2. BÖLÜM

73 6 0
                                    

Karanlık bir odada açmıştım gözlerimi, dün olanlardan sonra bunların bir rüya olduğuna kendimi inandırıp zorla uyumuştum. Ama şu an bulunduğum yer rüyada olmadığımın kanıtıydı. Sahi ya düşündükçe farkına varmıştım bazı şeylerin, Doruk! Onun Yüzünden buradaydım. Ben arkandan geleceğim diye gülümseyerek bile bile vermişti beni bu psikopatın eline. Ama neden? Ne suçum vardı ki? Ah unuttum sanırım. Suçum tabiki yeni tanıştığım birine güvenmemdi işte. Nasıl başarmıştı ? Ona nasıl bu kadar rahat güvenebilmiştim? Hem de Anneme verdiğim onca söze, aldığım yüzlerce nasihata rağmen. 

Düşüncelerimden Oluşan bu Gölde Yanlızlık içinde ölümümü beklerken birden ışıklar açıldı. Daha ben ne olduğunun farkına varamadan üstünde oturduğum sandalye sağa doğru hareket etmeye başladı. Sandalyenin nasıl hareket edebildiğini görmek için başımı olduğu kadar ileriye götürmeye çalıştım. Amacım aşağı tarafı görmekti ama aniden duran sandalye buna izin vermek istemiyormuşçasına başımı geriye doğru savurmuştu, ve bundan dolayı başımın arka kısmını sandalyede bulunan ama arkamı dönemediğim için ne olduğunu bilmediğim sert bir cisime çarpmıştı. Sonrasında ise gıcırdayan sinir bozucu kapıyı andıran bir ses gelmeye başladı, o kadar uzun zaman alıyordu ki ne olduğunu bir türlü anlayamamışken aklıma birden tepemde bulunan küçük pencereler geldi. Hızla başımı yukarı kaldırmıştım ki, Altında Bulunduğum pencerenin açıldığını görmem Gözlerimi sımsıkı kapatmama sebep olmuştu. O pencerenin arkasında neler olduğunu bilmemek beni yeterince korkuturken, Üstüme dökülen ve içinde parçaları olan buz gibi bir su nefesimi kesmişti. 5 saniye. Tam 5 saniye için nefes alamamış sonrasında sanki maraton koşusundan çıkmışım gibi hızlı hızlı nefes alıp vermeye başlamıştım. Kendimi zorlayarak Gözlerimi açtığımda, üstümdeki kıyafetlerin sırılsıklam olduğunu gördüm. Saçlarım zaten topuzdu ama onlarında ıslandıklarına emindim, çünkü soğuğu saç diplerimden başlamak üzere beynimde hissediyordum. Sinüziti olan bir insandım ve muhtemelen bir saate kalmadan başıma ağrı girecekti. Nefeslerim yavaşça düzene girerken bir yandan delice titremeye başlamıştım.

Aklıma gelen bir düşünceyle donup kaldım ve bir süre gözlerimi kırpmadan yukarıda daha açılmamış 9 küçük pencereye baktım. Onların her birinde aynı şekilde buz gibi birer su mu vardı? Gözlerimi oradan almamı ve düşünce alemimden çıkmamı sağlayan bir kapı sesi oldu ve başımı oraya çevirdiğimde yine bana yabancı olan bir adamla karşılaştım. Bu sefer bakışlarımdaki korku gitmiş yerine makyajı hem ağlamaktan hem de ıslandığı için akmış ve kendisine acıyıp serbest bırakmalarını isteyen genç bir Kızın yalvarış dolu bakışları vardı. Adam tamamen içeriye girip kapıyı kapattı ve ellerini önünde birleştirip alay dolu bakışlarını üzerime sabitledi ve konuşmaya başladı " Üşüyor musun? Çenendeki olağan üstü titremeye bakılırsa cevabın evet Olmalı" dedikten sonra kulaklarımı çınlatan sert bir kahkaha attı. Hayır yani ben ortada gülünecek bir şey göremiyorum. Sonunda kendini toparlayıp " Sana bir mektup geldi" diyebilmişti. 'Eee' dermişçesine gözlerinin içine baktım 'devam et, mektubu oku' gibi sözler söyleyemiyorum ne yazıkki ağzım kocaman bir bantla yapıştırılmıştı, tamam yani bantlarsın anlarımda bu ne ya az daha büyüğünü bulamamışlar mı bunun şöyle tüm Yüzümü kaplayan, hayır az daha uğraşsalar burnumu falan da kapatacaklarmış. Saçma düşüncemden adamın sert sesiyle çıktım, "Öykü, ben Doruk. Bak hiç bir şeyi ben planlamadım, araba hareket edince o kadar şaşırdım ki anlatamam sana çünkü arkandan geliyorum derken aslında garajın arka tarafında bulunan battaniyeyi Alıp gelmeyi planlıyordum, ama araba birden gaza basıp gitti ne olduğunu anlayamadım. Özür dilerim şu an nerdesin? Ne yapıyorsun? Iyi misin? Bu sorular başımın etini yiyor seni düşünmekten kendimi alamıyorum. Vicdan azabı çekiyorum, o arabada birilerinin olduğunu nasıl görmem?" Blablabla, küçük aptal bir erkek" diyerek mektubu Okumayı sonlandırdı ve Kapıdan çıkarken bir Şeyler söylemeye çalıştım ama kelimeler boğuk birer sesten başka bir şeye benzemiyordu, Allah'tan ki o adam sesimi duyarak Yanıma geldi ve bandı bir anda söktü. Canımın yanmasıyla büyük bir Çığlık attım. Adamın dudakları sağ tarafa doğru gerilirken güldüğünü anlamam zor olmamıştı. "Söyle Ufaklık" dedi. Bende adamın mektubu okuduğu Sırada aklıma gelen ilk soruyu bir çırpıda sordum, "bu mektubu gönderebildiğine göre yerimi biliyor olmalı, öyleyse nerede? Neden hala beni kurtarmaya gelmedi?" Adam kulaklarımı çınlatacak gürültüde bir kahkaha daha patlattı ve sonra derin bir nefes alarak kendine geldi ve " buraya gönderdiğini nerden biliyorsun küçük zeki ufaklık? Bunların hepsi bir plandı, o çok yakın Arkadaşının güvendiği tek adam aslında bizim adamımızdı. Ne kadar Acıklı değil mi? Bu çocuk sana her gün mektup yazıyormuş(!) çok Güvenilir Arkadaşı da bir tanesini Alıp bize getirdi işte" dedi. Yine ve yine aklıma gelen soruyu hiç beklemeden sorumuştum " iyide ben daha dün geldim buraya?" Adam artık sınırlarını zorladığımı belli edercesine bir  nefes Aldı ve bana eğilip " seni bayıltmakla Görevli olan aptallar dozu fazla kaçırmış, Düne kadar 1.5 haftadır uyuyordun" Demişti ağzımı tekrardan usulca bantlarken. Daha fazla soru sormamam gerektiğini anlayıp susmuştum ama bu sumam işkencelere boyun erdiğim anlamına gelmiyordu. Adam Kapıdan çıkmadan önce sandalyeyi devirme ümidiyle son bir kez var gücümle sallanmaya başlamıştım ama sandalyeyi sabitlendiğini yerden milim kıpırdatamamıştım. Adam bu çabamı Görmüş Olmalı ki çıkmadan önce kurduğu son cümle "boşuna uğraşma, burdan kaçamazsın, en az dokuz gün daha bizimlesin" olmuştu.


HİSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin