14. Saklambaç

174 17 9
                                    

Olanlar bana bir gram bile mantıklı gelmiyordu. Tiffany'nin bana kendini mağdur olduğuna ve yardımıma ihtiyaç duyduğuna inandırmasını anlayamıyordum. Ve tüm bunları beni sırtımdan bıçaklamak için yapmıştı. Kendini bana inandırmıştı. Sanki üzerime, beni iknâ edebilecek bir güçle gelmişti.

Ama anlamıyorum. O, gazetelere çıkmıştı. Gazetede resmini ve yazısını görmüştüm. Eğer o insanların yaptıklarını ortaya çıkarmak istediğim için beni öldürecekse neden kendisi o insanları ifşalamak istiyordu ki? Düşündükçe kafam acıyordu.

Kendime bir bardak su doldurdum ve elimde onunla yürürken yiyecek bir şeyler hazırlamak adına dolaplara göz attım. O kadar gergindim ki ne kadar aç olduğumu unutmuştum. Bayılmadan önce ağzıma az da olsa bir şeyler atmam lazımdı.

Noodle yapmaya karar verdim ve ocakta su ısıtmaya koyuldum.

Tezgâhın üstündeki pencereden dışarı, arka bahçeye baktım. Hava kararmaya başlamıştı. Bir çatal yıkarken tekrar pencereye baktım ve uzaktaki ağaçların arasında, güçlükle görülen bir çift gözle karşılaştım. Sanki orada biri vardı ve bir ağacın arkasına saklanmış, başını ağacın yanından uzatmıştı.

Korkuyla nefesimi içime çektim. Elimdeki çatal lavaboya düştü. Gözlerimi ovuşturup tekrar aynı yere baktım. Hiçbir şey yoktu. Aklım bana oyun mu oynuyordu, yoksa sonunda delirmiş miydim bilmiyordum.

Yarım saat kadar sonra noodle kâsemle salonda oturuyor, televizyon izliyordum. Yemek yerken gözlerim kapanmaya başlamıştı, bu yüzden yemeğimi hızlı hızlı yiyip bitirdikten sonra televizyonu da kapattım ve bulaşıkları lavaboya bırakıp yatak odama ışınlandım.

Gözlerimi açtığımda hızlı nefesler alıyor, delice etrafıma bakınıyordum. Tekrar o odadaydım, yatağa bağlanmıştım ama benden başka kimse yoktu. Tiffany de, o korkunç adam da yoktu. Çığlık atmayı denedim ama fısıldayamıyordum bile. Duyma yetimi kaybettiğimden şüphelenmeye başlamıştım. Ağladığımı sanıyordum ama gözlerim kuruydu. Ne haltlar dönüyordu böyle?

Sağımda kalan kapı ansızın açıldı. Beyaz laboratuvar önlüklü, maskeli ve eldivenli başka bir korkutucu adam girdi içeriye. Tam önümdeki dolaba ilerlerken dik dik bana bakıyordu. Gözlerini bir an olsun üzerimden ayırmıyordu. Elindeki şırıngaya gizemli bir sıvıdan doldururken bile yüzü tamamen bana dönüktü. Kafası, vücudundan ayrıymış gibi görünüyordu. Çığlık atmıyordum ya da herhangi bir duygu hissedemiyordum. Neler olup bittiğini anlayamıyordum.

Sonra, solumda küçük bir kız belirdi. O da dik dik bana bakmaya başladı. Beynim otomatik olarak bu küçük kızın Ruby olduğunu bana hatırlattı. Orada dikilirken ellerini nazikçe birbirine kenetlemişti. Beni izliyordu.

Tam o anda sanki odadaki bütün atmosfer çekildi ve Ruby ile o adam benden uzağa itildi, çok, çok uzaklara.

Sarsılarak uyandım. Tıpkı bir köpek gibi sık nefesler alıyordum ve baştan aşağı terlemiştim. Yanaklarımdan süzülen ıslaklığın da ter mi yoksa gözyaşları mı olduğunu ayırt edemedim. Başımı korkuyla sağa sola çevirdim, yine o odada olmadığımdan emin olmak için.

Kendi odamda, güvende olduğumdan emin olmalıydım.

...

