• Carignan

2.3K 364 104
                                    

Merhabalaar, nasılsınız? Umarım herkes iyi ve sağlıklıdır.

Ben ne yazık ki sağlık konusunda bazı sıkıntılar yaşıyorum. Hayatımızdan bir türlü çıkamayan Covid illetiyle mücadele etme durumundayım. Minik bir kamu spotu niteliğinde; galeyana gelmeyerek herkesin önlemlerini almasını hatırlatayım bu vesileyle de^^

Şimdi bu paylaştığım şeye gelecek olursak da evet, yeni bir bölüm değil ve evet yine bir kesit kendisi. Hem burada bir şeyler paylaşmayı gerçekten özlediğimden hem de birkaç gündür zihnimde dönüp duran bir an olduğundan kendimi birazcık toparlayabildiğim ilk an yazmak ve sizinle de paylaşmak istedim. Şu kadarcık şeyi bile uzun molalar vermek zorunda kalarak bitirdiğimi göz önünde bulundurarak ne yazık ki yeni bölüm konusunda net bir zaman veremiyorum, şu hastalık sürecini tam anlamıyla atlattıktan sonra bakacağım durumlara.

Her neyse bu kadar drama queenlik yeter diyor ve keyif almanızı dileyerek kaçıyorum ahahaa 🌸


🍷



Devrim sırtını yasladığı sert zeminin pütürlü yüzeyine aldırmadan bir bacağını öne doğru uzattığında elindeki madeni paralardan birini umarsızca arkasına doğru savurdu. Paranın suya düştüğünü belli eden minik sesi duyduğunda ise gözlerini devirdi. Dilek havuzlarının çalışma prensibi ona göre çok yanlıştı. Bir kere dilek paraya mı dileniyor yoksa suya mı belli değildi. Eğer parayaysa, su yüzünden paslanma ihtimali olan metallerin oksitli hali kime, nasıl bir fayda sağlayabilirdi ki? Ha yok suyaysa yine aynı şey geçerliydi, günün sonunda su da oksitlenmiş olacaktı. Birbirinin zıttı olan iki şey üzerinden dilek dilemek ve dahası bu dileğin olacağına inanmak ilk kimin aklına geldiyse Devrim o kişi için üzülüyordu. Belli ki bayağı çaresiz biriydi.

Çaresizlik fikri aklına düştüğünde içi yine yoğun bir sıkıntıyla kaplandı. Çaresiz hissetmek en sevmediği şeylerden biriydi ve birkaç saat öncesinde neredeyse bu hisse teslim olacağı noktadaydı. Serin bir rüzgar tenine dokunup geçtiğinde Devrim başını dilek havuzunun kenarına yasladı ve bakışlarını da göğe dikti. Şirince'nin yıldızları ışıktan korkmayan cinsten olsa gerek yerli yerinde duruyorlardı ve Devrim'in zihni için, onların parıltısına odaklanmak şu an için güzel bir kaçış noktası olacaktı.

"Mahzen benim mahzenim ama benden habersiz kaçak yuvası olmuş bakıyorum."

Mahir Bey'in tok çıkan sesi kulaklarına dolduğunda Devrim kafasını hızla yasladığı yerden kaldırdı.

"Dede?"

"Dede ya dede... Eskiden kaçtığında bana gelirdin, olmadı bildiğim yerlere giderdin büyüdün huy değiştirdin başımıza. Şehir değiştirmeler falan..."

Devrim'in içine serin rüzgarın zıttı bir ılıklık dolmaya başladığında gülümsemeden edemedi. Ortadan kaybolmasına değil de ona gelmemesine sitem eden dedesine sevgiyle baktığında bir elini saçlarına atıp hafifçe karıştırdı. "Teorik olarak sana geldim sayılır," dedi hafif muzır bir tonlamayla "Sen, mahzenim benim kalbim deyip durmaz mısın?"

Mahir Bey torununa gözlerini kısarak birkaç saniye bakmasının ardından yanına doğru ilerlediğinde "Başlatma şimdi teoriğine pratiğine serseri," dedi kızgın çıkması için uğraştığı belli bir sesle. Aynı Devrim gibi sırtını dilek havuzuna yaslayarak yere oturduğunda otururken yerden destek aldığı ellerindeki tozu birbirine vurarak silkeledi ve bakışlarını Devrim'e dikti. "Ne oldu da ülkeye geldiğin gibi Denizli sınırlarına bile sığamayıp buralara vurdun kendini, anlat bakalım."

Devrim dedesinin varlığından aldığı huzura sığınarak derin bir nefesi koyuverdiğinde başını tekrar sert zemine yasladı. Aslında dedesine bile haber vermeden ta buraya kadar gelmesinin sebebi utanmasıydı. Başarısızlık hissinin verdiği utanç duygusu...

Bi' Bağ BozumuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin