⁵🦋

140 12 30
                                    

O, önünde ki erişteyi yerken ben, onu izliyordum.

Bugün okula gittiğim için evde tek kalmıştı ve ben gelene kadar hiçbir şey yememişti. Aslında yemek yapmayı biliyordu, eğitimde öğrenmiş, bu yüzden ona neden kendine yemek yapıp yemediğini sormuştum. Bana "sen gelene kadar yemem doğru olmazdı." demişti. Şu saçma itaat etme dürtüsünden kurtulamıyor, her şeyde benden izin alıp duruyordu. Sinirlerimi bozduğu için bana Efendim demesini yasaklamış ve her şeyi istediği gibi yapabileceğini söylemiştim. İşe bakın ki normalde her emri yerine getiren Doyoung bu dediklerimi yapmakta zorlanıyordu.

Tam ağzını açmış iki çubuğun arasına sıkıştırdığı erişteyi yiyecekken gözleri beni buldu ve onu izlediğimi görünce öylece kaldı. Boğazımı temizleyip elimde tuttuğum çubuklarla tabağımdaki erişteden aldım.

"Haruto."
"Hm?" gibi bir ses çıkardım ağzımdakini çiğnerken. Az önce yakalandığımdan ona bakamıyordum. "Saçımı boyatabilir miyim?" O gün, o kadını gördüğünden beri sürekli bunu sorup duruyordu. Bir türlü vakit bulamadığımdan kuaföre gidememiştik ama bugün gidebilirdik. "Tabii, yemekten sonra çıkalım. Hem senin işin bittikten sonra biraz gezeriz."

Gülümseyip yemeğini hızlı hızlı yemeye başladı. Şişmiş yanaklarına bakıp güldüm. "Yavaş ye." desemde dinlemedi beni. Belki bir, belki iki dakika içerisinde tüm tabağını bitirip "Bitirdim!" dedi heyecanla. Sanki ben buradan göremiyormuşum gibi boş tabağı havaya kaldırıp içini bana gösterdi.

"Tamam, hazırlan çıkalım." dediğim sırada masanın üzerindeki telefonum çalmaya başladı. Gördüğüm isimle moralim bozulurken elimdeki çubukları bırakıp telefonumu aldım ve mutfaktan çıktım. Odama girip kapıyı kapattım. "Efendim?" sakin bir giriş yapmıştım çünkü kavga çıksın, moralim bozulsun istemiyordum. Tek istediğim konuşmanın hızlıca bitmesiydi.

"Haruto ne zaman geleceksin?" Bakışlarımı odamın beyaz kapısında gezdirdim. "Gelmeyeceğim." Derin bir iç çekişin ardından onun kendinden emin sesi geldi kulağıma. "Gelmek zorundasın. Bu benim düğünüm ve sen oğlum olarak yanımda,"

"Gelmeyeceğim." dedim sözünü keserek. "Onun gibi biriyle nasıl evlenebilirsin? Midemi bulandırıyorsun." Sinirli bir şekilde konuşmaya başladı. "Geldiğinde de annene saygısızlık yaparsan seni elimden kimse alamaz." dedi.

"O, benim annem değil. Annemi öldüren kişiye anne dememi, ona saygı duymamı bekleme benden." dediğimde daha da sinirlendi. "Anneni kimse öldürmedi! O manyak kadın kendisini astı!" Şimdi ben de sinirlenmiştim.

"Annem hakkında düzgün konuş! O kadının neler yaptığını gayet iyi biliyorsun." Bağırmaya başlamıştım. "Onun bir şey yaptığı yok, kendi kafanda kurmayı bırak!" Dilimi dişlerimde gezdirip sakinleşmeye çalıştım. Neden bana inanmıyordu? "Unutma, haftaya salı. Seni bekliyoruz oğlum." Az önce bağırmamış gibi sakince konuşsa da sesi baskın çıkıyordu.

"O kadınla evleneceksen oğlum deme bana." Konuşmasına izin vermedim ve sinirle kırmızı tuşa basarak aramayı sonlandırdım. Telefonumu arka cebime koyup kapıyı açtım. Hızlı açtığım için kapının önünde bekleyen Doyoung korkup sıçramıştı. Muhtemelen beni dinlemişti.

Yakalanmanın verdiği suçlulukla dudaklarını kemirip önümden çekildi. Koridorda ilerlediğimde onun gelmediğini fark edip durdum ve arkamı döndüm. "Gelmiyor musun?"
Sanki başka biriyle konuşma ihtimalim varmış gibi etrafına bakınıp tekrar bana döndü. "Ne, ben mi?"

"Dışarıya çıkacağız demiştim ya." Başını sallayıp yanıma geldi ve önümden ilerleyip dış kapıyı açtı. "Sinirli olduğun için gitmeyiz sanmıştım." dedi ayakkabısının bağcığını bağlarken. Cevap vermedim. İçeriye uzanıp ceketlerimizi aldım.

free hugs, dorutoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin