-18-
Filiz'in hep çok sevdiği romantik komedileri beraber izlerken, hemen hemen hepsinde, onun tabiri caizse, eridiği benim ise bir türlü anlam veremediğim bir sahne olurdu. Esas kız ve esas oğlan kendilerince yaşadıkları en özel anda daima, zamanın durmasını ve sonsuza kadar o anda kalmayı isterlerdi. Bunu anlamlandıramazdım çünkü bana göre asıl meziyet; o an durduğunda değil, tüm anlar ve zamanlar üzerlerinden akarken o şekilde kalmayı başarabilmelerindeydi. Bundandır ki bunu hiçbir zaman romantik de bulamadım.
Ama şimdi... Benim kollarımın Devrim'in boynunda, onun kollarınınsa benim belimde dinlendiği şu anda, belki de bu isteği anlamaya en yakın olduğum yerdeydim. Elbette ki bir romantik komedinin içerisinde değildik, zaten benden esas kız falan da olmazdı ama zamanın durma gibi bir yetisi varsa bunu tam şu anda göstermesinde, kendi adıma hiçbir sorun yoktu. Zira tüm anlar ve -geçmiş&gelecek fark etmeksizin – zamanlar üzerimizden akarken bizim böyle kalma ihtimalimiz söz konusu bile olamayacaktı ve bizim için en iyisi zamanı durdurmaktı. Ancak dilek perileri bu gece fazla bile şımardığımı düşünmüş olmalılar ki hlâ akmaya devam eden gözyaşlarım yüzünden iç çektiğimde, Devrim yavaşça geri çekildi.
Gözleri parlak gülüşünün geride bıraktığı bir sıcaklıkla dolu olmasına karşın bakışları kısıldığında baş parmağı hafifçe gözlerimin altına dokunup oradaki ıslaklığı yok etti. "Tamam tamam ağlama hadi, gerek olmamasına rağmen, teşekkürünü kabul edeceğim," dediğinde sesindeki oyunbaz tondan beni güldürmeye çalıştığını anlamıştım. Başarılı da oldu ama gülüşümün hemen ardından çenem tekrar titrediğinde bu defa kısık bakışlarına çatılı kaşları da eklendi. "Ben," dedim titrek bir sesle, "O gün bilseydim..." Cümleme devam edemeyip sustuğumda ağlamamak için kendimi tuttuğumdan boğazım ağrımaya başlamıştı.
Ağlamamak için kendimi tutuyor ama gözyaşlarımın otomatik çalışma prensipleri yüzünden onları tutamıyordum. Hissettiğim tüm güzelliklere rağmen; Devrim'in, kendisi bunu hiç de böyle görmese de o dergiyi almak için, benim için bu kadar büyük bir şey yapmışken, o geceyi kırılmış bir şekilde noktalamış olması fikri, sanki gözyaşlarımı besliyordu.
"Yapma ama Fulya çiçeği, bu geceyi yüzün düşük bir halde noktalamayacağız dedik, unuttun mu?"
Sesi gibi yüzündeki ifade de sitemliydi. Aslında sitemli olması gereken başka konular vardı ama işte o, ağlamama sitem ediyordu. Derin bir nefes alıp kendimi toparlamaya çalıştığımda kafamı salladım ve "Tamam," dedim. Haklıydı, bu gece karanlık bulutlara teslim edemeyeceğim kadar güzel bir geceydi. Gözyaşlarımı silip elimi şöyle bir yüzümden geçirdiğimde duruşumu dikleştirdim. Suratıma sevimli bir gülümseme kondurmaya çalıştım ve "Sulu göz modumuz kapanmıştır," diyerek muhtemelen başarısız olan gülüşümü biraz daha büyüttüm.
Devrim beni şöyle bir süzmesinin ardından gülerek kafasını iki yana salladığında "Hadi," dedi. Elini belime koyarak beni yürümek için yönlendirdiğinde ise "Hava iyice soğudu, daha fazla üşüme," diye devam etmişti. Kafamı sallayarak onu onayladım ve adımlarına eşlik etmeye başladım. Oysaki son on dakikadır üşümeye dair tüm hislere oldukça uzak olduğum bir noktadaydım. Devrim kişisinin özel(!) güçleri bana da sirayet ediyor olmalıydı.
Bu düşünceyle güldüğümde Devrim'in bakışları merakla beni bulmuştu, bir şey demeyip sadece omuz silktiğimde ise iç çekip güldü ve bakışlarını tekrar yürüdüğümüz yola döndürdü. Muhtemelen bir gülüp bir ağlayan dengesiz bir kimse olduğumu düşünüyordu ama yapabileceğim bir şey yoktu. Zira ruhumu karmakarışık eden bizzat kendisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bi' Bağ Bozumu
RomanceÇünkü bağ bozumu zamanı gelmişti ve bağ bozumu biraz da isyanın zamanı değil miydi?