4. Bölüm

52 4 0
                                    

Öykü'nün ağzından

Bu sefer dünki gibi sessizce uyanmamıştım. Nasıl uyuduğumu bile hatırlamıyordum. Uyumamak için bayağı bir süre direnmiştim ama anlaşılan pek becerememiştim. Bir sarsılmayla uyanmıştım bugün. Dün olduğu gibi sandalye sağa doğru haraket etmeye başlamıştı. Hareket esnasında ayılamadığım için gözlerimi açmaya çalışıyordum ama başaramamıştım. Sandalye durduğu zaman hala gözlerimi açmakla uğraşıyordum ki sandalyenin durmasının ardından gelen ve artık ne olduğunu bildiğim gıcırtılı pencere sesi gözlerimi kocaman açmama sebep oldu. Sandalyeden kurtulmak için kendimi sağa sola sallamaya başladım ama nasıl bağladılarsa, ne bu ipleri ne de sandalyeyi milim oynatamıyordum. Sandalyeyi düşürsem belki sabah hareket edemeyecek ve aslında üzerime dökülmesi gereken değişik ve kötü cisimler yere dökülecekti. Ama ne yazıkki oynatamıyordum bunu. 

Pencere tam açılmamış olmalı ki üstüme dökülen soğuk bir su ya da azıcık açılan yerden yere düşen su tanelerinin sesi yoktu. Gözlerimi sıkıca yummuş ve ellerimi yumruk yapmış kaderime öylece razı oluyordum. Ne Demişti Doğukan, '10 gün' sanırım benim sekiz günüm kalmıştı. 

Pencereden bir şey dökülmediğini umarak gözlerimi açmam ve burnumda bir örümcek görmem bir oldu. Benim böcek fobim vardı ve bu örümcek şu an tam üstümdeydi. Çığlık atıp başımı hızlıca sallamaya başlamıştım ki, kucağımda bulunan milyonlarca örümceği görmem gözlerimden yaş gelmesine sebep oldu. Bir yandan ağlıyor ve hızlı hızlı nefes alıp veriyordum. Olduğu kadar başımı salıyor ve düşmelerini istiyordum. Burnumdaki düşmüştü ama kucağımdakiler yavaşça bütün vücudmu kaplıyordu. Ağzımdaki bant sebebiyle kendi çığlıklarımda boğulurken gözlerimi kocaman açmış onlardan kurtulmaya çalışıyordum. Ne kadar zaman buna devam ettim bilmiyorum. Saçlarımda örümceklerin ağını hissedebiliyordum, ya da psikolojik olarak düşünüyordum. Sonuçta üstümde milyonlarca örümcek vardı! En sonunda pes edip gözlerimi sıkı sıkı yumup, sessiz iç çekişlerimle ağlamaya devam ettim. Kapının açılma sesiyle bir sürü bacak sesi geldi ama gözlerimi açmadım. Büyük ihtimalle su ya da yemek getirmişlerdi, nasıl olsa onların verdiği bir şeyi ağzıma koymayacaktım.

Doğukan'ın sesini duymamla ağlamaktan kızarmış ve şişmiş olan gözlerimi tekrardan büyükçe açıp bir şeyler söylemeye ve tekrardan iplerden kurtulmak için çırpınmaya başladım. Doğukan yanıma gelip yavaş hareketlerle ağzımdaki bandı çıkardı ve karşıma bağdaş kurarak oturdu ve sessizce söyleyeceklerimi dinlemeye başladı. " neden yapıyorsun bunu" diye fısıldadım önce. Duymadığına neredeyse eminken, Doğukan oturduğu yerden bir çırpıda kalkıp yanıma geldi ve dışarıda tek olan şeyi yani başımı göğsüne yasladı. Hayır anlamıyorum önce işkence çektiriyor fobimi öğrenip üzerimde uyguluyor sonra gelmiş sarılıyor. Beni kaçıran kişinin bana sarılmasıda ayrı ironi.

