Yumruk olan ellerinin beyazlamasından anladığım kadarıyla kendini çok fazla sıkıyordu. Sımsıkı yumduğu gözleri sanki bir göz yaşının düşmesini engellermişcesine kasılmıştı. Istersen devam edemeyebilirsin diyecektim ki, konuşmaya devam etmesiyle sustum. "O günden sonra babam bana düşman kesildi. Sanki bana bunları yaşatmak için annemin gitmesini bekliyordu. Her gün işten dönünce beni dövmeye başladı, ama yaşlılık yüzünden günden güne çöküyor daha sert vuramıyordu. Ya da ben güçleniyordum. Miran Beyin olanlardan, yani her gün beni dövdüğünden haberi yoktu. Kimsenin yoktu. Dışarıdan bakılınca, kuvvetli bir baba-oğul ilişkimiz vardı. Ama hiç bir zaman öyle olmadı. Bir gün kendimi buna benzer bir odada aynı sandalyede ellerim bağlı bir şekilde buldum. Önce bunu babamın yaptırdığını düşündün. Sonuçta artık istediği kadar acı veremiyordu bana dayaklarında. Buradan tek farkı" yumruk yaptığı sağ elini açıp yaslandığı duvarı işaret parmağıyla göstererek "Burada bir cam vardı ve babam beni izleyebilecek şekilde karşıma bağlanmıştı. O zaman bunu babamın yapmadığını anlamıştım. Her gün başımdan dökülen farklı işkencelerle uyanmaya başlamıştım. Kaynar sular, fareler, yılanlar. Bir çoğu benim fobimdi ama bunu yapanın umrunda değildi. Ben bunu yapan kadar acımasız olamadım. Benim için en büyük darbe ise asıl o zaman olmuştu. Çünkü babam bana işkence yaparlarken, bağırıp beni serbest bırakmalarını söylemek yerine gülüyordu. Bana işkence çektirdikleri zaman onun hoşuna gidiyor ve ben çığlık attıkça o kahkahalara boğuluyordu. 10 gün. Tam 10 gün devam etti bu. 10 gün boyunca bedenime yapılanlardan çok babamın tavrı yaktı canımı. 10 gün sonra, önce babamı çıkardılar sonra beni. Babam kapıda biriyle konuşuyordu. Beni daha görmemişti. Gerçi görsede bunları söylemesini engelleyeceğimi düşünmüyorum. Ben 'oğlumu değil keşke beni alsaydınız' tarzında bir şeyler söylemesini isterdim ama o "Miran 10 günlük bu süper sinema için teşekkür ederim. Beni bağlamana gerek yoktu aslında, ben bunu izlemek için sabahın köründe bile buraya gelmeye razı olabilirdim, sadece oraya bağlayarak romatizmamı azdırdın dostum" diye kahkaha atarak gitmişti." Ne yani bunları Doğukan'a benim babam olan Miran mı yapmıştı, ağzım şaşkınlıkla aralanırken Doğukan anlatmaya devam etti. "Bunları duyduktan sonra tabiki o adamın peşinden gitmeyecektim. Gitmedim, annemin tüm mirasını üstüme almaya başladım yavaş yavaş ve bunu o adam fark etmedi. Öldürmeyi çok istedim ama sonuçta babamdı, Vicdanım izin vermiyordu. Ama sonradan onun gerçek babam olmadığını bunun için bana düşman olduğunu annemlede birbirlerine kızgın ayrıldıklarını öğrendim. Hala annemi babamın öldürttüğünü düşünüyorum. Neyse, bunları öğrenince önümde bir engel kalmadı bende o adamı sessiz bir yerde öldürdüm acı çekmesini çok isterdim ama zamanım yoktu. Böylece o adamda kalan az bir miktar parada bana miras kalmış oldu." Oturduğu yerden yavaşça kalkıp yanıma doğru geldi ve ellerimi çözmeye başladı ve konuşmaya devam etti "Şu an bana kızabilirsin. Olanlarla benim ne ilgim vardı da beni kaçırdın diyebilirsin. Ama benimde senin baban ve o adam arasında geçenlerde bir alakam yoktu. Daha bilmediğin çok fazla şey var. İstersen başka zaman gelip hepsini dinleyebilirsin. Hah sanki geleceksin, kim dinlemek isterki? Neyse özgürsün ufaklık, bu arada bayağı şanslıymışşın. Ilk defa bu kadar uzun konuşuyorum. Ama sanırım olanları zorlada olsa birine anlatmak rahatlattı. Ağzın açık olduğu halde sessizce dinlediğin için teşekkür ederim" derken ayaklarımı çözmeyi bitirmişti. Çömeldiği yerden kalkarak kapıya doğru yöneldi. Ayağa kalkmakta zorlandım önce ama sonra Doğukan'ın çıkmak üzere olduğunu görünce ayağa kalkıp ayaklarıma koş emrini verdim ve çıkmadan önce Doğukan'a arkasından sarıldım. Kollarımı beline sardım ve başımı omzuna koydum. Minik ellerimi göbeğinde buluşturamamıştım. Biraz iriydi ama ellerimi göbeğinde hissettiğine eminim, çünkü olduğu yerde durmuştu. Sonra beni umursamayarak yürümeye devam etmişti. Ondan ayrılıp, "Eve gitmeliyim sanırım" demiştim ki, "Bence ortalıkta hala kimse yokken kaç" demişti. Ne yani kendisi beni kaçırmıştı, ve şimdi beni burdan kurtaran da kendisi mi oluyordu. Sağda dış Kapıya benzettiğini yere doğru koştum önce. Kapıyı ses çıkarmamasına dikkat ederek Yavaşça açtım. Şehirin ortasındaydık. Depoya benzettiğim yerden hızlı adımlarla çıkarken etrafımı kontrol ediyordum. Sonuçta kimse beni Doğukan'ın bıraktığını bilmiyordu ve kaçtığımı düşünerek geri o karanlık odaya götürebilirlerdi. Adımlarımı daha da hızlandırıp koşmaya başladım. Önümde bir taksi durağı vardı. Eve gidip parayı evden ödeyebilirdim. Durağa gidip bir taksiye ihtiyacım olduğunu söylemiştim ama adamlar takmamıştı bile. Tabi takmazlardı. Şu an sokak çocukları gibi göründüğüme eminim. 2 haftaya yakın süre önce yapılmış topuzumda şu an en az yüz telin firar ettiğini tahmin edebiliyordum. Üzerimdeki uzun beyaz elbise kirden görünmüyordu ve her yeri kırışmıştı. Zorla adamları ikna edip, evin adresini verdim ve bir nefeste taksiye bindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİS
FanfictionAdımlarına ayak uydurarak ilerledim ve garaja geldik. Kapıyı açtıktan sonra karşımıza siyah bir araba çıktı. Doruk bana gülümseyerek baktı ve "Hadi bin, ben arkadan geleceğim" dedi. Arabaya bindim ve binmem ile beraber araba hareket etmeye başladı...