1. BÖLÜM

153 13 3
                                    

Doruğa güveniyordum, garip bir şekilde garip bir yerde tanışmış olsak da bana güven veriyordu işte. Bugün onun doğum günüydü. 6 Eylül.

Doğum gününe gitmek için Yağmur'la beraber hazırlanmaya başlamıştık bile, doğum gününün başlamasına yaklaşık olarak 1 saat falan kalmıştı. Ben uzun beyaz boynunda ve kollarında süsleri olan uzun bir elbise giymiştim ve saçım uzun ve kahverengiydi. Saçlarımın açık olmasını sevmeme rağmen yukarıdan sıkı ama büyük bir topuz yaptırmıştım. Makyajı pek sevmezdim ama bu gün özel olmalıydı, bunun için makyajımı tamamlamaya çalışıyordum. İçeriden gelen Yağmur'un sesiyle elimdeki maskarayı masaya koyup ayaklandım ve Yağmur'un odasına geçtim.

Yağmur benim en yakın arkadaşımdı. ne olursa olsun beni yalnız bırakmamış ve bana destek olmak için elinden geleni yapmıştı. Garip bir şekilde annemin ölümüne yakın tanışmıştım onunla. Annemin öleceğini biliyordum kanser hastasıydı annem, kendisi de biliyordu öleceğini ama ne o bana ne de ben ona bu konuda bir şey hissettirmez her şey yolunda gibi davranırdık. Hani anneler hissedermiş ya, annemde o gün hissetmişti sanki. O ölmeden iki hafta önce hayatıma girmişti Yağmur, hastanede tanışmıştık. Babası trafik kazası geçirmişti. Ben de annemi ziyarete gelmiştim. Koridorda doktorla konuşuyordu. Doktor "Maalesef, elimizden geleni yaptık. Ama kurtaramadık babanızı" diyordu. Bir gün aynı sözler annem için de söylenecekti. Biliyordum, onu anlayabiliyordum. Doktor bunları söylerken annesi acı içinde bağırmaya ve ağlamaya başlamıştı fakat Yağmur olayın şokunda kalmış gibi hareket bile edemiyordu. Annesinin ona sarılıp bağırmasına aldırış etmeden usulca döküyordu gözyaşlarını. Biraz daha izlemek istemiştim durumunu. Ama sanki benim burada olduğumu biliyormuş gibi karşıya bakarak merdivene doğru gitmişti annesini orada bırakarak. Oturmuştu yanımdaki merdivene sonra kendi kendine söylenmeye başlamıştı " o artık yok mu yani? Hayır o burada hissediyorum" demişti. Sonra gözünden bir yaş bırakmıştı ki kendini, ayağa kalkıp koşarak doktorun yanına gitmiş, yine usulca " babamı görebilir miyim?" demişti. Biliyordu da babasının öldüğünü kabullenemiyordu işte. Doktor onu morga götürürken bende gitmiştim peşlerinden. Morga geldiğimizde doktor oradaki adamla birkaç şey konuşup içeriye almıştı Yağmur'u, arkasından da adamı zar zor ikna edip ben girmiştim içeri. Bir adamın Yağmur'un babasını morgdan çıkarışını izledik ilk önce. Ben kapının önünde, Yağmur adamın yanında. Sonra adam başındaki örtüyü göğsüne kadar indirdi usulca, bıraktı ve "10 dakikanız var" dedikten sonra çıktı morgdan. Soğuktu burası, Yağmur'un üstünde sıfır kollu gömlek vardı üstelik. Sanki babasının soğukluğunu hissedermiş gibi yanına gitmiş, yine sakin hareketlerle başını tutup saçlarını okşamış ve fısıldamıştı kulağına doğru "hadi baba uyan, bak çok soğuksun, hasta olacaksın burada. Annem öldü diyor sana. Sen ölmedin baba bak buradasın" diyordu babasının elini tutarak kalbine götürüp. O an anlamıştım içinde oluşan ve bir daha kapanmayacak boşluğu. Kendimi düşünmüştüm. Yakında bende böyle olacaktım, kendime ne yapılmasını isterdim diye. Sonra yaslandığım kapıdan ayrılıp yanına gittim Yağmur'un sırtından sıkıca sarıldım ona " korkma o hep seninle" dedim. Gerçi söylediğime ben bile inanmıyordum ya. Kalkıp babasının yanından sarılmıştı bana. O zaman başlamıştı arkadaşlığımız. O gün sadece benim yanımda saatlerce hıçkırarak ağlamış sonra güçlü görünmeye gayret ederek annesinin yanına gitmişti. Bende annemin yanına çıkıp anlatmıştım bunu. Dedim ya hissetmişti annem "Sakın bırakma o kızı onu sadece sen anlarsın " demişti. Biliyordu öleceğini, ölünce beni en iyi o kızın anlayacağını biliyordu.