Örümceklerin etkisinden hala çıkamadığım için deli gibi titriyordum. Gözlerimi kapatınca kucağımdaki o örümceklerin görüntüsü geliyordu gözlerimin önüne. Oysa güzel şeyler düşünerek güzel görüntüler gelebilirdi değil mi? Mesela Doruk, o yapmamıştı işte. Güvendiğim insan hala güvenilirdi. Doruğun görüntüsünü gözlerimin önüne getirmişken, önümdeki Doruk birden kocaman bir örümceğe dönüşmeye başayınca gözlerimi kocaman açtım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Doğukan bu duyunca eğildi ve başımı kendi omzuna yaslayarak fısıldayarak "özür dilerim " Demişti. Hey bunun beni rahatlatmaması gerekirdi. Bu adamın beni bırakacağını dahi bilmiyordum. Belki de şu an gelecekteki katilime sarılıyordum. Gerçi ben sarılmıyordum. Ama o bana sarılıyordu değil mi? 

Ben hala sessizce iç çekerken Doğukan benden ayrılıp "Konuş" dedi emir verir gibi. Dengesiz mi bu adam ya? Önce sarılıyor sonra emir veriyor. Aklımı dağıtmayı başaramıyorum. Her yerde örümcekler vardı bana göre, ama kapı açılınca hepsi harekete geçip gitmiş olmalıydılar. Vucüdumun titremesini durduramamışken aynı fısıltıyla "neden yapıyorsun bunu" dedim gözlerinin içine bakarak. Ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki vazgeçip tekrar kapattı. Gözlerimin içine bakarken ağzı bir kere daha açıldı. Konuşması umuduyla bakarken tekrardan yumdu ağzını ve gözlerini kaçırdı. "Konuş, ne istiyorsan anlat, dök içini" dedi.

Aynı şekilde aynı ses tonuyla bu sefer yüzüne bakmadan gözlerim kapalı bir şekilde " neden yapıyorsun bunu, tek suçum babamın Miran olması değil mi?" Dedim. Doğukan sert sesiyle "evet" dedi. O an gözlerimi açıp ona baktım. Göz bebekleri sanki daha çok kararabilirmiş gibi simsiyah olmuştu ve çenesi gerilmişti. Söylediğim şeyin onu sinirlendirdiğini anlamam uzun sürmemişti. "Özür dilerim " diyerek başımı aşağı eğdim. Yapabilecek bir şeyim yoktu! Bağırsam da bir işe yaramayacaktı. Sessizce bu günlerin geçmesini bekleyecektim işte. Doğukan daha fazla dayanamadığını belli ederek "Konuş artık, başka bir şeyler söyle, bağır çağır ama Konuş lan!!" Diye üzerime kükreyince korkmuştum. Her zaman yaptığım şeyi yaparak gözlerimi yumdum ve bunların geçeceği günü hayal etmeye başladım. 

Doğukan cevap alamayınca daha çok sinirlendi ve büyük elinin yanağımdaki yankılanma sesi etrafa yayılırken ateş saçan gözleriyle "Konuş! Farklı bir Şeyler söyle dök içini" demişti. Ardından ellerini boşluğa bırakıp Karşımda olan duvara sırtını yasladı ve yavaşça yere doğru kaydı. Tamamen oturduğunda bir elini karnının üstüne koydu ve konuşmaya başladı " benim babam ve Miran Bey eskiden ortaklardı. Çok yakın iki arkadaşlardı. Yaşlarına rağmen şakalaştıklarını hatta su savaşı yaptıklarını bile hatırlayabiliyorum. Sonra annem acımasızca öldürüldü. Çok değil belki 4 belkide 5 ay sonra." Ellerini yumruk yapmış ve gözlerini acı çektiğini belli eden bir şekilde sımsıkı kapatmıştı, anlatmakta zorlandığı belliydi.



HİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin