benim için büyük bir eziyetten ibaretti⁹

486 69 83
                                    

(Şimdi sizi çok şaşırtacak bi haberle geldim durun bakın öhöm. Şöyle bi karar aldım ki, sadece bir kitaba odaklanıp o bitinceye kadar da diğer kitaplara pek fazla bölüm atmamaya karar verdim. Odaklandığım kitap da bu kitabım :)) eheheheeee)

İyi Okumalar

Titreyen parmaklarım arasında tuttuğum kalem, ilk defa âdeta beni bütün dış etkenlerden koruyan tek yeteneğim için değildi. Ben bu sefer kalemi elime, yapmaktan en çok nefret ettiğim şeyi yapmak için almıştım. Yazmak için.

Elimden her şey alınınca ve bu sefer gerçekten tek başıma kalınca çareyi bu kez bunda buldum. Odamda ki çalışma masasında, ağrıyan bacağımı umursamadan ve henüz saat sabahın yedisiyken oturuyordum.

Gerçekten, gözlerimde yaşlar yoktu, hayır. Artık göz yaşlarım bile akmıyorlardı. Sanki 'biz pes ettik, sen hâlâ etmedin mi?' dermiş gibi. İçimde anlamlıramadığım bir sessizlik vardı, önceden olsa böyle olmamak için kendimi paralayacağım, şimdi ise beni çok iyi hissettiren bu sessizlik aynı zamanda beni korkutuyordu da.

Önümde ki lila renginde ki üzerinde ufak ufak çiçek desenleri olan deftere baktım bir süre. Bir kaç kelime yazabilmiştim sadece ancak benim için karalamadan ibaretlerdi. Benimle ilgili olan her şey benim için bir hiçti.

Defteri kapatıp çalışma masasının raflarından birisine öylece bıraktım, ardından da zorla ayağa kalktım. Evde ki üçüncü günümdü, bugün cumartesi olduğu için herkes evdeydi ve çıt çıkmıyordu. Benim için ise bu en korkuncuydu. Yatağıma bedenimi bıraktığım an basınçla gelen ağrı dişlerimi sıkmama neden oldu.

Çok ağrıyordu, canımı çok yakıyordu ancak abim veya başka birisi bu odaya girdiği an iyi olmak zorundaydım. O ağrı kesicilerden birisinin bile bedenime girmemesi gerekiyordu. Donghyuck için, iyi olması için.

Yorganımı boğazıma kadar çekip ağrının alışılır olması için bekledim bir kaç dakika. Dakikalar saatlere dönüşürken bedenim ağrının etkisi ile ateşler altında kalmış gibi hissettim, anlımda boncuk boncuk ter damlaları oluştu, yüzümü buruşturmakla yetindim.

Üç gündür odadan çıkmıyordum, dinlenmek istediğimi ve aç olmadığımı bahane edip buradan çıkmamayı seçiyordum çünkü bu bir ay boyunca sığınacağım tek yer burasıydı. Başka nerem vardı, kimim vardı? Beni kim dinlerdi ki?

Üç gündür benimle konuşma çabalarına giren Jeno abim içimde ki kırılmışlığı tamir edemezdi, eskisi gibi yapamazdı çünkü ben o odada bana olan kınayıcı soğuk bakışlarını asla unutmayacaktım. 'Neden yaptın?' diye sormadılar, Donghyuck'a 'sen de oradaydın, neler oldu söyle?' demediler. İkizim ise benim yerle bir oluşuma şahit olurken sadece susmayı seçti.

Onlar için bir değerim yoktu, anlamıştım bunu. Ancak artık, benim için de kendimin hiç bir değeri kalmamıştı.

Odamın kapısı açıldığında gözlerimi açmadım, uyuyormuş gibi yaptım. En iyi yaptığım şeylerden birisi de buydu. Küçükken ne zaman hastaneye gidecek olsak uyuyor taklidi yapardım. Belki ben uyuyorum diye gitmekten vazgeçerlerdi. Çünkü o zamanlar annem bir çocuğun büyümesi için yapması gereken en önemli şeyin uykusunu iyice alması gerektiği olduğunu söylerdi.

Anlıma konan el ile gözlerimi bu sefer araladığımda yüzüme kaşları çatık bir şekilde bakan abim ile karşı karşıya kaldım. "Neden bu kadar terledin?" diye sordu, içimden 'sana da günaydın abi' demekle yetindim.

"Yorganı boğazıma kadar çekmişim, o yüzdendir." geriye çekilip yorganı üstümden çekti, o an gözüm komidine koyduğu ilaç kutusuna gitti. Elektirik çarpmış gibi irkildiğimi hissettim. "Ağrın sızın var mı?" başımı anında olumsuzca salladım, yüzüme baktı, belli etmemek adına gülümsedim.

"İyi o zaman, hadi kahvaltıya inelim." doğrulduğum yerde ayağa kalkacağım sırada bir anda beni kucağına aldığında ağzımdan ufak bir şaşkınlık nidası çıktı. Abim ise yarım ağız sırıtarak odamdan çıktı, ardından da merdivenlerden indi.

Her zaman olduğu gibi şen şakraktı aşağısı, Donghyuck annemin yaptığı pankekleri afiyetle yerken Minhyung ve Jeno abim yine hareketli bir konuşmanın içerisindelerdi. Babam bizi görünce gülümsediğinde bende aynı şekilde karşılık vermek istedim. Çünkü babamla her zaman böyle yan yana olamıyorduk.

"Günaydın," abim beni yerime bıraktığında annem eğilip anlıma öpücük kondurdu. Sevinmek istedim, hatta o an içimi kaplayan ufak kıskançlığın beni sinirlendirmesini bekledim. Ancak hiç birisi olmadı çünkü bunun ateşimi kontrol etmek için olduğunu "ateşin yok dünkü gibi," sözleriyle anladım.  

Önüme koyulan kahvaltılıklardan sessizce atıştırırken bana bakan bir çift gözün hissiyatı ile başımı kaldırdım. O an ikizim ile göz göze gelmem bir oldu, bana beklentiyle baktı. Sanki 'affet beni artık,' dermiş gibi, 'çok uzun sürdü bu dargınlık'

Ona küs müydüm veya dargın mıydım orasını bile bilmiyordum. Hâlâ kafamda neden söylemediği ile alakalı sorular dönüyordu. Kendince bir neden arıyordum, söylemesi için bir nedeninin olması gerektiğini düşünüp kendimi paralıyordum ancak sonucunda yine elimde hiç bir sonuç olmadan öylece kalakalıyordum.

Tekrar önüme dönüp tabağımda kalan son pankek parçasını da ağzıma atıp geriye yaslandım. Bir kaç parça bir şey yemek bile benim için büyük bir eziyetten ibaretti. Mideme o bile fazlaymış gibi, bir lokma daha fazla yesem dünyaları yiyecekmişim gibi hissediyordum.

"Bir tane daha ister misin Arin?" Jeno abimin sorusu ile ağzımı açmadan başımı olumsuzca iki yana sallayarak yanıtladım onu. İstemiyordum, gerçekten canım hiç bir şey istemiyordu. Bacağımda ki ağrı yeniden baş gösteriyordu ve bu tetikte durmama en büyük nedendi.

"Ben odama çıkacağım," dedim oturduğum yerden kalkarken, anında Minhyung abim de kalkıp yanıma geldi, beni kucağına alıp merdivenlere ilerledi. "Sana papatya çayı yapacağım bebeğim, biraz daha dinlen." arkadan annemin sesi gelirken o görmese bile başımı salladım.

"Çok az yedin ama abicim," odamın kapısını açıp içeriye girdiğimizde iç çekip "canım istemiyor," dedim, o da başka bir şey demeden beni yatağıma bıraktı. Ağrı git gide çoğalıyordu, bacağıma ansızın bir bıçak batırılıyormuş gibi oluyordu.

"Annem çayı yapınca sana getiririm, biraz daha dinlen güzelim." Minhyung abim odadan çıkıp gitti tekrar. Bense tek başıma kaldığım an acıyla inleyerek elimle bacağımın alçıda olmayan yerlerini ovarak ağrıyı azaltmaya çalışıyordum.

Gözlerim dolarken başımı yastığıma yaslayıp zorlukla yutkundum. Ne olursa olsun, o ağrı kesicilerden birisini bile ağzıma sürmeyecektim. Neye alışmamıştım ki? Bu acıya da elbet alışacaktım ben. Bir gün geçecekti, iki gün geçecekti ve en sonunda yine alışacaktım.

Benim için en kolay şey buydu ya zaten, bir şeylere alışmak.

Alışmak zorunda kalmak.

-♡-
*
*
*
*

Arinheyi yazarken bazı yerlerde gerçekten kendimi yazdığımı düşünüyorum. Önceden yazmaktan nefret ederdim, elime kalemi yazmak için almak bile benim için büyük bir eziyet gibiydi. Ancak şimdi dönüp bakıyorum da zamanında en nefret ettiğim şey şimdi vazgeçemediğim şeylerden birisi.

Ancak bu herkes için aynı olacak diye bir şey yok :"

Bu bölüm biraz geçiş bölümü gibi bir şeydi, zaten sadece bu ficime odaklanıp hemencecik size ara vermeden bölümler atacağım.

Neyse öhöm

Umarım bölüm hoşunuza gider yıldızlarım 💫💫

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen 🌙🌙

Sizleri çok çok çok seviyorum 💞

Kendinize iyi bakın 💗

-jae🌬

Tohu-bohu °nct ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin