gözlerimin dolmasını deli gibi bekledim¹¹

465 72 52
                                    

(Arkadaşlar elimden geldiğince hızlı bölüm yazıp atmaya çalışıyorum, hemde neredeyse birer gün arayla. O yüzden lütfen desteğinizi eksik etmeyin 🥺)

İyi Okumalar

'Beklemek veya beklentilerini yükseltmek bazen sadece seni daha çok yerle bir eder.'

Saatler önce öylesine elime aldığım bir kitabın alelade bir sayfasında okuduğum bu cümle, artık benim üzerimde bir etkisi olmayan kelimeleri barındırıyordu içinde.

Nisan ayının getirdiği hafif sıcak havalarda sonunda odamdan ve evden çıkıp bana ağrılık yapan alçıyla beraber evimizin bahçesine atmıştım kendimi. Yedi kişilik yemek masasının en ucunda ki sandalyede oturuyor, öylece boş boş izliyordum etrafımı.

Yapacak başka bir şeyim yoktu, yapmak istediğim bir şeyler yoktu. Hiçti, gerçekten beni ben yapan çizimlerim bile artık benim için bir hiçten ibaretlerdi. Elim kalemlerime, boyalarıma, fırçalarıma gitmez olmuştu. Çalışma masama eskiden heyecanla resim çizmek için otururdum ben, şimdi ise o deftere bir kaç satır bir şeyler yazıp boğazıma kadar dolduğum an birazını bari olsa boşaltmak için oturuyordum.

Donghyuck'un kan nakli tedavisinin son bulmasının üzerinden artık iyileşmesi için sadece bir ay sürecek ve serum yolu ile alınacak bir tedaviye başlaması sadece bir hafta sürmüştü. Yüzünde ki mutluluğu size kelimelerle anlatamazdım bile. Çok, saf duruyordu. 'Yaşayacağım,' diyordu sadece 'bende yaşayacağım'

Onun sevinci bütün eve yansımıştı sanki, herkes ayrı mutluydu, ayrı sevinçliydi son bir haftadır. Doktorunun bünyesinin sağlam olduğunu söylemesi de ayrı bir artıydı onun için. Donghyuck gerçekten iyi olacaktı, iyileşiyordu.

Omzuma dokunan elin ardından masada önüme bir kupa koyulduğunda geldim kendime. Jeno abim yüzünden eksik etmediği ufak gülümsemesi ile yanıma otururken öylece izlemeye devam ettim etrafı. İzlenecek bir şey var mıydı, dakikalardır bakışlarım ile talan ettiğim bahçede görecek başka bir şey de kalmamıştı ancak eğer bakışlarımı çekersem dağılacakmış gibi hissediyordum. Darmadağın olacakmış da, sanki hiç olmamış gibi.

"Üşüyeceksin, incecik de giyinmişsin." sesimi çıkarmadan ellerimi sıcak çikolatanın ısıttığı kupanın etrafına sardım. Eskisi gibi değildim bende, konuşmak isteyip de konuşamayan, bir şeyler söylemek için çabalayan ama sonunda hüsrana uğrayan o kız değildim.

Ben üç hafta önce ki kız değildim, bir şeyler için çabalayan yanım ise boşluktaydı. Tıpkı benim gibi.

"Arinhe," abimin sakin sesi ona bakmama neden oldu, öyle bir bakıyordu ki o güzel gözleri söyleyecek sözü olmasa bile anlatıyordu bakışları ile. "çok durgunsun, çok sessizsin." başımı önüme eğip kupada ki sıcak çikolatadan çıkan buharları izledim sadece.

Tutunmak için bir dal arıyordum kendime, sesimi duyurmak için bir neden. Kelimelerimi sarf etmek için, upuzun bir cümle kurmak için güç arıyordum. Neredelerdi? Önceden ölesiye tutunduğum bütün nedenlerim, nefessiz kalana kadar gülmek için olan bütün sebeplerim neredelerdi?

Göz yaşlarım bile artık akmazken, ağlamak için bile bir nedenim kalmamışken konuşmak için bir nedene ihtiyacım var mıydı?

"İyi olacağız," dedi abim elimin üstüne elini koyarken, "hepimiz iyi olacağız, geçecek." diye de devam etti. Yüzümde oluşan o ufacık gülümsemenin nedeni ona inanmam değildi, onu tastiklemek için değildi ama Jeno abim öyle anladı, bana karşılık verdi. İyi olacağımıza, iyi olacağıma inanmak istedi bir yanım. Ancak çok kısa sürdü bu.

Ellerim arasında ki sıcak çikolata soğuyana kadar, hava kararana ve gökyüzünde yıldızlar belirene kadar orada oturdum. Bir zamandan sonra Jeno abim gitti, yine yanlız kaldım. Sanki hiç kalmamışım gibi.

İçime bir şeylerin oturmasını bekledim, gözlerimin dolmasını deli gibi bekledim. Gerçekleşmeyen her şey ise hissizleşdiğimi yüzüme vurdu.

Beklemenin de beni yerle bir ettiğini o an anladım. Zaten yerle bir olmuşken, beklemenin yersiz olduğunu.

Ayağa kalkıp bahçe kapısından eve girdim sessizce, annem ve Minhyung abim mutfakta gülerek yemek yapıyorlar, Donghyuck ise mutfak masasında Jeno abimin soyduğu portakalı afiyetle yiyordu. Öylece durup izledim onları, beni fark etmelerini veya yanlarına çağırmalarını beklemedim hayır. Sadece, mükemmel bir tabloya nasıl yarım yamalak yapıştırıldığımı daha iyi anladım.

Ardıma bile bakmadan yavaş yavaş basamakları çıkarak odama geldim, kapıyı sessizce kapatıp kilitledikten sonra çalışma masama ilerledim. Sokak lambasının ışığı odamın camından içeriye girip aydınlatırken odanın ışığını açma gereği bile duymadan oturdum öylece.
Elim bir kez daha defterime gitti, önüme açıp öylece boş sayfayla bakıştım.

Kalemi tutan elim yine titriyordu, alışık olduğum bir şeydi bu da diğer bir çok şey gibi.

'Gerçekten de,' diye başladım cümleye, 'anladım ki beklemek insanı yerle bir ediyor.' bakışlarım camdan dışarıya kayarken açık camımdan dolayı işittiğim cır cır böceklerinin sesiyle gözlerimi kapattım bir kaç saniye.

'Beni yerle bir eden beklemem mi yoksa ben miyim bilemiyorum.' iç çekerek ayağa kalkmadan önce yazdığım son şey 'ancak yerle bir olduğumun farkındayım. Bu farkındalık da çok zormuş.' oldu.

Devamında ise 'yaşamaktan bile zor' diyemedim çünkü diğer bir çok şeyin aksine bunu kaldıramazdım.

-♡-
*
*
*
*

Ahey aheyyyy

Nisana girmeden buna final vereceğim zaten tahmini 20 gibi final olur ehe

Sizi fazla sıkmak istemiyorum o yüzden burayı kısa tutacağım çünkü bazılarınız fazla konuştuğum için sıkılıyormuş :)

Umarım bölüm hoşunuza gider yıldızlarım 💫💫

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen 🌙🌙

Sizleri çok çok çok seviyorum 💞

Kendinize iyi bakın 💗

-jae🌬

Tohu-bohu °nct ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin