Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalar. Hatam varsa affola. ✨
💣
Kocaman bahçeli, büyük ev...
Evimizi çok iyi hatırlıyordum. Kötü izler bırakmadan hemen önceki, en temiz haliyle. Küçükken böyle bir evimiz olduğu için kendimi çok şanslı hissederdim. Hele de babam o evin içinde olduğunda apayrı bir mutluluk olurdu gözlerimde.
Annem, babam ve ben; çekirdek ailemiz.
Babamın her görevden dönüşünde bahçeye ektiğimiz renk renk çiçekler, babamın kollarımı gökyüzüne açıp delicesine sallanmam için yaptığı salıncak, bir de boyumun uzunluğunu onlardan aldığımı düşündüğüm kavak ağaçları. Bizim bahçemiz.
Hepsi bizim bahçemizde yaşandı.
O evin duvarlarına vuran annemin sesi. Babama adıyla seslenen, bana ışığım diyen annemin sesi hemen ardından görüntüsü geliyor gözümün önüne. Bembeyaz teninin daha da ortaya çıkardığı zümrüt yeşili gözleri... Açık kahve saçları omuzlarından aşağı dökülürdü hep. Onu kısa saçla gördüğümü hiç hatırlamıyordum. Işığım, deyip gülümsediğinde yanağında beliren iki kocaman gamze aklımı başımdan alırdı. Daha küçük bir çocukken bile büyüyünce ona benzemenin hayallerini kurardım.
Ben ona hiç benzememiştim. Şimdi bulunduğum yer de evimize pek benzemiyordu zaten.
Sadece gözlerini gördüğüm adama dönüp, ''Duyabiliyor musun?'' diye sordum sakince. Ellerini arkasında birleştirmiş, bir bana bir de yanımda kalan sayaca bakıyordu. Aramızda hala birkaç adımlık mesafe vardı. Koyu gri gözlerinden alaylı bir dalga gelip geçtiğinde kaşlarımı kaldırarak ona bakmaya devam ettim.
''Neyi?'' diye sordu.
Kirpiklerinin altından ölü gibi bakan gözler, tüylerimi ürpertmesine rağmen inatla başımı dikleştirdim. Yumruk haline getirdiğim ellerimi onun gibi kalçamın üzerinde birleştirdim ve arkamda kalan bombayı umursamadan ona doğru ağır bir adım attım.
''İçimdeki Azrail'in yükselen çığlık seslerini...'' Silik bir gülüş dudaklarımı harekete geçirirken, ateşe verilen bedenimdeki harlayan alevin gözlerimin içinden görüldüğüne emindim. ''Duyabiliyor musun?'' diye tekrarladım.
''Teğmen...'' dedi alaylı bir tonlamayla. Bakışları tekrardan sayaca kaydığında hareketlendim ve beklemediği bir anda çenesinin altına sert bir yumruk geçirdim. Başı darbenin etkisiyle arkaya giderken birkaç adım geriye doğru sendeledi. Bunu fırsat bilerek hayalarına bir tekme attım. İki büklüm olan bedeninden keyfimin yerine gelmesi için bir tepki vermesini bekledim. Çok geçmeden verdi de, hırıltılı bir inleme sesi de eklendiğinde keyifle sırıttım. Her şey beklediğimden iyi gidiyordu.
''Orospu çocuğu...''
Dizlerinin üzerine yığılmasına ramak kalmışken, yere daha hızlı bir iniş yapması ve işini biraz daha kolaylaştırmak için etrafında hızla dönüp sol bacağının eklem noktasına sert bir tekme attım. Darbenin etkisiyle bedeni yere çarptı. Şaşılacak derecede hızlı bir şekilde etkisiz hale geldiği için rahat bir nefes verdim. Karşımda pek şansı olmasa bile bir ara durumun rehavetine kapılıp tedirgin olmuştum.
Güçlü adımlarım bombanın sabitlendiği yere yetişmek için harekete geçtiğinde parlak kırmızı ışık bana on beş saniye kaldığını gösteriyordu.
''Sikeyim!''
On üç saniye...
Bir adım daha attığım sırada iri bir el ayak bileğimi kavradı. Dişlerimi öfkeyle sıkarak diğer ayağımı geriye doğru savurup adamın kafasına doğru tekme attım. Buna rağmen büyük elin ayak bileğimde sürdürdüğü hâkimiyetten kurtulamamıştım. Bir pranga gibi kenetlenmiş parmaklar beni sertçe kendine doğru çektiğinde yüzüstü bir şekilde yere düştüm. Ellerim zemine çarptığında avucuma batan küçük taşları önemsemedim. Sert düşüşü ellerimle yavaşlatmış olmasaydım kafamı yere vurabilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMHA ATEŞİ
General FictionTüm sanrılarının gölgesinde kendi kendinin celladı olan bir kadın. Esna Ünsal... Silahlar kuşanan, acılarını kucaklayıp bir kalkanla çevreleyen ve en sonunda kalbine konuşlanmış bir bomba ile kendine verdiği zararı imha eden kadın. Bomba İmha Uzma...