V

13 3 1
                                    


V

"Acaba doğru şeyi mi yapıyoruz ? " Melis korkuyordu . Tekrar tekrar dönüp , arka koltukta baygın halde yatan Jale'ye bakıyordu .

"Artık bunu düşünmek için çok geç, yeter!" dedi Mey. Araba adeta geceyi yararak gidiyordu. Camlar açıktı, şiddetli bir rüzgar esiyordu dışarıda. Soğuk, korkutucu bir rüzgardı bu. Sanki rüzgar da onlara bir şey söylemek istiyor gibiydi. Onları acele etmeye çağırıyordu. Mey ise ona kulak vererek, rüzgar kulağını her uğultusuyla doldurduğunda daha fazla basıyordu gaza. Kendine itiraf edemese de, Mey Jale'den hoşlanmıştı. Sesinin verdiği huzuru, güzel ve saf yüzünün verdiği tatminkarlığı daha önce hiçbir şeyden alamamıştı Mey. Belki düşündüğü bu şeyler çok yanlıştı, ama kendini alıkoyamıyordu düşünmekten. Bir süre sonra direnmeyi bırakmıştı. Yüzünü gördüğü, sesini duyduğu bütün sahneler kafasının içinde heryerdeydi. Melisin telaşıysa çok daha farklıydı, eğer ölürse suçun üstlerine kalmasından korkuyordu. Belki çok saçma görünüyordu bu. Ama Melis için, itibarı her şeydi. Onu ilk gördüğümüzde öylece bırakmalıydık orada, diye düşündü . Bu onların sorunu değildi . Zaten bir ton sorunları vardı , Melis bunlara bir yenisini eklemeye hiçte hevesli değildi . Ayrıca Mey'in kıza bakışlarını da farketmişti . Onun sevgisini kaybetmekten de korkuyordu şimdi. Jale'den nefret etmesi için bunca sebeb varken , nefret edemiyordu ondan . Çünki onda insanı kendine çeken bir şeyler vardı . Sanki tanrı onu çizerken , şeytan son dokunuşu yapmış gibi . Hangi insan bulutlardan nefret eder ki ? Ya da yıldızlardan ? Bu da öyle bir şeydi işte . Onlardan nasıl edemiyorsanız , Jale'den de öyle nefret edemezdiniz .

Hastaneye varmaları çok sürmedi , fakat bu onlara bir ömür kadar uzun gelmişti , sanki yolda yaşlanmışlardı . Mey arabayı acil kapısının önünde durdurdu , hızla arabadan çıkarak yardım istemeye koştu . Hastane çalışanları hemen Jale'yi sedyeye yatırdılar ve içeri götürdüler . Doktor onun nabzını ölçtü , hayretler içindeydi . Yaşıyordu, ama ölüydü sanki. Buradaydı , ama hem de burada değildi.

Bunlar olurken , Jale yine rüyalar dünyasında bir seyahatteydi . Daha önce gördüğü o kızı yine gördü . Fakat bu defa başka bir yerdeydi , bir hastanedeydi . Yanındaysa başka bir kız daha vardı . Bir şeyler konuşuyorlardı . Fakat Jale sesleri duyamıyordu , ne olup bittiğini , kızın neden burada olduğunu anlayamıyordu . Kızı uzun uzun süzdü . Ne kadar saf bir güzelliği var , diye düşündü . Gülmek nasılda yakışıyordu yüzüne . Jale kendini , hep çok çirkin , yeteneksiz , şanssız biri olarak görmüştü . Tanrının istemediği , hata sonucu ortaya çıkmış bir varlıktı o sadece . Ne anne sevgisinin, ne de baba korumacılığının verdiği hissi tatmıştı. Bu dünyada geçirdiğ ilk saatlerde bile işi gereği onunla ilgilenen hemşireler ve doktorlardan başka kimsesi olmamıştı. Hangi insan doğum günü gelip çattığında mutlu olmak yerine , yas tutardi ki ? Öyle yalnız büyümüştü ki Jale , herkesin bir anne babaya sahip olduğunu söylecek kimsesi bile olmamıştı . Yaşıtları alay ederdi hep onunla , seni çöplükten buldular ya da pis bir karga getirdi seni buraya derlerdi , her dediklerine inanırdı . Jale hep bunları duyarak büyümüştü . Hiç kimse onun güzelliğini , becerilerini keşf edememişti , hatta kendisi bile . Bu dünyaya gözlerini açtığı o günden beri , her yılı kötülük ve pislik dolu bir senaryo gibi geçmişti . Onun için de en sonunda iyi bir senaryo yazılacak mıydı ? Daha çok mu beklemesi gerekecekti ?

Jale karanlıkla buluştu . Az önce saf güzellikle sarhoş olan gözleri , şimdi karanlıktan başka bir şey göremiyordu . Çocukken yetimhane müdürü ceza olsun diye çok kitlerdi onu kap karanlık bir odaya . O yüzden alışmıştı buna , karanlık onu korkutamazdı . Hiçbir şeyden korkmazdı o , anılarından başka . . . 

Gözyaşlarımı gizleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin