-6-
Hızla ayağa kalkmamla bir devrilme sesi duymam eş zamanlı olduğunda bu sesin; kendi içimin devrilen parçalarının sesi değil, az önceki hareketimin sonucu yer çekimine karşı koyamayarak devrilen taburenin sesi olduğunu anlamıştım.
"Ne yapıyorsun sen?!"
Yüksek çıkışımla beraber Devrim'in hâlâ havada olan eli yanına düşmüş ve gözleri, bir rüyadan uyanmışçasına kırpıştıktan sonra gözlerimi bulmuştu. Ancak hâlâ şaşkınlığını koruyan bakışları, bir rüyadan çok bir kâbusa şahitlik ediyor gibiydi.
"Ne yaptığını sanıyorsun?"
Benzer hislerde olmamız güzeldi zira benim de gerçekliğimin bütünü bir kâbustan ibaretti. Ve bu kâbus işte beni böyle olur olmadık yerlerde ensemden yakalayabiliyordu. Bu yakalanmalara alıştığımı düşünüyordum. Bir bölgeye düşen bir atom bombasının etkilerinin sadece düştüğü anla sınırlı kalmadığı, yarattığı kötü etkilerin nesiller boyu sürdüğü nasıl bilinir bir gerçekse, benim de hayatımın kişisel felaketinin izlerinin bir ömür benimle kalacağı bildiğim ve de kabullendiğim bir gerçekti.
Ama üzerimde benim bile öngöremediğim bazı tetikleyiciler vardı ve işte Devrim bunların üzerinde tepiniyordu.
"Sana diyorum Devrim!"
İsmine yaptığım sert vurgu onu tam olarak kendine getirmediyse de odağını sonunda bana vermesine sebep oldu "Ben özür dilerim, öyle birden görünce..." dedi onda oldukça eğreti duran güvensiz bir tavırla.
"Öyle birden görünce kendinde dokunma hakkı buldun ha, öyle mi?"
"Hayır tabii ki ama," Kesik bir nefes aldığında yanına düşen elini tekrar havaya kaldırıp sıkıntıyla saçlarını karıştırdı. Bir an için etrafta dolanan bakışları gerçekten mahcup olduğunu haykırsa da o gözlerdeki başka bir duygu bu mahcubiyetin önüne geçiyordu.
"Dövme," dedi ardından suratı, doğru kelimeleri bulmaya çalıştığını belli eden bir ifadeye büründüğünde "Yani dövmendeki şarap şiş-"
O kelimeyi duymam üzerine elimi sertçe havaya kaldırıp sözünü kestiğimde ensemdeki, Devrim'in dokunuşundan kalan sızı daha şiddetli bir hal almış ve ben açıkta kalan ensemi kapatma arzusuyla dolup taşmıştım. Elimi telaşla saçıma attığımda toka niyetine taktığım lastiği kavradım ve hızlıca çektim.
Ancak hesaplayamadığım bir şekilde, bileklerime dolanarak bana çelme takan dünya yetmiyormuş gibi saçımdaki lastik de saçlarıma dolanmış ve ben onu çekiştirdikçe canımı yakmaya başlamıştı; ki bunun da oldukça tanıdık bir his olduğunu söyleyebilirdim...
Lastiği bir kez daha, hırsla çektiğimde gözlerimin dolmasının sebebi saç diplerimdeki acı mıydı yoksa bir lastik parçasına bile etki edemeyen hırsımın izdüşümü mü, bilmiyordum. Fakat içimdeki bir parça çoktan koşmuş ve ilk bahanenin kapısını tıklatmaya başlamıştı.
"Dur, dur... Canını yakacaksın."
Refleksle bana doğru uzanan Devrim'in telaş barındıran sesi, dolan gözlerimi gözlerine diktiğim an gözümden akan bir damla yaşı görmesiyle bir parça kısıldı. Sıkıntılı verilen bir nefesin ardından ise suratı buruştu.
"Yaktın bile..."
Üzerindeki şaşkınlıktan tamamen sıyrıldığını belli eden emin adımları bana yaklaştıktan sonra bir adım gerimde devrildiği şekilde duran tabureye uzandı. Tabureyi almasının ardından eğildiği yerden doğrulduğunda, gözlerini mekanda şöyle bir gezdirmiş ardından tok ve yüksek çıkan bir sesle "Bons appétits, les amis." demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bi' Bağ Bozumu
RomanceÇünkü bağ bozumu zamanı gelmişti ve bağ bozumu biraz da isyanın zamanı değil miydi?