canımın yanmasına alışıktım zaten ancak bu sefer daha farklı acıdı⁷

503 66 50
                                    

(Arkadaşlar bu kitap fluff veya soft konulu bir kitap değil neden her bölümde hüzün olmasına içerleniyorsunuz anlamadım? )

İyi Okumalar

Umutlarım birer sarmaşık gibiydi. Zihnimin içinde dönüp duruyor, en sonunda yaşayacak ve yeşerecek bir yer buluncaya kadar öylece salınmaya devam ediyorlardı.

Abimin benim elimden içimi dökmeme yardım eden tek şeyi, resim çizmemi alırken solup gitmişti umutlarım. Ne konuşabiliyordum ve yazabiliyordum, yazmaktan da nefret ederdim zaten. Benim için bir şeyleri ifade etmenin tek yolu renklerdi, ince uçlu fırçamdı, sonunun ne olacağını düşünemediğim ama birilerinin benim yerime düşündüğü geleceğim kadar parlak olan beyaz tuvallerimdi.

Bütün bunların yerini alan boşluk hissi ise, daha önce rastlamaktan korktuğum bir şeydi. Şimdi ise o korkudan eser yok gibiydi.

"Kursa gelmesen bile çizmeyi bırakma, Arinhe." resim öğretmenimin bana verdiği mor hediye paketi içinde ki çizim defterine bakarken gülümsemek istedim, mutlu olmak istedim. Her şey bir yana, bir şeyleri saklamadan yapmak istedim.

"Donghyuck bana, abinin bu konuda katı olduğunu söyledi. Kursa gel diye seni zorlamayacağım, yeter ki yeteneğini engelleme kızım." yüzümde hafif bir gülümseme oluşurken eğilip teşekkür ettim usulca. Benim için bunu ikinci yapışıydı. Bu yüzden ona, kimseye olmadığım kadar çok minnettardım.

Birilerinin de bu hayatta, benim için uğraşıyor oluşu bir umudun da yeşermesini sağladı içimde.

O odadan çıkıp giderken ben elimde ki hediye paketini çantama koymak için sırama ilerledim. Ancak tam da o sırada, sanki boşu boşuna umutlanmamamı haykırır gibi, kırılırcasına açılan sınıf kapısı ve ardından içeriye nefes nefese giren ikiz kardeşimin sınıf arkadaşı Renjun'u görmek öylece kalakalmamı sağladı.

"Arinhe," dedi telaşla, o an içimde beliren ağırlığa engel olamadım. "Donghyuck'u sıkıştırdılar, koş." elimde ki hediye paketi yeri boylarken hiç düşünmeden koşarak çıktım sınıftan. İçimde çöreklenen endişe hissi beni öyle bir daraltıyordu ki ölüyorum sandım. Ona bir şey olursa ne yapacağımı bilemeyerek koştum sadece.

Alt kata indiğimizde Renjun'un arkasından koridoru döndüğüm, gördüğüm manzara ise elimim ayağıma dolanmasını sağladı. İkiz kardeşimi duvar kenarına sıkıştırmış pataklarlarken yaptıkları tek şey gülmekti. O an o kadar sinirlendim ki, Donghyuck'un yakasını tutup cılız bedenini sarsan çocuğu kolundan tuttuğum gibi kendime çevirip suratına acımadan tokatı geçirdim.

Kendi canımın acıması bile umurumda değildi, tek düşündüğüm ikizimdi. Ona bir şey olmaması lazımdı, ona zarar gelmemesi lazımdı. O an kaşından çene çizgisine doğru akan kan bile onun için tehlikeydi.

"Ne bok yiyorsun?" çocuk bana şaşkınca bakarken Renjun Donghyuck'u ellerinden kurtarmış ve geriye doğru çekmişti. "Sen ne bok yiyorsan onu yiyorum." çocuk yarım ağız gülerek bana bakarken Renjun bu sefer ikizimi biraz daha geriye çekti.

