XV
Bir sürü şey vardı Mey'in aklında . Onlardan kaçmak için gelmişti buraya , ama belli ki başaramamıştı bunu . Ağaçlarla çevrili bir yerdeydi Mey . Ağaçların arasında , tam ortada duran bankta oturmuştu . Burada oturunca insan sanki ağaçlar onu dinliyormuş hissine kapılıyordu . Derdini onlara anlatmanı bekler gibi , bir arkadaş gibi. . . Hemde iyi bir arkadaş. . . Daha yeni uyanmış kuşların , rüzgarın gelmesiyle adeta dans eden yaprakların sesi huzuru çağırıştırıyordu . Kulak yoluyla yapılan bir tedaviydi bu . Mey'e de şimdi böyle bir şey lazımdı işte . Eğer düşündükleri doğruysa(ki istemiyordu bunu) bununla başa çıkması gerekecekti . Büyük bir sorumluluğun altına giriyordu . Duygularını içine atan bir insan için ne kadarda acıdır bu ! Şimdi daha fazlasını içinde tutmaya çalışmalıydı . Bir de Melis vardı tabi. . . Aptal değildi , aldatıldığını anlamıştı , ama bunu kabullenmek istemiyordu . Belki de haketmişti bunu . Bazen Melis'in kalbini kırdığı oluyordu , bazen bağırıyordu ona , bazen yüzünü bile görmek istemiyordu . Ama seviyordu işte , insan değer vermediği birine neden sinirlensin ki ? Böyle olurdu hep , ilk önce yanlışı kendinde arardı insanoğlu . Kendini hep suçlu görmeye mahkumdu . Hata etmezdi bunda , eğer insan olarak doğduysan suçlusun demektir zaten . Sürekli öğrenen , araştıran , düşünebilen bir varlık nasıl olurda suç işlemeden durabilirdi ki ?
Mey'in aklını kurcalayan daha önemli şeyler vardı ; Jale ve söyledikleri. . . Jale ilk kez rüyasında tanımadığı birini gördüğünü anlattığında , Mey çok önemsememişti durumu . İkinci kez , tam önünde bayıldığında biraz düşünmüştü , fakat yine aynısını yapmıştı , önemsememişti . Önemsenecek ne vardı ki ? Herkes rüya görür . Hele onun gibi , kimsesiz , zayıf birisi için daha normaldir bu . Son görüşmelerinde , Jale ona kızı tekrar gördüğünü söylemesiyle birlikte işler tamamen değişmişti . Babasının dediklerini ve o kitabı hatırlamıştı . Mey'in babası bir evrensiz annesiyse normal bir insandı . Evrensizler , alternatif evrenler arasında istedikleri gibi geçiş yapa bilen , hiçbir yere ait olmayan kimselerdi . Bu yüzden onlara Evrensizler denirdi . Onların amacı , evrenlerin bütünlüğünü korumaktı . Mey'de yarı evrensiz sayıldığından aslında onun da bir görevi var denilebilirdi . Mey türünün tek örneğiydi , çünki evrensizlerin sıradanlarla evlenmesine izin verilmezdi . Fakat babası , annesiyle evlenebilmek için , anlaşma yaparak kendi ölümsüzlüğünden vazgeçmişti . Babası böyle bir şey yapmışken , Mey'in sevgiye inanmaması ne kadar da ironikti . Belki de , babasını çok çabuk kaybettiğindendi . Bir kazada kaybetmişti hem annesini , hem babasını . Bunu evrensizlerin yaptığından kuşkulanmıştı hep . Tüm bunlar olduğunda Mey daha on dört yaşındaydı . Babası hep evrensizlerin yaptıkları işlerden nefret etmişti . Bunun evrenlerin akışını bozduğunu düşünürdü . Hem artık bıktığından , hem de sıradanların gözünü açmak istediğinden bir kitap yazmıştı babası , gizlice ve her evrene bir kopyasını saklamıştı . Sonunda evrensizler bundan haberi olduğunda bir çok kısmını yok etmişti . Belki de babası bir sıradanla evlendiği için değil de , bu yüzden öldürülmüştü . Kitabın bir kopyasını da Mey'e vermişti babası . Kazadan yaklaşık bir hafta önce her şeyi ona açıklamış ve saklaması için ona bırakmıştı kopyayı . Belki de öleceğinin farkında olduğundan yapmıştı bunu . Tüm o anlattıkları on yaşındaki Mey'i çok zorlamıştı . İnsanlar evrenin işleyişini anlamak için hayatlarını harcar , Mey ise tüm bunları on yaşındayken biliyordu artık . Ne kadar zor olduğunu kendiniz çıkarın buradan .
Mey ayağa kalktı , derin bir nefes aldı . Etrafına baktı , kimsenin olmadığından emin olmak istedi . Yavaşça bankın altına doğru eğildi . Tekrardan arkasına baktı , kimse yoktu . Eliyle toprağı kazmaya başladı . Çok derine inmemişti daha , ama bir kutu göründü . Yanlarını kazdı , kutuyu oradan çıkardı . Ellerini bir birine vurdu hızlı hızlı , toprak kalıntılarını temizledi . Kutuyu eline aldı ve banka oturdu tekrardan . Açmadan önce uzun uzun baktı kutunun kapağına , simsiyah bir kutuydu . Bir özelliği , bir güzelliği yoktu kesinlikle . Açmaya cesaret edemiyordu , anılardan ötürü . Tekrar hatırlamak istemiyordu onları . Yaralarını böyle tedavi etmişti ; onları unutarak . Jale'yi hatırladı . O buna değerdi . Jale için yaralarının acısına tekrardan dayanabilirdi . Eskiden onun hakkında düşünmeye korkardı , şimdi daha cesur davranıyordu . Jale için açacaktı kutuyu . Kutuyu açtı , içinde bir kitap vardı . Bu kitap Teomanda olanla aynıydı , tek fark Mey'de olanın daha iyi durumda olmasıydı .
Mey kitabı eline aldı , kutuyu yere bıraktı . Kapağına eliyle dokundu , kokusunu içine çekti . Eskiler kokuyordu kitap , acı kokuyordu , babası kokuyordu . İlk sayfayı açtı . En baştan okumaya başladı . Kitapta bunlar yazıyordu :
" Evrenleri birer canlı olarak düşünün . Onların var olabilmesi için siyah enerji ( nigrum navitas ) gereklidir . Her bir canlı varlık , siyah enerjiye sahiptir , yani aslında evreni yaşatan içinde yaşayan canlılardır . Siyah enerjinin büyük kısmıysa insanlardadır . Her insan hemen hemen aynı değerde siyah enerji taşır . Fakat bazen bazılarının , sebebi bilinmeksizin taşıdığı siyah enerjinin değeri aniden artar . Bu artış o kadar fazladır ki , aynı evrende yaşayan insanların toplam siyah enerjisinin 2-3 katına eşit bir değere ulaşır . Evrenler belirli miktarda siyah enerji taşıya bilir , bu insanlar ise bulunduğu evrende " enerji fazlalığı " denilen bir şey oluşturur . Evren üstündeki fazla enerjiyi atmak için başka bir evren arar . Bulduğunda onunla birleşir ve sonucunda yeni bir evren doğar . Yeni doğan evrende siyah enerji değerinin normalleşmesi için , değer normale dönene kadar rastgele olarak bu iki evrende canlılar yok olur . Eğer canlı ölürse , siyah enerjiside onunla birlikte yok olur . Çünkü , aslında siyah enerji ruhun kendisidir . Ölüm ise bedenin ölmesiyle değil , ruhun ölmesiyle alakalıdır . İşte biz , evrensizler bunun gerçekleşmemesi ( evrenlerin birleşmemesi ) için enerji değerini fazlalaştıran insanı bulup imha etmekleyle görevliyizdir . Fakat bence , bu vahşetten başka bir şey değildir . Bize bu görevi kimse vermedi , bizim evrenlerarası seyahet edebilmemiz insanları istediğimiz gibi katledebileciğimiz anlamına gelmez . Eğer evrenlerin birleşmesi gerekiyorsa , birleşmelidir . Her şey akışına bırakılmalıdır . Müdahele edilmemelidir. . . "
Mey daha fazla okuyamadı , kitabı kutuya geri koydu . Kapağını kapattı , kutuyu eline aldı , dizlerinin üstüne bıraktı . Gözlerini kapadı . Elini yumruk yaptı ve sertçe bankın oturma yerine vurmaya başladı . Üzüntüsünü böyle atmaya çalışıyordu üzerinden . Her vuruşunda daha fazla sinirleniyor , daha sert vuruyordu . Bağırıyordu , bağırabildiği kadar yüksek sesle . Ne yapacaktı ? Her şeyi Jale'ye anlatmalı mıydı ? Güvenebilir miydi ona ? Ona olan inancı , kitaplarında sürekli vurguladığı " kimseye inanma , güvenebileceğin tek kişi aynada gördüğündür , " mottosuna ters düşüyordu .
" İSTEMİYORUM , İSTEMİYORUMMMM ! " diye bağırdı Mey . " Bana seçim hakkı tanımayan herkese lanet gelsin , ben bu hayatı yaşamayı istemedim . Ben seçmedim , seçemiyorum , seçemeyeceğim . Ben bir köleyim . En kötüsü de , durumumu bilsem bile, bir şey yapamamam . Hem yaşamanın ne anlamı var ki o zaman ? Mahkumdan ne farkım var benim ? Kendim bir şeyleri değiştiremiyorsam niye varım ? Neden benim aklım var ? Neden düşünebiliyorum ? Neden diğer canlılardan çok daha akıllıyım ? " En sonunda sustu Mey , rahatlamıştı şimdi . Sorumluluklarını hatırladı , yapması gereken önemli şeyler vardı , zaman kaybetmemeliydi . Çok yük vardı üstünde , ama kaldıracak kadar güçlüydü o . Her şeyi yoluna koymanın , babasının en büyük dileğini gerçekleştirmenin zamanıydı . Kutuyla beraber ayağa kalktı , dağılmış saçlarını düzeltti ve sanki az önce bağıran o değilmiş gibi , olağanüstü sakin , rahat bir yüz ifadesiyle evin yolunu tuttu .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözyaşlarımı gizle
Novela JuvenilBirisi lazım bana, beni koruyup kollayacak. Birisi lazım bana, kendimi kötü hissettiğimde sarılacak. Birisi lazım bana, göz yaşlarımı gizleyecek. Onlar sihirli bir bağla bağlandılar birbirilerine, gözyaşlarını gizleyebilmek için...