Arabamı durdurdum ve toprak yolda park ettim. Dışarı çıkarken çantamı ve not defterimi de yanıma almıştım. Yavaş adımlarla tahta kulübeye doğru yürümeye başladım. Attığım her adımla siyah ayakkabılarım, yoldaki topraklardan dolayı tozla kaplanıyordu.
Kapıya ulaşınca üç kez tıklattım ve beklemeye başladım.
Çıt çıkmıyordu.
Belki de bu, ihtimal dışıydı. Ya artık burada kimse yaşamıyorsa?
Arkamı dönerek arabama ilerlemek üzereyken kapının açıldığını işittim. "M-Merhaba?" demişti bir kadın yumuşak bir sesle.
Arkamı döndüğümde işte karşımda dikiliyordu; Lisa Montgomery. Sarı kıvırcık saçları, fotoğrafta olduğundan daha uzundu ve yüzü yaşlılık belirtisi kırışıklıklarla kaplıydı. İnce bedeni uzun, sarı bir yaz elbisesi tarafından sarılmıştı. Güzel görünüyordu.
"Lisa sen misin?" diye sordum.
"Evet. Sen kimsin? Burayı nasıl buldun?" Ses tonu endişeliydi.
"Ben... içeri gelebilir miyim? Sadece sana sormam gereken birkaç soru var. İsmim Angel Grove, dedektifim." diye lafı geveledim, söyleyecek bir şey bulmaya çalışırken.
Lisa beni dinlerken sessizdi. Beni baştan aşağı birkaç kez süzdükten sonra içeri girmem için kapıyı araladı. Onunla birlikte içeri geçtim.
Birlikte mutfak masasına oturduk. Etrafa bakınmaya başladım. Evin içi son derece basitti ve rahat bir aurası vardı. Ziyaretine fazla gelen olmadığını anlamak çok da zor değildi. Burada tek başına yaşıyor olmalıydı.
"Ruby Greene davasıyla ilgili bir araştırma yapıyorum." Dosyayı çantamdan çıkararak ona gösterdim. "Annesinin ismi Janice idi. Veritabanında bir araştırma yaptım ve Janice ile senin bir fotoğrafını buldum. Fotoğrafın yanında onun annesi olduğun yazıyordu. Daha fazlasını öğrenmek için buradayım."
Fotoğraflara bakan Lisa'nın yüz ifadesi hüzün ve endişe ile kaplandı. "Janice benim kızımdı. Onu ben doğurmadım ama o benimle büyüdü. Annesi veya babası yoktu. Bir gece yarısı onu tek başına, kulübemin dışında buldum."
Anlatmaya devam etti. "Ben burada hep tek başıma yaşadım. Hiç çocuğum olmadı. Bir gece birtakım sesler duydum ve belki bir çeşit hayvandır diye düşündüm. Ama dışarı baktığımda onu gördüm. Hiç iyi görünmüyordu. Çok korkmuştu, belki de istismara uğramıştı. Saçları dökülmek üzere gibiydi. Onu içeri aldığım zamanki görüntüsünü aklımdan çıkaramıyordum. Sanki bir şeyden kaçıyordu. Ben de onu evime aldım ve onunla ilgilendim."
Söylediklerini dinlerken sessizdim. Duyduklarım karşısında yaşadığım şoku sindirmeye çalışıyordum. Not defterimi çıkardım ve Lisa'nın ağzından çıkan her kelimeyi not etmeye başladım.
"Vücudunda bazı işaretler ve morluklar vardı. Nerede olduğunu, hatta kim olduğunu bile bilmiyordu. Hiçbir şey bilmiyordu. Onun iyice beslendiğinden ve sağlığına kavuştuğundan emin oldum. Anne veya babasının olduğunu sanmıyordum. Olsaydılar bile, Janice'i aramaya hiç gelmediler."
"Ebeveynleri... dosyadaki bilgilere göre bir annesi ve babası var. Burayı tam olarak anlayamadım işte. O zaman o insanlar kim?" diye sordum.
