"Sen kimsin?" diye sordum zar zor duyulan sesimle. Kelimeler ağzımdan çıkmış mıydı, ondan da şüpheliydim açıkçası.
"Angel, ben Doktor Mayfield. Sen beni tanımıyorsun, ama ben seni çok iyi tanıyorum." dedi.
Cevap vermedim.
"Görüyorsun ki, bu projeyi ortaya çıkarmak için çok sıkı çalıştım. Bir süre gizli tutulmuştu, sen gelene kadar..." Çevremizi sarmalayan üç şeytani kadına baktı. Kadınların hepsi hipnoz edilmiş gibi görünüyordu. "Bütün hayatım boyunca deneyler üzerinde çalıştım. Dünya bazen çok korkutucu bir yer olabiliyor. Bu sebeple bizim en güçlü silahlara ve korumaya ihtiyacımız oluyor. Çalışmalarımla bunu başardığımı düşünüyorum."
"Sen neden bahsediyorsun?" diye atladım.
"İnsan zihni çok güçlü, karmaşık bir yapıdır. Hayatım boyunca bunun üzerinde çalıştım. Adamlarımla birlikte, insan zihnini nasıl yüzde yüz kullanabiliriz, bunu keşfettik. Böylelikle birkaç test konusu bulduk ve deneylerimize başladık."
Kadınlardan birine doğru ilerlemeye başladı, saçlarının bir kısmına dokundu. "Keşfettiklerimiz fazlasıyla kayda değer bulgulardı. Zihnimizle yaratabileceğimiz şeyler, bu dünyanın dışında şeyler. Bu gücü çoğunlukla savaşta, ya da felaket durumlarında kullanmayı amaçlıyorduk. Hükümetimiz şu anda çok güçlü ve artık kimsede olmayan bir gizli silaha sahibiz. Artık hiç kimse Kuzey Amerika'ya saldıramaz. Biz bu kadar başarıya sahipken, olmaz." Gülümsedi. Midem kasıldı.
"Bu yüzden de bu zavallı kadınları kaçırdınız, öyle mi? Ve çocukları?! Sırf yasa dışı, korkunç deneyleriniz için. Bu deneyleri, onların rızasını almadan yaptınız." Arkamda sakladığım bıçağın sapını daha sıkı kavradım.
"Bunu nasıl yaptığımız ya da deneylerde kimi kullandığımız önemli değil. Başarılı olduk. Şükretmelisiniz, hanımefendi. Şu anda dünyadaki en güçlü ülke biziz. Yapılan bütün manipülasyonlardan sonra bu kadınlar artık normal insan bile değiller. Ağzımdan çıkacak bir emirle her şeyi yapabilecek, saldırmaya hazır, çok tehlikeli varlıklar." Güldü. Yaptıklarından ne kadar gurur duyduğu gözler önündeydi.
"Mesela, bunun gibi." Aniden küçük bir cihaz çıkardı, üstünde yeşil bir ışık yanıyordu. Cihazın üstündeki düğmeye bastıktan sonra şeytani varlıkların üçü de birden hipnoz olmuş görüntülerinden sıyrıldı ve hareket etmeye başladılar.
Kalbim hızla atıyordu. "Ne... ne bu?"
"Bu, benim meydana getirdiğim çok önemli bir cihaz. Beyinde birtakım karmaşa oluşturmayı başardık. Bu cihaz beyne bir kod yolluyor ve bu şekilde bağlantı kuruluyor. Bununla beyinlerinin tüm kontrolü benim elime geçmiş oluyor. Bu cihazın üretilmesinin birkaç nedeni vardı. Birincisi, bu şeytanların bana ve adamlarıma sırtlarını dönmeyeceklerinden emin olmam gerekiyordu. İkincisi, onlara ne dersem yapıyorlar. Bu dahiyane bir buluş. Bu noktaya gelmesi yıllar aldı. Onlar benim küçük minion'larım." dedi doktor gülerek, elinde sinyal ışığı yanan cihazı salladı.
"Bu yaptıkların için cehenneme gideceksin." dedim sertçe. Buna inanamıyordum. İçine düştüğüm bu kara delikte gittikçe daha da dibe çekiliyordum. Tam bütün meseleyi çözdüğümü düşündüğüm anda, ulaşamadığım bir katman daha olduğu ortaya çıkıyordu.
Doktor bu dediğime sadece güldü. Bütün bu olanlar onun için komikti. "Ama şöyle de bir şey var, Angel. Sen bizim yaptıklarımızı gün yüzüne çıkardın. Senin yüzünden benim yıllar süren uğraşlarım çöp olacak. Son bulacak. Kim bilir, belki de müebbet hapse gireceğim veya idam cezası alacağım. Ve bu beni gerçekten çok sinirlendiriyor, Angel. Benim bu kadar uğraştığım her şeyi mahvettin sen. Burada olmamızın sebebi o."
"Beni öldürebilirsin ama bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Yaptıklarının cezası olarak o elektrikli sandalyeye oturup cezanı çekeceksin. Artık her şey için çok geç. Olanların hepsi yakında halka duyurulacak." dedim aynı sert sesimle. Şu an burada yaşanan her şey beni inanılmaz derecede öfkelendirmişti. Artık korkmuyordum, saf öfke duyuyordum.
"Umarım koşabiliyorsundur." dedi doktor, birkaç adım geriledi. Elindeki cihazın üstündeki bir tuşa bastı.
Elimden geldiği kadar hızlı bir şekilde koşmaya başladım, o adamlardan da şeytani varlıklardan da. Düşüncelerim birbirine geçiyordu. Yardıma ihtiyacım vardı, acilen.
Ağaçların arasında koşarak, yerlerdeki dalların üstünden atlayarak, ağaçlara çarpmamaya çalışarak geçirdiğim beş dakikalık hızlı koşunun ardından sonunda arkama göz attım. Artık onları göremiyordum. Belki de izimi kaybettirmeyi başarmıştım.
Nefes nefeseydim. Soluklarımı düzenlemeye çalışıyordum.
Koşmaya bir an olsun ara vermedim. Ancak kadınlardan biri ağaçların arkasından fırlayarak ödümü kopardı. Uzun tırnaklarıyla beni çizmişti. Tırnakları korkunç derecede cadı tırnaklarına benziyordu. Acı içinde haykırdım. Kolumdan bir sıra şeklinde süzülen kan damlalarına baktım.
Elimdeki bıçağı sımsıkı kavrayıp kadının yüzüne sertçe geçirdim. Bu kez acıyla bağıran o oldu. Sürekli ellerini üzerime doğru sallıyor, ya gövdemi ya da kollarımı çiziyordu. Vücudumdan kanlar boşalmaya devam ettikçe hissizleşmeye başlıyordum.
Şeytani kadının üstüne zıpladım, sonra da bıçağı yüzüne tekrar tekrar geçirmeye başladım. Altımda çırpınan şeytani kadın hareket etmeyene kadar bıçakladım ve bıçakladım. Vücuduma büyük bir adrenalin dalgası yayılmıştı. Açık yaralarım yüzünden tarif edilemez bir acı içindeydim. Altımdaki kadın da hareket etmeyi kesmişti, kanlarla kaplı bir hâlde ölü olarak uzanıyordu.
Çabucak ayağa kalkıp gerileyen adımlar attım. Ben ne yapmıştım? Ellerim titremeye başlamıştı. Nasıl hissedeceğimi bilmiyordum. Aniden gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı.
Biliyorum kendimi savunmak zorunda kalmıştım, ama bu olanlar o kadının suçu değildi ki. Onu bu hâle getiren o adamdı. Ruby'nin annesini ve daha binlerce masum insanı bu hâle getiren tamamen o adamdı. Bu kadın, bunu hak etmiyordu. Gözyaşlarım yanaklarımı sırılsıklam yapmıştı.
Arkamı döndüm. Ne o adamı, ne de diğer iki kadını görebiliyordum. Önümde uzanan yolda koşmaya devam ettim; ölü kadından ve başıma bela olabilecek her türlü şeyden uzağa...
Ben koştukça kollarımdan süzülen kanlar yapraklarda benden izler bırakıyordu. Yaralarımı şu an sarmamın veya kanamalarımı durdurmamın imkânı yoktu.
Başım şimdi gerçekten beladaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUBY'NİN GÜNLÜĞÜ 3: GÜNLÜĞÜN ARAŞTIRILMASI ➵ TÜRKÇE ÇEVİRİ (+18)
HorrorRuby Greene ve onun garip günlüğünün gizemi, 1970'lerin başına dek dayanıyor. Küçük kızın cansız bedeni bulunduğunda yanında yalnızca günlüğü vardı, bu nedenle polis ekipleri ellerindeki tek kanıt olarak günlüğü araştırmaya aldılar. İçerisindeki kar...