"Seni küçük böcek," bir anda saçlarımda hissettiğim yanma ile acıyla inlerken Donghyuck'un ufak çığlığını işittim. "Seninde hastalıklı pislik kardeşinden bir farkın yok. Onun geberemediği gibi senden de kurtulamadık." duyduğum cümleler, o an aklımı öyle bir dondurdu ki kendimi kaybettiğimi hissettim.

Onun ölmüş olmasını düşündüm sonra. Dünyaya birlikte geldiğim, gözlerimizi birlikte açtığımız ve yaşaması için kendimi feda edeceğim, ettiğim kardeşimin artık varlığının yanımda olmadığını düşündüm. Sanki daha önce gece yatmadan, gün içinde alelade bir şey yaparken, en basitinden dişimi fırçalarken bile aklımı hiç yoklamamış gibi.

İçim titredi yine, dayanamadım. Bunun acısını düşünmeye bile dayanamadım.

Elimi ona doğru atıp tırnaklarımla yüzünü çizdiğimde ağzımdan firar eden feryada da engel olamadım. Bunu ona yapamazdı, sırf o yaşasın diye kendimden vazgeçerken Donghyuck ile uzaktan yakından alakası olmayan birisi onun ölmesini isteyemezdi.

"Siktir!" saçlarımda ki elini daha çok asılıp beni yere doğru eydiğinde göz ucu ile koşarak uzaklaşan ikizime ve arkadaşına baktım. Onun zarar görmesindense, benim zarar görmem her şeyi daha farklı yapardı. Kaçmalıydı.

Suratıma inen tokatın ardından bedenim yere serilirken çocuk saçlarımı bırakmış ve bacağıma doğru bir tekmeyi savurmuştu. Acıyla iki büklüm olurken bir kez daha yediğim tekme ile çığlık attım.

"Korkak kardeşin kaçtı bile, bak. Gebermekten korktuğu gibi seni korumaktan da korktu. Ne acı ama?" eğilip saçlarımdan tutarak kafamı kaldırdı, bir kez daha acıyla haykırdım sadece. "Aptal, geberip gitmesi en iyisi. Senin de öyle," suratıma attığı sert tokat ile gözlerim kararırken koyup gittiler öylece. Onların gidişini de bilincim kapanmadan önce Donghyuck'un gidişini izlediğim gibi izledim.

Canım yandı, canımın yanmasına alışıktım zaten ancak bu sefer daha farklı acıdı.

Gitmişti, gitmesi de gerekirdi zaten ancak bu kalbimde ki sızının kat ve kat artmasına neden oldu.

Yüzümü buruşturup acının geçmesini beklerken koridorda yükselen sesleri işittim ancak bir tepki veremeyek kadar bitkindi bedenim. Birisinin kolları arasında olduğumu anımsadım, ardından da "geçecek, özür dilerim." sözlerini duydum.

Ancak hiç bir şey geçmeyecek, asıl ben gerçekten özür dilerim.

-♡-
*
*
*
*

Bir kez daha uyarayım, bu kitap tıpkı brothers kitabı gibi ancak Arinhenin bu yaşadıklarından sonra ne olursa olsun toparlanma olasılığı yok arkadaşlar. Tamam fic dünyası burası, her an her şey olabilir ama biraz gerçekçi düşünelim. Kim böyle bir şey yaşarsa yaşasın çöker. Siz çökmez misiniz ki?

Okumak istemeyeni de zorla tutamam yani, kitabın isminin anlamı bile 'kırıcı kaos, içinden çıkılamayan kaos' anlamına geliyorken benden pollyannacılık oynamamı beklemeyin aaaaa

Neyse öhöm

Umarım bölüm hoşunuza gider yıldızlarım 💫💫

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen 🌙🌙

Sizleri çok çok çok seviyorum 💞

Kendinize iyi bakın 💗

-jae🤍

Tohu-bohu °nct ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin