O korkuyla hemen binanın içerisine girdim ve asansöre binip yukarı kata çıktım ardından da dairenin kapısını açıp eve girdim,kapıyı dört bir tarafından kilitledim ve odama koştum odamın da kapısını kilitledikten sonra yatağıma girdim ve yorganı kafama kadar çektim, çok kokmuştum,kimdi bu çocuk?ne diye beni takip ediyordu?ne istiyordu benden?o kadar korkmuştum ki ne yapacağımı bile bilemiyordum,o sırada birden aklıma annemi aramak geldi hemen doğrulup yatağa oturdum ardından telefonumu elime alıp rehberden annemin ismini buldum tam isimine tıklıyordum ki telefonum çalmaya başladı arayan kişinin Mert olduğunu gördüm aslında açmalıydım ama sesim çok korkmuş ve Merih yüzünden hüzünlü çıkıyordu Mert'te bunu duyup boşu boşuna endişelenebilirdi.Bu yüzden telefona cevap vermedim ama Mert ısrarla aramaya devam edince önemli bir şey olmuş olabilir düşüncesi ile telefonu açmak zorunda kaldım.
--Alo,Mert.
Sesim gerçekten de çok kötü çıkıyordu.
--Alo,Mihra iyimisin.
--Evet Mert,çok iyiyim.
Bu söylediğime ben bile inanmamıştım, Mert'i nasıl inandırabilirdim ki
buna?
--Mihra bana doğru söyle sesin iyi gelmiyor,ağladın mı sen?
Evet anladı işte,harika.
--Hayır,gerçekten çok iyiyim.
--Mihra bu dediğine kendin
inanıyor musun?
--Bak,sen demiyor musun biz kardeşiz diye,insan kardeşine her şeyini anlatır öyle değil mi?Hadi Mihra güven bana,kim üzüdü seni anlat bana,anlatta mahvedeyim onu.
Açmayacaktım,madem açtım ona her şeyi anlatmak zorundayım.
--Mert ben...
--Evet güzelim sen?
--Mert biri beni takip ediyor!
--...
--Mert oradamısın?
--Mert sesin gitti.
--Buradayım Mihra,nasıl anladın ki bunu?
--Neyi?
--Hani dedin ya biri beni takip ediyor diye nasıl anladın birinin seni takip ettiğini.
--Haa,bir çocukla iki defa karşılaştım.
--Ve seni takip ettiğini düşündün öyle mi?
--Ama ağaçların arkasından gözetliyordu beni,karşılaştım derken
göz göze geldim yani.
--Mihra Allah aşkına sırf biri ile iki defa göz göze geldin diye seni takip ediyor anlamına mı geliyor bu?
--Yani sen de haklısın ama ne bileyim işte.
--Bence öyle bir şey yok hem sen de her şeyi kendi üzerine alınma belki de ortada bir takip var ama başka biri için olamaz mı yani?Sonuç olarak sana söyleyeceğim boşu boşuna takıpta kendini saçma şeyler hakkında harab etme.
--Haklısın galiba neyse unuttum bile.
--Aferin benim tatlı kızıma.
--Şimdi gelelim asıl konuya,Mihra lütfen bana seni üzen asıl şeyi veya kişiyi söyle?
--Neyi Mert?Sana söyledim ya işte?
Mert ne demeye çalışıyordu anlayamıyordum benden beni üzen şeyi söylememi istedi ona söyledim ama inanmıyor,sanki benden ona Merihi anlatmamı istiyor ama o bunu nereden bilebilir ki öyle değil mi?
--Tamam Mihra sana inanıyorum ama olur ki biri seni üzecek olursa,onun derisini yüzerim haberin olsun.
İşte en çokta bu güven veriyor du bana,boşuna mı diyordum Mert benim abim gibidir diye.
--Teşekkür ederim Mert,iyiki varsın.
--Sende güzelim,sende.
Ardından Mert ile vedalaşıp telefonu kapattım zaten Mert'in söylediklerinden sonra içime bir güven gelmişti takip meselesini falan da unutmuştum, yatağımdan kalktım ve mutfağa doğru ilerledim.Mutfağa geldiğimde dolaptan bir tencere aldım ve içine birazcık su doldurdum ardından da ocağın üzerine bıraktım ve su kaynayana kadar ben de oturma odasına geçip,kanepeye oturup düşünmeye başladım.Aklıma Merih geldi ona çok mu ağır konuşmuştum acaba?ama o gerçekten de bunu hakketmişti,ağlatmıştı beni ya,sadece birkaç cümlesiyle ağlatmıştı,kesinlikle pişman olmayacaktım iyiki yapmıştım bunu iyiki.
Bir anda aklıma sevdiklerim,
sevmediklerim ve yapmaktan pişman olmayacağım şeyleri yazdığım defterim geldi,hemen ayağı kalktım ve odama doğru yürümeye başladım çünkü bunu,defterdeki yapmaktan pişman olmayacağım şeyler kısımına ekleyecektim ayrıca altını da fosforlu kalem ile çizecektim ki Merih'in bana yaptığı bu şeyi hiçbir zaman unutmayayım.Odama gittim ve tüm dolapları aramaya başladım, çalışma masama,giyinme dolabıma hatta yatağımın altına bile baktım ama yoktu defteri hiçbir yerde bulamamıştım,yok olmuştu,sanki yer yarılmıştı da içine düşmüştü.Artık umudumu kesmiştim acaba bir yerlerde mi unuttum diye düşünürken aklıma bir de çalışma masamın yan tarafına bakmak gelmişti belki de oraya düşmüştü,olamaz mıydı yani?Hemen odama geri dönüp çalışma masamın yan tarafına baktım fakat gördüğüm şey defter değilde bir saatti.Saati hemen elime alıp incelemeye başladım.Siyah bir saatti ve bu dönemlerin saatine benzemiyordu fakat her ne kadar bu dönemlerin saatine benzemesede çok modern ve cool gözüküyordu sonra düşünmeye başladım benim mi diye fakat yoktu,ne benim ne de abimin böyle bir saati yoktu.Tamam bizim değildi ama kimindi?kim düşürmüş olabilirdi ki?hemde benim odam da,tam o sırada bir su taşması sesi geldi kulağıma,eyvah!makarnanın suyunu unutmuştum,saati masanın üzerine bırakıp mutfağa koştum.Mutfağa geldiğimde makarnanın suyunun hafiften taşmış olduğunu gördüm hemen ateşini söndürdüm ve annemin dediği dolaptan makarnayı alıp içerisine döktüm birazcıkta tuz ekledikten sonra tencerenin kapağını kapattım ve makarnanın pişmesini bekledim.Makarna yarım saat sonra hazır olmuştu güzelce tabağa boşalttım ardından da buzdolabına gidip yoğurdu aramaya başladım.Oldum olası makarnayı,mantıyı yoğurtsuz sevmem daha doğrusu yiyemem.Dolabın heryerini aradım ama yoktu,yoğurt kalmamıştı.Ne yapacaktım ben şimdi?En iyisi gidip marketten yoğurt almaktı,ya aç kalacaktım yada gidip yoğurdu alacaktım.Hemen üzerime ince bir hırka geçirdim ardından da dolaptan para alıp dışarı çıktım.Aşağı indiğimde ilk işim Merih'in her zaman oturduğu yere bakmak oldu fakat Merih orada yoktu, acaba neredeydi?aman herneyse banane Merih'ten,o ukala,şımarığı merak edecek değildim herhalde.Sitenin içinde ki markete doğru ilerledim tam önüne geldiğim de marketin açık olmadığını gördüm,meğerse market daha yeni yapılmıştı ve açılmamıştı bile.
Ah be!Belli ki bugün şanssızlık günümdeyim,peki ya ben yoğurdu nasıl bulacaktım şimdi?Sonradan aklıma sitenin dışına çıkıp orada ki marketlerden yoğurt almak geldi ama daha buraya yeni taşınmıştık ve ben hiç sitenin dışına tek başıma çıkmamıştım bırak tek çıkmayı ailemle bile çıkmamıştım ama bence bu fikir aç kalmaktan daha iyidi çünkü ben makarnayı yoğurtsuz yersem kusarım, sonuç olarakta aç kalırım.Biraz ilerledikten sonra sitenin dışına vardım ardından da küçük bir aradan aşağı doğru inmeye başladım zaten sitenin önü anayoldu oradan geçemeyeceğime göre en iyisi bu yoldan gitmekti.O kadar ilerlemiştim ama hâlâ daha karşıma ne bir market ne de bir dükkân çıkmıştı,sanki buralarda hiç kimse yaşamıyordu o kadar sessizdiki aşağı inerken karşıma tek bir kişi bile çıkmamıştı,en azından bir kişi ile karşılaşsaydım marketlerin yerini sorabilirdim ama nerde.Biraz daha ilerledikten sonra baktım ne bir market ne de bir kişi yok geri dönüp eve çıkmaya karar verdim belki annem gil gelmiş olabilirlerdi annem beni bir şekilde doyururdu,hemen arkamı döndüm bir de ne göreyim bizim siteye dair hiçbir iz yoktu o kadar çok ilerlemiştim ki sitenin çatı kısmı bile gözükmüyordu.Peki Mihra, geldik asıl soruya,sen şimdi ne yapacaksın hıı?Bir yoğurt için çıktın,ne yapıcaksın peki şimdi?O sırada aklıma telefonum geldi,telefonumdan babama konum atabilirdim,oda gelip beni buradan alabilirdi hiç beklemeden elimi cebime attım ve hayır!!!telefonum yoktu çünkü ben telefonumu odada unutmuştum,Allah Kahretsin!Peki ben ne yapıcaktım şimdi,üstelik karanlık da çöküyordu zaten sokak lambaları da yanmaya başlamıştı şu anda o kadar çaresizdim ki ayrıca üzerime de çok bişe almamıştım yavaş yavaş üşümeye de başlıyordum.Burada durup donmayacaktım herhalde bir kişiyle karşılaşma umudu ile yavaş yavaş aşağı doğru inmeye başladım ama şansıma hiç kimse yoktu.İnanamıyordum,bir insan bu kadar mı şanssız olurdu?Hiçbir çıkış yolum yoktu,ee sana mı kalmıştı yoğurt almaya çıkmak Mihra hanım?Biraz daha ilerledikten sonra bir duman gördüm hemen ileride,o kadar mutlu olmuştum ki çünkü bu dumanı kesinlikle birileri yakmış olmalıydı.Hemen dumanın geldiği yöne doğru ilerlemeye başladım.Evet sonunda insan yüzü görebilmiştim.Hemen ateşin başında iki tane erkek duruyordu bu erkekler yirmi,yirmibeş yaşlarında gibi gösteriyorlardı ikisininde sakal,bıyığı vardı ama kıyafetleri çok eskiydi ve her tarafı da yırtık pırtıktı ayrıca yüzleri,elleri ve kolları da kömür gibi hafiften siyaha boyanmıştı,kafasında siyah bir şapka olanı ateşin başına çömelmişti diğeri ise elleri arkasında tespihi ile bir sağa bir sola gidip geliyordu aslında bu halleriyle birazcık ürkütücü gözüküyorlardı fakat onların yanına gidipte yardım istemekten başka çarem yoktu.Yavaş yavaş yanlarına yaklaştım ve;
--Merhaba,dedim.
İçlerinden kafasında siyah şapkası olan;
--Merhaba,hayırdır hanfendi sizin tek başınıza bu tenha yerlerde ne işiniz var?dedi.
İyi insanlardı galiba.
--Şey,ben evimin yolunu kaybettim de sizden telefonunuzu rica edecektim belki baba mı ararsam gelip beni buradan alabilir.
Ben cümlemi tamamladıktan sonra siyah şapkalı olanı diğer arkadaşının yüzüne bakarak,elini dağınık sakalında gezdirerek ve dudağını hafiften ısırarak,kafasını iki yana salladı diğer arkadaşıda aynı şekilde dudağını hafiften ısırdı ve kaşının birini havaya kaldırarak bana bakmaya başladı ardından da şapkalı olanı bana dönerek;
--Tabi hanfendi veririz,veririz de öncelikle gelip şöyle bir oturun,belliki çok yorulmuşsunuz,azıcık dinlenin,sohbet edelim,ardından da biz sizi evinize götürürüz,demi lan Serdar?
--Tabi Kadir,buyrun,bu arada şunu da söylemeden geçemiyeceğim,ben hayatımda böyle bir güzel daha görmedim.
Ardından şapkalı olanı yani sanırsam adı Kadir olanı;
--Tabi lan ona laf yok zaten.Buyrun güzel hanım şöyle geçin.
Serdar başladı konuşmaya;
--Lan Kadir buradamı oturacaz burası soğuk değil mi?Bence buyurun bizim fakirhaneye gidelim.
Ne diyordu bunlar?Ne fakirhanesinden bahsesiyorlardı?Azıcık korkmaya başlamıştım.
--Yok ya,siz bana telefonunuzu verirseniz bu bana yeter hem ben üşümüyorum da zaten.
Kadir cevap verdi bana;
--Olur mu güzel hanım o küçük burnunuz kıpkırmızı olmuş,Allah aşkına kimi kandırıyorsunuz?
