Belimi saran kolu hissetmem ile geriye doğru sürüklenmem arasında saniyeler bile yoktu.
Ne olduğunu anlayamadığım için ağzımdan kaçacak olan küçük çığlık dudaklarımın üzerine örtülen el ile engellenirken çoktan çalıların arasına çekilmiştim.
Assistant olduğumu öğrenen birinin beni kaçırmaya çalışıyor olma ihtimali kalbimi hızla attırırken bir kez daha çığlık atmaya çalışacaktım ki kulağıma "Sorun yok, benim." diye fısıldayan ses metrelerce koşmuşum gibi nefes nefese kalmama neden olmuştu. Sesini duyduğumda gelen rahatlatma az önce kendimi ne kadar sıktığımı fark etmemi sağladı.
Beni serbest bıraktığında yüzünü görebilmek için ona doğru döndüm. "Ne yapıyorsun?" Arkamda bir noktaya baktıktan sonra bileğimi tuttu. "Gidiyoruz." Birkaç adım atmış, beni de peşinden çekmişti ki boşta olan elimle, bileğimi tutan elinin bileğine asıldım. "Saçmalama, ben gelemem."
Beni duymazlıktan gelerek tekrar hareket etmek için hamle yaptığında tutuşumu sıkılaştırarak onu, bana bakmaya zorladım. "Başımıza bela alırız." İnanamıyormuş gibi baktı suratıma. "Onlarla mı kalmak istiyorsun? Belaya bulaşmamızdan daha iyi bir seçenek mi bu?" Omuz silktim. "Peşinden gelmeseydim tüm bunların hepsini geçen ay yaşamış olacaktım zaten." dediğimde kaşları çatıldı. Kırdığım potu fark ettiğimde dudağımın kenarını kemirmeye başladım.
Şu an daha önemli bir konumuz olduğundan olsa gerek söylediğim şeyi sorgulamadı. "Gidelim." Arkamı döndüğümde hala beni fark etmediklerini gördüm. "Birazdan yokluğum fark ederler. Bırak çok geç olmadan gideyim."
Son bir kez arkama baktıktan sonra beni ikna etmek için takındığı yumuşak ifadesi silinmiş ve daha önce görmediğim sert ifadesiyle yüzüme bakmıştı. "Gidiyoruz." Adını seslenip tekrar bileğine asılmam hiçbir işe yaramamış, dümdüz ilerlemeye devam etmişti.
"Bağırırım." diyerek tehdit etsem de umurunda olmamıştı. Blöf yaptığımı gayet iyi biliyordu çünkü onu tehlikeye atmazdım. Topuklarımı arkaya bastırarak hızını kesmeye çalıştım. Neden anlamamakta bu kadar diretiyordu bilmiyordum ama eğer şimdi onunla gidersem başına büyük iş alırdı. Sadece gerimizde kalmış olan adamları değil, projenin kurucularını, yöneticilerini hatta ve hatta tüm bunları destekleyip yatırım yapan hükümeti karşısına alıyordu. Benim gibi birini öylece alıp götüremezdiniz.
Hızını biraz olsun kesmeyi başardığımda derin bir nefesi içine çektiğini hareket eden sırtından anlamıştım. Zaferle gülümseyeceğim sırada aniden arkasını dönmüş ve bacaklarımdan kavrayarak beni kucağına almıştı. Baş aşağı sallanarak giderken "Haruto!" dedim sesimi kısık tutmaya özen göstererek. "Bak anlamıyor-" Cümlemi yarıda kesen şey arkadan yükselen sesler olduğunda Haruto adımlarını hızlandırdı.
Daha önce görmediğim arabanın önüne geldiğimizde hızla kilidini açmış ve beni ön koltuğa bindirip kapıyı kapatmıştı. Arabanın önünden dolaşıp yanımdaki yerini aldığında adamların tersi yönünde ilerledi. Bizi gördüklerini sanmıyordum çünkü arkamızda kimse yoktu. Muhtemelen sadece orada olmadığımı fark etmişlerdi.
"Başımıza büyük bir bela aldık." dedim. Aslında sadece o, almıştı kimse bana bir şey yapmazdı. Dikiz aynasından arkayı kontrol edip rahatlamış bir şekilde, önünde akıp giden yola tekrar döndü. "Önce evimize gidelim de." dediğinde kafamı yanımdaki cama art arda vurmak istemiştim. Ben başımız belada diyordum; o, evimiz.
###
klişe yazmaktan daha zevk veren bir şey yok yemin ederim clcnepdjwkd
ŞİMDİ OKUDUĞUN
free hugs, doruto
Fanfiction"İhtiyacınız olan her an bana sarılabilirsiniz, Efendim." doruto/hayoung/harubby #1 hayoung -07.06.22