"Fazlasını arzula, azı için umutlan."*
- Torquato Tasso
-9-
"Sen şaraplardan korkuyorsun." Kafasını yana yatırıp evrenin sırrını çözmüş ama hâlâ eksik parçalar varmış ve bunları da tamamlaması gerekiyormuş gibi bir merakla kaşlarını kaldırdı "Söylesene bana neden kırık mesela o şişe? Ne, seni bu kadar korkutan?"
Ve artık uyuşukluk, tüm vücudumu es geçmiş yanında dayanılmaz bir sızıyla beraber yalnızca ensemde toplanmıştı. Oksimoron, dedim içimden bir kez daha kendime ve hemen ardından ekledim: imkansız...
. . .
Hâlâ elimin üzerinde duran eline baktığımda bu görüntü karşısında bir an için isterik bir gülüşü serbest bırakmak istemiştim çünkü bence bu birleşme de oldukça imkansızdı. Tıpkı; elimin üzerinde usulca, bir tüy dokunuşu gibi hareket eden baş parmağının, bir parçama, şu koşullarda dahi iyi gelebiliyor olmasının imkansızlığı kadar...
Bu, asla erişmek istemeyeceğim farkındalıkla beraber elimi hızla çekip, Devrim'in elini mermerin üzerinde öylece bıraktığımda rahatlamayı bekliyordum ancak bunun aksine içime ansızın, serin bir ürperti dolmuştu. Bu ürpertiyi yok saymak için sertçe yutkunmam bir işe yaramadığında ise parmaklarımı birbirine kenetledim ve sesimin titrememesi için tüm yüce güçlere sığınarak dudaklarımı araladım.
"Bunu kabul edememeni anlıyorum ama maalesef bu dünyada bizler de varız; şarap sevmeyen o topluluk, evet..."
Alaycı çıkması gereken sesim ağlamaklı çıktığında, bir de üstüne başarısız gülme girişimim beni iyice acınası bir duruma düşürmüş olmalıydı.
Devrim, cümlelerim yerine yüzüme odaklandığından bu acınası halim karşısında ne düşünüyordu bilmiyordum ve bilmek de istemiyordum. Ama gözlerinde yeni soru işaretleri belirdiğini görebiliyordum.
Bakışlarının adeta tenime saplandığını hissetmeye başladığımda yerimden kalktım.
"Ben bir lavaboya gitsem iyi olacak."
Herhangi bir tepki vermesine izin vermediğimde hızla, mekanın arka tarafında doğru ilerledim. Bakışlarından kaçınmak derin bir nefes vermemi sağladığında önüne geldiğim kapıyı açtım ve içeri girdim.
Yüzüme hızlıca birkaç defa su çarptıktan sonra kafamı kaldırıp aynaya baktığımda gözlerimdeki kızarıklığın biraz olsun dağılmasına memnun olmuştum.
"Sen şaraplardan nefret etmiyorsun. Sen şaraplardan korkuyorsun..."
Gözlerimi yumup kafamı iki yana salladığımda Devrim'in zihnimde yankılanan sesini bastırmaya çalışıyordum. İnsanlar en büyük kabuslarının başrolü olan bir şeyden tabii ki korkarlardı! Ama ben bunun için o sevimsiz içeceğe olan duygularımı yumuşatacak değildim.
"Nefret ediyorum tamam mı?!" dedim kapıya dönüp sesimi de biraz yükselttiğimde.
Ardından bu yaptığım şeyin ne kadar anlamsız olduğunu fark ettiğimde kendimi bir aptal gibi hissetmiştim. Kime, neyi ispatlamaya çalışıyordum?
Daha fazla burada duramayacağımı bildiğimden kapıyı açıp usulca dışarı çıktım. Uzun koridorun biraz ilerisinde duran Devrim'le göz göze geldiğimde ise nefesimi tuttum.
"İyi misin?" diye sordu, ona doğru yaklaştığımda.
Sadece kafamı sallamakla yetindiğimde o da kafasını salladı ve derin bir nefes aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bi' Bağ Bozumu
RomanceÇünkü bağ bozumu zamanı gelmişti ve bağ bozumu biraz da isyanın zamanı değil miydi?