"Şöyle... On beş - on altı yıldan sonra, Janice evden kaçtı. Onu her yerde aradım ama gitmişti. Onu bir daha hiç görmedim. Kalbim kırılmıştı. Onu sağlığına kavuşturmuşken, evime almışken, ona bakmışken o öylece kaçmıştı. O insanların kim olduğunu bilmiyorum. Belki de onlar gerçek anne babası ve Janice'i sonunda buldular, bilmiyorum. Ama o günden beri Janice yok."
Duyduğum her cümle karşısında kafam biraz daha karışıyordu ve şaşkınlığım artıyordu.
"Onu bulduğumda... üstü başı dağınıktı, yolunu kaybetmiş gibi görünüyordu ve bir deri bir kemikti. Onun o hâle gelmesine sebep olan şey neydi bilmiyorum, bana hiç söylemedi. Ama bildiğim bir şey varsa o da Janice'e birinin, bir şeyin kötü şeyler yaptığıydı. Benimle kaldığı süre boyunca bile o çok... tuhaftı." dedi ve başını çevirdi.
"Tuhaf derken... nasıl?"
"Tam olarak bir insandan beklenemeyecek kadar tuhaf. Belki de sonunda aklımı yitirdiğimi düşünmeye başlamıştım. Zihniyle bir şeyler yaptığını fark ettim. Üzgün olduğunda veya sinirlendiğinde evdeki atmosfer çok... farklı bir hâle geliyordu. Bu beni biraz korkutuyordu. Bu yüzden, düşünüyorum da, ben onu bulmadan önce her neredeyse, bunu ona onlar yaptı." dedi Lisa kısık bir sesle, sanki birileri bizi izliyor veya dinliyormuş gibi.
Gözlerim telaşla irileşmişti. "Öyle mi dersin?"
Ağır ağır başını salladı. "Bana bununla ilgili tek kelime dahi etmedi. Kendi adından bile bihaberdi."
"Neden polisi aramadın?" diye sordum.
"Çünkü ona tek başıma bakabileceğimi düşündüm. Bilirsin işte, zaten burada tek başıma yaşıyorum. İnsanlardan uzak duruyorum. Çalıştığım fırın evimin yakınlarında, sonra haberlerde onun öldüğünü görünce resmen yıkıldım. Daha fazla çalışmak istemiyordum. Emekliye ayrılıp burada kaldım. Tek istediğim Janice her neyden kaçıyorsa onu o şeyden uzakta ve güvende tutmaktı. Okula gitmeye ara vermemişti ama ben onu yetkililere teslim etmedim. Ona bir şey yapacaklarından korktum, anlarsın ya, zaten ona bir şeyler yapmışlardı."
Lisa açıklamalarına devam ettikçe ben de not alma işlemimi sürdürüyordum.
"Sen onu evine almadan önce Janice'nin nereden kaçtığını öğrenmem lazım. Kapında belirdiğinde bariz şekilde hafıza kaybı yaşadığını ve açıkça istismara uğramış gibi göründüğünü söylemiştin. Bu, durumun ciddiyetini artırıyor. Nereden kaçmış olabileceği hakkında hiç fikrin yok mu?" diye sordum ama Lisa'nın tek yaptığı başını sallamak oldu.
"Vakit ayırdığın için teşekkür ederim Lisa. Bunu yaptığın için gerçekten minnettarım." Ayağa kalkıp ona nazikçe sarıldım.
"Ne demek. Ben de fazla bir şey bilmiyorum, özür dilerim, ama hiç yoktan iyidir."
Özür dilediğinde başımı salladım. "Özür dileme. Bana işime yarayacak birçok faydalı bilgi verdin. Teşekkür ederim. İyi günler Lisa." Gülümseyip eşyalarımı toparlayarak evden ayrıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUBY'NİN GÜNLÜĞÜ 3: GÜNLÜĞÜN ARAŞTIRILMASI ➵ TÜRKÇE ÇEVİRİ (+18)
TerrorRuby Greene ve onun garip günlüğünün gizemi, 1970'lerin başına dek dayanıyor. Küçük kızın cansız bedeni bulunduğunda yanında yalnızca günlüğü vardı, bu nedenle polis ekipleri ellerindeki tek kanıt olarak günlüğü araştırmaya aldılar. İçerisindeki kar...