¹🦋

351 25 37
                                    

Elimdeki poşetleri zorlukla taşırken aynı mahallede yaşadığım tanıdık bir kaç kişiye selam vermiştim. Tek başıma yaşadığımdan ayda iki kez mutfak alışverişine çıkıyordum. İlkinde tam anlamıyla her şeyi eksiksiz alırken ikincisinde ise kısa sürede bitenleri alıyordum.

Bu, bu ay ikinci alışverişimdi. Özellikle birçok abur cubur almıştım çünkü başımda ailem olmadan yaşadığım evimde en hızlı tükettiğim şey sağ elimdeki poşette duran cips, kola gibi sağlıksız şeylerdi.

Sonunda üçüncü katında yaşadığım, yedi katlı gri apartman görüş açıma girdiğinde derin bir nefes vermiştim. Kollarım kopmuştu. Fukuoka'da gidipte en eski binaların yer aldığı mahalleye taşınmıştım çünkü fiyatları oldukça uygundu. Dışarıdan Japonya'da alışılagelmiş olan gösteriş gözükmese de aynı binada yaşadığım kişilerin anlayışlı, iyi insanlar olmaları dış görünüşün ucuzluğunu kapatıyordu benim için.

İlk geldiğim zamanlar asla yemek yapamadığım için sürekli dışarıdan sipariş verdiğimde iki üst katımda yaşayan yaşlı kadın bunu fark etmiş ve bana hergün eşi ile kendisi için yaptığı yemeklerden getirmişti. El lezzeti çok güzel olduğundan sonsuza dek onun yaptıklarını yiyebilecek olsam da daha fazla yük olmamak için birkaç basit tarifi öğrenmiştim. Kadına da artık benim için uğraşmamasını söyleyip minnettar olduğumu dile getirmiştim.

Demir kapının önüne geldiğimde poşetlerden birini yere bırakıp bol hırkamın cebindeki anahtarlarımı elime aldım. Anahtarı deliğe yerleştireceğim sırada sağ tarafımdaki bedenle duraksamıştım. Ona bakmasam da bana dönük olduğunu görebiliyordum ve eğer yanılmıyorsam dik dik yüzüme bakıyordu.

Belki aynı binada yaşadığım komşularımdan biridir diye kısa bir an yüzüne baktım. Kapıyı açmamı bekleyen apartman sakinlerinden biri değildi ve kesinlikle onun gibi birini daha önce görmediğime emindim. Bakışlarımı güçlükle yüzünden ayırıp tekrar kapıya dönsem de gözlerinin hala üzerimde olduğunu bilmek tuhaf hissetmeme neden olmuştu. Bir sorun mu var, diye düşünmeden edemiyordum.

Kapıyı açsam da içeri girmeyip tekrar ona baktım. Tam da düşündüğüm gibi asla hareket etmemiş öylece duruyordu ama beni asıl tedirgin eden gözlerini bile kırpmadan gözlerimin içine bakmasıydı. Ben bu kadar rahat göz teması kurabilen biri değildim. "Bir sorun mu var?"

Sanki benim ona soru sormamı bekliyormuş gibi "Kayboldum." diye cevap verdi anında. O kadar hızlı bir cevaptıki ne sorarsam sorayım aynı cevabı verecek gibi hissetmiştim. "Nerede yaşıyorsun?" diye sordum yardımcı olmak için. Yaşadığı yeri bilmiyor olsam bile haritadan yardım alabilirdim. Gerçi bunu o da yapabilirdi ama belki de kaybolduğundan dolayı telaşlanmış ve aklına çıkar bir yol gelmemişti.

"Bilmiyorum ki." Şaşkınlıkla baktım ona. Bir insan nasıl yaşadığı yeri bilmezdi? "Evime yeni getirilmiştim." Gözlerimi kırpıştırdım birkaç kez. Getirilmiştim derken? Acaba yabancıydı da Japonca'yı tam bilmiyor muydu diye düşündüm. Gerçi farklı bir aksanı falan da yoktu. Daha fazla açıklama beklediğimi anlamış olacak ki "Efendim çevreyi tanımam için biraz gezinmemi söyledi ama ben kayboldum." Getirildim, efendim...

Beynimde yanan ışıklarla son harfin uzayıp gittiği 'ha' sesi çıkmıştı ağzımdan. O sıradan bir insan değildi. Son on altı yıldır popüler olan ve popüleritesi gittikçe artan assistant insanlardandı. Bildiğim kadarıyla, nasıl yapıldıkları medyaya tam anlamıyla anlatılmıyordu, laboratuvar ortamında genetikleri ile oynanarak yapıldığı biliniyordu sadece.

Tamamiyle, sıradan insanlara her türlü yardımı sunmak için varolmuşlardı. Kimisi evini temizletmek için, kimisi şirketinde itaatkar bir çalışan istediği için, kimisi ise sadece arkadaşı olsun diye zevkine satın alıyordu onları. Atlamamam gereken bir detay da aşırı, baya bir, pahalı oldukları için onları sadece tek bir günü için milyonlar harcayabilecek kadar zengin olan insanların alabildikleriydi.

free hugs, dorutoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin