastı..
"Ne istiyorsun?"
Saçını karıştırdı stresle.
"Direkt konuya giriyorum o zaman. Okulda lgbt bireylerine zorbalık ettiğimize dair bir söylenti çıkmış..."
"Yalan mı?"
"Tamam, değil ama listede benim de adım var. Ve bu olmaması gereken bir şey. Bir anlaşma yapalım. Ne istiyorsun? İstediğin kadar para verebilirim, onun karşılığında benim adıma çıkan söylentileri temizle. "
Duyduğum şeylere karşı bir süre şaşkınlığımı üzerimden atamadım. O ise her geçen saniyede daha fazla geriliyordu. Vazgeçip geri gitmesinden korkarak ani bir şekilde tamamen ona doğru döndüm.
"Para istemem. Arkadaşlarım şikayetçi olmuştu, senin umursayacağını düşünmezdim.. İşe yaramış."
Bir şey demek için ağzını açacakken dudaklarını ıslatıp birbirine bastırdı. Gerçekten çok komikti şu anki stresi, yine de ben de stres oluyordum.
"Ne istiyorsun?"
Gözlerini gözlerime dikmiş, pür dikkat ağzımdan çıkacak şeyi bekliyordu. Tüm yaşamı buna bağlıymışçasına bakması, çok tuhaf hissettiriyordu.
Yüzüne doğru yavaşça yaklaştım ve kulağına fısıldadım.
"Öpüşelim."
"NE?! Ö-öpüşmek?"
Başımı salladım hızla. Yuvalarından fırlayacak gibi duran gözlerini yere dikti. İki elini de birkaç kez yumruk yapıp, hafifçe serbest bırakıyordu. Gülmemek için alt dudağımı dişledim.
"Bak, kaybedecek vaktim yok. Ne istiyorsun dedin ve ben-"
"Bekle!"
"Ne?"
Kabul mu edecekti yoksa? Kapıldığım fikir ile tüm bedenim adeta yanmaya başladı.
"B-bekle işte bir!"
Bir süre sessiz kalarak diğer tarafa döndü ve yüzünü gizledi.
Onunla nasıl öpüşebilirdi ki? Yüzünü buruşturdu bir an. İfadesini düzeltmeye çalışarak dikleşti. Pekala, babasını karşısına almaktan daha iyiydi.. Gerçekten.
"Tamam. Tamam yapacağım."
Kabul edince yutkundum.
"Ne..?"
Sessizce fısıldadığımı sanırken bana anlamsızca bakması ile aynı şekilde karşılık verdim. Sinirle gerilen kaslarını inceledim.
"Daha fazla yüzüme boş boş bakarsan o gözlerini oyarım! Ne yapacaksan yap lanet olası!"
Bir aslan misali kükremeye başladığında, ürkekçe titredim. Şu an ondan korkuyorken yanaşmak hiç hayal ettiğim bir şey değildi. Ama sabrını zorlamak istemiyordum.
Fırsattan istifade ederek kucağına oturdum yavaşça. Kris'in dudakları... Kris'in dudakları. Kalbim patlayacaktı sanırım. Gözlerimi kapatarak yaklaştım usulca. Yumuşak dudaklarını hissettiğimde kalp atışlarımı kulaklarımda hissedebiliyordum.
Dudakları ile çoktan kavuştuğumu sanırken, sinirli bir soluma ardından dudaklarımın üzerinde oluşan baskı ile tüm bedenim kaskatı kesildi. Ellerim omuzlarına yalnızca birkaç milimlik uzakta, havada asılı kalmışken kısa sürede tutundum ona.
Günlerce susuz kalmışçasına dudaklarına şehvet ile saldırırken kalp atışlarım, adetâ kulaklarımda yankılanıyordu.
Daha sıkı tutundum omuzlarına. Zira burnuma dolan kokusu başımı döndürüyordu. Bugüne dek kaçak göçek hissetmeye çalıştığım kokusunu burnumun tam dibinde buram buram alıyordum.
Bana karşılık vermeye çalıştığında bilincimi yitirerek kucağında ona hafif hafif sürtünmeye başladım. Kaçırdığım sessiz bir inleme ile, göğüs kafesimi zorlayan kalp atışlarımı sakinleştirmek adına dudaklarından ayrıldım.
Kapalı yakaladığım göz kapakları yavaşça aralanırken, beni sertçe itmesiyle belim yere sürtecek şekilde yere düştüm. Dudaklarımdaki arsız gülümsemeyi silmeyi denesem de başarısız olmuştum.
Hızla ayaklanıp geriledi.
"Yaptım. Yaptım istediğini. Eğer ki.. bundan bir kişinin dahi haberi olursa, seni öldürürüm! Aynı şekilde o listede adımı görürsem, başına benden büyük bela olmaz seni pislik duydun mu?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Homofobik
FanfictionVe o'nun elleri, ne zaman yakasında olsa daha fazla canını yakması için yalvarabilirdi.