Yağmur'un odasına girdiğimde şaşkınlıktan dilim tutuldu diyebilirim. Siyah omuzuna kadar gelen kısa saçlarını dalgalandırmış ve açık bırakmıştı, aşırıya kaçmadan güzel yeşil gözlerine az makyaj yapmış ve toz pembesi eteği kabarık dizlerine kadar gelen bir elbise giymişti. "Ya Öykü maskaramı sen mi alın?" demesiyle güldüm ve dudaklarımı ısırıp kafamı aşağı yukarı salladım ve hemen kaçmaya başladım. Odama gelince durdum ve Yağmur'u bekledim. Nefes nefese odama girmişken eline maskarayı tutuşturup yanağından öptüm ve "Çok teşekkür ederim, çok işime yaradı sen bir tanesin" dedim, ve onu orada bırakıp aşağıya ayakkabılarımı giymeye indim. Ayakkabılarımı giyince kapı çaldı, ve kapının yanında olduğum için kapıyı açtım. Doruk gelmişti ve alaya vurarak " Beni dört gözle beklediğini bilseydim daha hızlı gelirdim. Baksana saniyesinde açtın kapıyı" dedi ve kafasına benim çantamı yedi. "Ayakkabılarımı giyiyordum" dedim yapmacık bir sinirle. Yağmur'da bizi fazla bekletmeden geldi ve doğum gününün olacağı mekana yanı Dorukların evine gittik. Ömer'le de yolda konuşmuştuk ve kapıda karşılaşmıştık. Ömer'de benim çocukluk arkadaşımdı, ailelerimiz tanışırdı.

İçeriye girdiğimizde anladım ki bütün okul buradaydı. Dans etme, pasta kesme hediyeler derken baya yorulmuştum ve kendimi balkona atmıştım. Bir süre sonra Doruk bana battaniye getirmişti ve "ne oldu sıkıldın mı ?" demişti battaniyeyi omuzlarıma bırakarak. "Yok sıkılmadım da yoruldum" diye cevap verdim ve "hadi seni kaçırayım buradan o zaman, bir sürprizim var" dedi. Gülerek "Doğum günü çocuğu sensin, benim sürpriz yapmam gerekmiyor mu?" dedim. Doruk'ta güldü ve kolumdan tutarak "hadi" dedi. Adımlarına ayak uydurarak ilerledim ve garaja geldik. Kapıyı açtıktan sonra karşımıza siyah bir araba çıktı. Doruk bana gülümseyerek baktı ve "Hadi bin, ben arkadan geleceğim" dedi. Arabaya bindim ve binmem ile beraber araba hareket etmeye başladı. Yanımda oturan adam dişlerini göstererek güldü ve burnuma beyaz bir bez dayadı. Keskin koku burnuma dolarken en son hatırladığım çırpınarak adamdan kurtulmaya çalışmamdı.

Gözlerimi açtığımda bir sandalyeye bağlıydım. Büyük denilemeyecek bir odadaydım. Tavanda küçük küçük yaklaşık 10 tane pencere vardı. Ben odayı incelemeye dalmışken kapının açılma sesiyle başımı oraya çevirdim. İçeriye siyah saçlı, simsiyah gözlü ve beyaz tenli bir adam girdi gülerek. Daha fark edemediğim ama oturunca fark ettiğim karşımdaki sandalyeye oturdu. Sonra elini bana uzatarak "Selam, ben Doğukan" dedi. Ardından kafasını aşağı eğerek "Elin kolun bağlı oturmak nasıl his küçük hanım?" dedi. Ve devamında "Neden burada olduğunu merak etmiyor musun? Açıklayayım. Senin baban da bana aynı şeyleri yaşattı. Tek fark şu an senin karşında babanın olmaması " dedi. Dediklerini anlamamıştım. Neden bahsediyordu deli gibi merak etmeye başlamıştım. Ben devam edecek diye beklerken ayağa kalkıp "Önündeki 10 güne kendini hazırla ufaklık. Baban benim babamın acı çekmesini görmek için, babamı önüme bağlayıp bana yaptığı işkencelerin hepsini sana yapacağım. Üzgünüm, benim babam benim için acı çekmedi ama senin canın da benim gibi çok yanacak. Babanın ne düşüneceği umurumda değil. Ben babanın acı çekmesi için değil, benim yaşadıklarımı aynı yollarla onunda kızına yaşatmak için kaçırdım seni. Dedim ya üzgünüm kendini hazırla" dedi ve kapıya ilerledi kapıyı açtı ve çıkmadan önce arkasına dönüp bana baktı ve gülerek "Aslında üzgün falan değilim, umurumda değilsin" dedi ve kapıyı çarpıp çıktı.

HİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin