"Farkında mısın,
Değilsin kendi bahçende.
Kendinden değil,
Kendini bu kendin sanışın."-Özdemir Asaf , Kolay
-8-
Daha önce Devrim'in yanında kalbimin hızlandığı çok an olmuştu; sinirden, gerginlikten, belki korkudan ve bilumum sıkıntılı duygudan... Ancak ilk kez, hissettiğim bu çarpıntının tüm bunlardan farklı olduğunu hissediyor lakin bunun sebebinin ne olduğunu bilemiyordum; tıpkı bunun bana kendimi iyi hissettirip hissettirmediğinden emin olamadığım gibi.
İyi hissettiriyordu çünkü diğer tüm zamanların aksine şu an kalbim onca çarpmış olmasına rağmen kalbimin üstünde, o tanıdık ağırlıktan kaynaklanan bir yorgunluk yoktu; kötü hissettiriyordu çünkü sırf o çarpıntı yüzünden odağımı kaybettiğim için tokamın Devrim'de kalmasını kabul etmiştim ve bu gereksiz izin canımı sıkıyordu.
Hoş, benden bir izin alındığı da söylenemeyebilirdi gerçi, buna bir çeşit emrivaki de diyebilirdik.
Bu emrivakiye Devrim'in birileri tarafından içeriye çağrılması da artı bir destek olmuştu; benim sessiz kalmam sonucu "Anlaştık o zaman," dedikten sonra cevabımı beklemeden elindeki tokayı çevirerek mekana geri girmişti ve ben sadece arkasından bakmakla yetinmiştim.
Aslında dürüst olmam gerekirse tokanın onda kalıp kalmaması o kadar da önemli değildi, sonuçta istediğim zaman kullanabileceğimi biliyordum. İçimi asıl dalgalandıran şey, Devrim'in bu talepte bulunmasının sebebini merak ediyor oluşumdu ve ben bu merak duygusundan da hoşlandığımı sanmıyordum.
Sıkıntılı bir nefes verdiğimde kafamı taksinin, şehrin gecenin karanlığında daha parlak olan ışıklarını izlediğim, camından kaldırdım. Yanımda, koltuğa yayılmış bir şekilde uyuklayan Anna'ya baktığımda gülümsemiştim. Bu kadar pervasız olmanın nasıl bir şey olduğunu düşündüğüm zamanlar oluyordu. Ben, hayatım boyunca eve taşınan değil, eve taşıyan o insan olmuştum ve bununla da bir derdim yoktu ancak Anna gibi insanların bunu nasıl dert etmediğini bazen merak ediyordum.
Filiz gibi insanların...
Filiz'e bu konu hakkında söylendiğimde, yanımda sen varsın ya, senden iyi güvence mi olur? derdi... Hayatının sonlandığı anlarda en büyük güvencesinin elini tutuyor olması, bu düşüncesinin ne kadar yanlış bir düşünce olduğunu fark etmiş olmasını sağlamış mıydı acaba?
Eh, artık bu soruma da cevap veremeyeceği bir boyutta olduğundan ancak tahmin yürütebilirdim.
Taksicinin seslenmesiyle düşüncelerimden sıyrıldığımda taksinin durduğunu, apartmanın önüne geldiğimizi fark etmiştim. Hızlı bir şekilde silkinerek kendime geldiğimde, çantamdan taksi ücretini çıkardım ve parayı taksiciye uzatırken bir yandan da Anna'yı dürttüm. Biraz mızmızlandıktan sonra zor da olsa gözlerini açmasıysa kesinlikle Emre'nin mucizesiydi zira benim Devrim'le dışarıda olduğum süre boyunca Emre, Anna'ya içirebildiği kadar su içirmeyi başarmıştı. Bu da neyse ki damarlarında dolanan o sevimsiz içeceğin etkisini az da olsa boğmuştu.
Taksiden hızla inip Anna'nın da inmesine yardımcı olduktan sonra sağ salim apartmanın kapısına gelmeyi başarmıştık. Anna hafifçe yalpalasa da yüzüne vuran soğuk havayla da birlikte biraz daha kendine gelebilmiş gibi duruyordu.
"Rüya gibi bir geceydi..."
Kelimeler ağzından bir mayışma haliyle döküldüğünde kafamı gülerek iki yana salladım.
"Alkolün böyle bir etkisi olabiliyor işte," dedim. "Birtakım halüsinojen etkiler falan..."
"Sen git bu huysuzluğu pek sevgili iş arkadaşına yap mon fleur, bayılıyorsunuz birbirinizle uğraşmaya belli ki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bi' Bağ Bozumu
RomanceÇünkü bağ bozumu zamanı gelmişti ve bağ bozumu biraz da isyanın zamanı değil miydi?