Ertesi günün öğleden sonrasıydı. Dün gece gördüğüm kabustan sonra doğru düzgün uyuyamamıştım ve uykusuzluğumun huzursuzluğunu çekiyordum. Gördüklerim gerçeğe o denli yakındı ki, zihnim neyin gerçek neyin hayal ürünü olduğunu ayırt edememişti. Ne zaman dalsam veya gözlerimi kapatsam rüyamda gördüklerimin sabit bir görüntüsü gözümde canlanıyordu.

Biraz temiz hava almak için yürüyüş yapma kararı almıştım. Evimin bulunduğu sokakta derin nefesler alarak yürümeye başladım. Etrafımı kuşatan ağaçlara, çiçeklere ve çimenlere bakıyor, içten içe beni yiyen korkudan aklımı uzaklaştırmaya çalışıyordum.

Sokağın ilerisinde komşularımdan biri gözüme takıldı. Evinin önüne ilerliyordu, posta kutusunu kontrol edeceğini tahmin ettim.

"Merhaba, Cheryl." diyerek selamladım onu yanından geçerken.

"Merhaba, Angel." deyip gülümsedi ve posta kutusuna uzandı, içinden aldığı zarflarla birlikte evine geri döndü.

Karşı kaldırıma geçmeden son kez arkamı döndüm ve ona baktım. O da bana dönmüştü, gözleri simsiyahtı ve yüzüne bir sırıtış yayılmıştı. Onu öyle görünce adım atmayı kestim. Gözlerimi birkaç kez kırptım ve yüzünün eski hâline döndüğünü gördüm. Bu kez bana endişeli bir bakışla bakıyordu ve neden böyle baktığını anlamış değildim.

Birden kulaklarıma yüksek bir korna sesi doldu ve irkildim. Caddenin ortasında durduğumu şimdi fark ediyordum. Çabucak elimi salladım ve "Affedersiniz!" diye seslendim, sonra da aceleci adımlarla karşı kaldırıma attım kendimi. Komşuma son kez baktım. Artık tamamen normal görünüyordu ve evine girmek üzere kapıyı açmıştı.

Aklım benimle oyunlar oynuyor. Bu, gerçek değil. O kadar travmatik şeyler yaşadım ve korku içindeyim ki, gördüğüm her şey gözüme korkutucu geliyor. Ve ne yapacağım, bilmiyorum.

Kaldırımda derin nefesler alarak yürümeye devam ettim. Yakınlardaki bir parka ulaştığımda bankların birine oturup dinlenmeye karar verdim. Çevreme bakındım. Salıncakta sallanan ve kıkırdayan çocuklar vardı, bazıları kaydıraktan kayıyordu ve diğer banklarda oturan aileler birbiriyle sohbet ediyordu.

Her şey yolunda. Ben iyiyim ve etrafımdaki bu insanların hiçbiri, gördüğüm o şeytani insanlardan değil. Güvendeyim. Beni hayallere sürükleyen tek şey zihnim.

Birkaç dakikalık dinlenmeden sonra ayaklandım ve eve dönmenin iyi olacağını düşündüm. Parkın yanındaki sokağın kenarına siyah bir araba park edilmişti, camları da filmle kaplıydı. Ön yolcu koltuğunun camı açıldı. Siyah bir şapkanın tepesi dışında tek bir şey görünüyordu; bana dik dik bakan bir çift göz.

Aceleyle karşı kaldırıma geçtim. Şu noktada herkesten ve her şeyden korktuğumu fark ettim, ki bunu yapmamalıydım. Yakın zamanda bir travma atlatmıştım ve beynim bana gerçek olmayan şeyler gösteriyordu.

Ben iyiyim. Sadece eve gitmem gerekiyor.

Yirmi dakikanın ardından nihayet eve geldim. Ayakkabılarımı çıkarıp kapının önünde bıraktım, sonra da su içmek üzere mutfağa ilerledim.

Sonra, sanki çok hafif bir şekilde birisi kapıyı tıklatıyormuş gibi bir ses işittim. Adımlarım yarı yolda durmuştu. Çok sessiz bir kapı tıklama sesi dışında evimde çıt çıkmıyordu.

Titremeye başladım. Kapıyı açamayacak kadar korkuyordum. Kapının yanındaki pencereden dışarı baktım.

Kimse yoktu.

RUBY'NİN GÜNLÜĞÜ 3: GÜNLÜĞÜN ARAŞTIRILMASI ➵ TÜRKÇE ÇEVİRİ (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin