"Dudakların, ölümün adıdır sevgilim. Beni her öptüğünde bir yara açılır tenime.
Şimdi bir iplik al eline, bir iğne.
Öptüğün yerlerden yaşamı dik üstüme.
Sen ki bir zümrüt yeşili ölümsün, bense bir gece karası yaşam."huzursuz bir izmir gecesi.
05.34
oyunbozan.
BİZİ AYIRAN ÇİZGİ
19.06.2022
Ellerin buz, gözlerin bıçak, dudakların ölümden beter.
Karanlık bir odadayız seninle. Tek bir pencere var içeride, o da seni görüyor. Doğsa güneş, ilk seni ısıtacak belki ama sen karşımdasın işte. Ellerin buz da olsa, dudakların ölümü de aratsa, sen karşımda, bir umudun sıcaklığı kadar varsın. Ben, seni umudu sanacak kadar çareden yoksun bir evsizim. Kollarını ev, göğsünü yatak, başını kendime çatı bilirim. Ev sıcaktır derim, korkarım, seni terk etmemek için kendime binlerce bahane dizerim. Öyle bir anda gelirsin ki sen, çünkü hep bu ani gelişlerin meşhurdur senin, beni bir mıh gibi o evin ahşap zeminine saplarsın. Ben senden gidemem ama sen her seferinde kapıyı çekip çıkarsın. Beni yokluğunla bırakır, aşkınla avutursun.
Boynun sığınak, kokun günah, nefesin kıyamet.
Bir aşkın tam ortasında, sana yenildiğimi anladığım noktadayız seninle. Ellerin belimde, parmak uçların vücudumu şifreler gibi gezinir tenimde. Ben, sana muhtaç bir çocuk, oysa aklı başında, annesinden medet ummayacak kadar büyümüş bir kadınım. Sen ki beni sana iten bir kumpas, arkamda var olan bir yalansın. Önüme geçecek, yüzüme bakıp doğruları söyleyecek kadar cesaretin yok. Şaşırtmıyorsun doğrusu. Tam da senden beklenecek hareketti bu. Yine de ben sana inanmayı seçtim. Belki de seçtiğim şey sana inanmak değil, sana yenilmekti. Seni yenersem giderdin, yenildim ben, sen yine gittin. Oyunbozan.
Şiirlerin... Ölüm fermanım.
Bir çocuk parkındayız. Yalnız, seninle değil bu defa. Kendimleyim. Senin boynuma doladığın sözcüklerle, avucumda bir yığın hayal kırıklığıyla bakışır haldeyim. Sen yaşamı vadeden bir adamdın, bana nefes almanın ağırlığını bıraktın. Sen... yaşamdın. Bana inat ve belki bana rağmen, yaşamdan söz edip şiirler okuyan bir şairdin. Şehri terk ettin, şiirlerini bana ittin. Onlardan kaçar gibi çekip gittin. Hepsi sıra sıra dizildi şimdi. Hesap soruyorlar. Bana ölümsün diyorlar, ölümün ta kendisisin. Bilmiyorlar... Nasıl derim onlara, bu şiirleri yazan adam bir cesettir.
Adın sekiz harf, üç hece, iki kelime...
Bir savaş meydanındayız seninle. Adından olsa gerek ki benden sekiz adım öndesin. Kalbimi söksen yerinden, buna yetecek kudrete sahipsin. Yapma demem, sen de yapmayacak kadar merhametli değilsin zaten. Ölsem, gömsen beni, ihanetin gelir, bir böcek gibi sarmalar bedenimi. Kemirir etimi. Sen soluk boruma yumrular dizen şeytanın kendisisin. Ben bir savaşın ortasında düşmanının adını bir türlü aklından atamamış o aptalım. Hak ettim bunu. Senin nasıl iyi bir oyuncu olduğunu unutmamalıydım. Hak etmediğim, vücuduma saplanan kurşunun senin şarjöründe uyuyor olmasıydı. Şimdi benim etimden içerde, seni sakladığım yerde. Söyle. Bu defa nasıl kaçacaksın suçundan?
Kaçamazsın.
Bana, kalbimin varlığını çizikleriyle hatırlatan bir çakıl taşısın, derdin. Ben senin etine batan, canını yakan ama hâlâ hayatta olduğunu hatırlatan o çakıl taşıydım sana göre. Beni suçladın. Bir mahkeme kurdun. Hakim de sendin, savcı da. Suçlu da bendim, avukatım da. Ben hâlâ sana masumiyetini ispatlamak isteyen o mahkûmum. Ne yazık ki hâlâ kalbine batan o çakıl taşı olmak istiyorum. Çünkü bu, vücudundan yaka paça çıkarıp attığın bir suç aleti olmaktan daha az yaralayıcı.
Eğer ki bir gün okursan bu mektubumu, her neredeysen ve kiminleysen, o kapıdan bir hışımla çık ve gel.
Gözlerime baktığında sana nefretle değil, özlemimle bakıyor olacağım. Çünkü bilirsin, ölüler yalnız hasretle sınanır.
Sevgili oyunbozan...
Sana anlatacaklarım var.
02.25
çakıl taşı.
Adınız kaç harf, kaç hece, kaç kelimeyse...
Bir açık mezarın başındayız sizinle.
Size anlatacaklarım var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZİ AYIRAN ÇİZGİ
Teen Fiction"Kalbin yok mu senin?" "Yok." "Kaburgalarının arasında kocaman bir boşlukla dolaşıyorsun öyleyse kalp diye." "Bir adı var." "Unuttuğun bir adı..." "Hiç unutmadım." "BİR ZÜMRÜT YEŞİLİ ÖLÜM" serisi.