İstemiyorum demiştim ne diye ısrar ediyorlardı ki?
--Telefonunuzu verecek misiniz?
--Vermeyecekseniz söylerseniz bende başımın çaresine bakayım.
Tekrar Kadir cevapladı sorumu;
--Vericez dedik ya,gel gidelim fakirhaneye söz ben sana orada vereceğim telefonu.
Ne diyordu bu?Ne diye tanımadığım birinin evine gidecektim ki ben.
--Şey ben evin yolunu hatırladım,size iyi akşamlar,dedim ve hemen hareketlenmeye başladım fakat ben tam arkamı döndüğüm anda şapkalı olanı yani Kadir kolumu tuttu.
--Ehh!Amma da naz yaptın,yürü hadi.
Ne yapıyordu bu.
--Kolumu bırakır mısınız lütfen,canımı acıtıyorsunuz...
--Olum Kadir çokta kibar bu,kibarlığını yerim senin güzel.
Kolumu çekip kurtarmaya çalıştım hem de yüzbinlerce defa ama nafile o kadar sert tutmuş çekiyordu ki ne yaptıysam bir türlü kurtaramadım.Artık gücüm kalmamıştı adam kolumu tutmuş beni sürüklüyordu resmen,direniyordum ama şuan da bende kalan güç o ellerden kurtulmaya yetmiyordu yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başlamıştı ama olmazdı vazgeçemezdim yoksa yoksa...
--Bırak beni imdatttt!
--Yürü lan,yürü..
--Bırakk.Yardım edin sesimi duyan yok mu?
--İmdattt!
Bağırmam hiçbir işe yaramıyordu aksine daha da çok yoruyordu beni,ağlamaktan gözlerimde yaş kalmamıştı artık.
--Ha geldik işte güzelim,hadi gir bakayım içeri.
Serdar olan çoktan girmişti içeri,Kadir hâlâ daha zorla çekiştiriyordu beni.
--Bırak kolumu Allah'ın belası,bırak.
--Oo küçük hanım bakıyorumda kibarlığınızdan eser kalmamış.
Belki biraz daha saygılı ve iyi konuşursam acıyıp bırakırdı beni.
--Abi ne olur bırak gideyim,lütfen,yalvarıyorum...
--Ne abisi lan,aynı yaştayız neredeyse.
--Hem o kadar getirmişim,ne bırakması,hadi çok konuştun geç içeri de birazcık eğlenelim.
Artık gücüm kalmamıştı ama eğer bir şey yapıpta kurtulamazsam...Hayır bunu düşünmek bile istemiyordum.Bir şeyler yapmam gerekiyordu artık,o anda aklıma Bayburtta ki Esin geldi erkeklerin en hasas bölgelerini söylemişti bana belki de ben oraya bir şiddet uygularsam adam o ağrıyla bırakabilirdi beni.Ben bunu düşünürken adam beni hâlâ daha zorla içeriye çekmeye çalışıyordu ve ben aniden adamın bacak arasına tekmeyi yapıştırdım, umduğum gibi adam biran da iki büklüm oldu bende bunu fırsat bilip hiç beklemeden koşmaya başladım.
--Ahhh!!!Serdar,ahh koş lan koş kız kaçtı.
Ben hiç durmadan koşuyordum,sadece koşuyordum,nereye gittiğimi bilmeden koşuyordum arada bir de arkama bakıyordum ki benim peşimden geliyorlar mı diye,belliki adama vurmam onu o kadar sinirlendirmişti ki çok hızlı ve sinirli bir şekilde ikisi birden peşimden koşuyordular.Ben o kadar hızlı koşuyordum ki bacaklarım artık dermansız kalmıştı,çaresizdim ve korkuyordum gözlerimdeki yaşlar kurumuştu artık ağlamaktan.Arkamı döndüğüm de adamların bana bir hayli yaklaştığını gördüm ve daha da hızlanmaya başladım tam önüme dönmüştüm ki ayağım taşa takıldı ve tam da orada yere düştüm adamlar beni yakalamışlar mıydı?Bana ne yapmışlardı? hiçbirinin cevabını bilmeden oracıkta uykuya dalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim için Benden Uzak Dur
Novela JuvenilBabası ve annesinin tahini çıktığı için Ankara'ya giden Mihra en büyük aşkını ve en büyük acısını orada yaşar.Hem çok sever fakat bir o kadar da nefret eder.Siz bu romanda aşkın ve acının bir arada olduğunu göreceksiniz.Aşk mı galip gelecek yoksa ac...