-14-
Dionysus'a geldiğim ve geldiğim gibi de kovulduğum o ilk gün, bütün sinirlerimi bozan degüstatör kişisiyle ilgili edindiğim tüm ama tüm izlenimler öyle olumsuzdu ki bu olumsuzluk mekandan çıktıktan, eve gittikten hatta gün döndükten sonra bile yerini korumaya devam etmişti ve gözüme, öyle kolayca değişecek gibi de görünmemişti . Ancak bu olumsuzluğun yanı sıra; onunla ilgili, daha o zamandan, başlarda kendime bile itiraf edemediğim, öyle bir izlenim edinmiştim ki bu izlenim, değişen birçok şeyin yanında hiçbir şekilde değişmediği gibi her bir anla beraber daha da güçlenmişti.
Degüstatör kişisinin sarsılmaz hakimiyeti ve o hakimiyetindeki kaçınılmaz çekicilik...
Devrim, söz konusu şaraplar olduğunda, mekanı olduğunda hatta söz konusu yalnızca kendisi olduğunda tüm varlığıyla hakimiyetini etrafa öyle bir yayıyordu ki bu, neredeyse elle tutulur bir hale geliyordu.
Ancak şimdi o hakimiyet neredeyse, tümüyle yok olmuş gibiydi.
İşte belki de şimdi tam bu yüzden, Devrim'in ne yapacağını bilmez hali, elindeki uçan balonun ipini kaçıran çocuk telaşı ve gözlerindeki keskin korku benim de kalbimin olması gerektiğinden fazla bir korkuyla çarpmasına neden oluyor ve bu korkuya ek olarak yine ilgili alanda garip bir sızı da yaratıyordu.
"Doğru düzgün anlat şunu, ne yangını?!"
Devrim'in yüksek çıkan hatta bağıran sesi bir an için gözlerimi kapamama neden olduğunda sertçe yutkundum. Devrim ise bar tezgahına tutunduğu elini mermerden çekse de sanki bedeni kendisini taşıyamıyormuş gibi tezgaha yaslanmış ve çektiği elini de sıkıntıyla ensesine götürmüştü. Derin bir nefes almaya çalıştığında "Sakinim," dedi fakat ses tonu bunun tam tersi olduğunu aleni bir şekilde belli ediyordu. "Ama sen biraz daha lafı gevelersen o sakinliğin yerinde yeller esecek, haberin olsun." Bakışlarında ise çoktan bir fırtına kopmuş gibiydi. "İmkanı var mı bu dediğin şeyin Emre?!" dedi bir süre sessiz kalmasının ardından. Elini sertçe bar tezgahının üzerine vurduğunda suratımı buruşturmadan edememiştim. "Öyle bir hata yaşanamaz benim bağlarımda!"
Tekrar bağırmasıyla birlikte bir an için içimde elinden telefonu alıp kapatma dürtüsü hissettiğimde kendimi sıkarak bu dürtüye karşı koydum. Her geçen saniyeyle beraber gözlerindeki düşeyazmalık daha da artıyordu ve ben de an itibarıyla, bundan hiç ama hiç hoşlanmadığımı fark ediyordum. Bulunduğumuz durumda elimi uzatsam onu düşmeden tutabilir miydim? Ya da doğru soru belki de şu olmalıydı: Ona elimi uzatma gibi bi' hakkım var mıydı?
Parmaklarıyla mermer üzerinde sabırsız bir ritim tutarak Emre'yi dinlerken bir yandan da bacağını sallamaya başlamıştı. En sonunda alt dudağımı dişleyip kafasını keskin bir şekilde iki yana salladığında "Olmayacak böyle," dedi. Sesinden tahammülsüzlük akıyordu. "Kapat, geliyorum ben hemen."
Telefonu hızla bar tezgahına koyup mekanın iç tarafına doğru ilerlemeye başladığında sanki varlığımı unutmuş gibiydi. Bir an için ne yapacağımı bilmez bir halde etrafıma bakınmamın ardından vakit kaybetmeden peşinden ilerlediğimde "Devrim," diye seslendim arkasından. Hızlı adımları tam büyük salona geçmek üzereyken duraksadığında sabırsızca bana döndü. Gözlerindeki alacalar sonunda yerine gelmişti ama her zamanki parıltılı halleri yerine koşturmalı bir telaş içindelerdi. O alacalar beni bulduğunda ise sahiden de varlığımı unutmuş da şimdi hatırlamış gibiydi. Sıkıntıyla etrafına bakındığında elini ne yapacağını bilmez bir şekilde öylece havada savurdu ve "Benim çıkmam lazım hemen," dedi.
Bir cevap vermemi beklemeden durduğu eşikten içeri girdiğinde verdiği gitmen lazım çağrısına uymadan peşinden ilerlemeye devam ettiğimde çaresizce söyleniyordum. "Tamam ama önce bir sakin mi olsan, durumu anlasaydın tam olarak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bi' Bağ Bozumu
RomanceÇünkü bağ bozumu zamanı gelmişti ve bağ bozumu biraz da isyanın zamanı değil miydi?