özel bölüm: huzur içinde gökyüzünde süzülen bir kuş

509 47 57
                                    


(merhaba :" eminim bu özel bölümü beklemeyenleriniz vardır içinizde. Yarım kalmış gibi hissetmeyelim diye bir özel bölüm yazmak istedim. Umarım hoşunuza gider. Aslında bir de tanıtım videosu hazırlıyorum ama ben onu ayrıntısı ile yapana kadar çok bekletmiş olurdum sizi. Bu yüzden tanıtım videosunu daha sonra sizlerle paylaşacağım çiçeklerim>.<)


İyi Okumalar

Günlerden cumartesi, hava hafif kapalı ancak erken saatlerde doğal gibi biraz. Yine de güzel durmuyor kapalı havalar, sevmiyor çünkü Donghyuck kapalı havaları. Kapalı havada bir yaz günü kaybettiği ikiz kardeşi yüzünden artık bir çok şeyi sevemiyor, önceden sevdiği şeylerin hiç birisine değer biçemiyor eskisi gibi. Kapalı havaları da, hafta sonlarını da sevmiyor artık çünkü ikizi en çok sevdiği şeyleri arkasında bırakıp gitti.

Önünde oturduğu pencere kenarına konan kuşlara gülümseyerek elinde ki yemleri verirken gözlerinden tek tek akan yaşlar yakıp geçti tenini. Onsuz geçen bir yıl, dört ay, dokuz gün ve yedi saatti. Zaman işliyordu, dur durak bilmeden, ardında kalanları umursamadan, gidenlerle birlikte akıp gidiyordu. Ancak tam da o noktada; Donghyuck yem verdiği kuşlarla fısıldaşarak konuşurken her şey için geç olduğunun bilincine varmak istemiyordu. 

"Arin, bugün de erkencisin." ağzından firar eden ufak kıkırtısı ile avucunda kalan son yemleri de pencere kenarına bırakırken göz altlarını esir alan mor halkalar ne zamandır uyumadığını gösterir gibiydi adeta. Pencerenin geniş mermerinde, duvara sırtını yaslayıp oturduğu yerde dizlerini kendine doğru çekerken hem kuşların yem yemesini izliyor hem de durmadan ağlıyordu. Zordu. Her birisi için zordu ancak en çok onun için zordu. Kendine kıza kıza, durduk yere girdiği ağlama krizleri ile geçen bir yılı ardında bırakmıştı ancak ona hiç bir şey engel olamıyordu. Ne anne babası, ne abileri, ne de her hangi bir insan. 

O gün biraz daha erken gitse, belki de o pastayı yapmak için saatlerini harcamasa, ikizinin karşısında güzel görünmek için kıyafet seçmese, saçlarına şekil vermek için uğraşmasa, zamanını saçma sapan şeyler için harcamayıp; en basitinden saatin on iki olsun diye beklemese her şey için geç kalmayacaktı. Donghyuck, ikizini kaybettiği günden beridir yaptığı her şeyin acısını çekiyordu içten içe.

Aklına doluşan anılar ile titremeye başlayan elleri bir kez daha saçlarına giderken, saat henüz daha sabahın yedisiyken daha hızlı aktı göz yaşları gözlerinden. Ellerini durmadan kafasına vurmaya ve saçlarını yolmaya başladı an ise her gün içine düştüğü krizlerden birisini daha yaşıyordu. "Aptal," dedi fısıltı gibi çıkan sesiyle, "iyileşeceksin diye kaybettin onu. Aptal, aptal!" parmakları arasında kalan saçlarını umursamadan bir kez daha asıldı Donghyuck. Kız kardeşinin kendi elleriyle saçlarını kestiği gibi, o da kendi elleri ile yoldu saçlarını. "Geberecektin işte, o yaşayacaktı ama sen geberip gidecektin." 

Kafasını dizlerine bırakıp yumruk yaptığı ellerini kafasına acımadan vuruyorken odanın kapısının sessizce açılıp kapandığını bile duyamayacak durumdaydı. "Keşke o gün kaçıp gideceğime kurtarsaydım onu. Korkaklık edip susmasaydım.. susmasaydım o da susmazdı. Söylerdi bana her şeyi, anlatırdı!" ağzından çıkan hıçkırıkların ardı arkası kesilmezken bir kere daha vurdu kafasına. Ardından bir kere daha ve bir kere daha. Kafasında duran elinin üstüne bir el koyuluncaya kadar da vurmaya devam etti. Gözyaşlarından dolayı bulanık olan bakışları yanına doğru kaydığında, kendisinden bin beter halde olan abisi ile karşılaşmak şaşırtmadı onu. Genelde bu saatlerde ya kendisi uyanık olurdu ya da abileri Taeyong. Alışmışlardı artık buna da. Her şeye alışmışlardı belki ancak evlerinde ki ve kalplerinde ki bu boşluk hissi; asla alışmayacakları bir şeydi.

Tohu-bohu °nct ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin