1

3K 129 6
                                    

Avuç içime doldurduğum çekirdeği keyifle çitlerken bir yandan da Pınar'a laf yetiştiriyordum. "Alır mı dersin beni işe?"

"Ne bileyim kızım ben müneccim bokumu yedim," diye çıkışırken Gökhan'ın kucağındaki çekirdek tabağına uzanıyordu.

Pislik Gökhan! Parasını verdi diye çekirdeği kucağından ayırmıyordu hanzo.

"Koca Ersöz Şirketler Grubu, sana mı kaldı dengesiz."

Kabuğu Gökhan'a fırlatırken, "Kime kaldı mal," diyerek kaşlarımı çattım. "Leyla gelmiş, iş başvuruşu yapmış, kusura bakmayın sizi alamayız mı diyecekler."

Derler mi?

Olabilirdi.

Ama ben netlik severdim.

Üstündeki çekirdekleri temizledikten sonra saçlarını havalı bir hareketle savuran Gökhan'a bakıyordum ne diyecek diye. "Gel bizim şirkette çalış diyorum, istemiyorsun."

"İstemem tabi. Baba parasıyla kurulmuş şirkette çalışacak olsam gider babamın yanında çalışırım."

Pınar'ın kahkahası yüksek perdeden çıktı ve "Gidip çalışsana daha iyi," dedi mantıklı bir cümle kuruyor gibi, ardından oturduğumuz balkona göz atıp, "Rezidans balkonunda çekirdek çitliyoruz, şuna bak," diye ekledi.

Ne olmuş kardeşim rezidansta oturanlar çekirdek sevmez mi?

"Bakın güzel kardeşlerim, bu ay iş bulamazsam ayaklarım götüme vura vura İzmir'e dönmek zorunda kalacağım," dedim işin ciddiyetini göstermek istercesine.

"Anaa, gidip bizim Binnaz'a fal baktırsana."

Gökhan ve dahiyane planları! Evet, ciddiyetten anladığımız buydu.

Anamla babam, abimin peşinden İzmir'e gidince Ankara'da kalmıştım ama babam artık dönmemi istiyordu.

No, dönemezdim. Yaptığım artistlik sonucunda önce iş bulmam gerekiyordu. Ama Pınar'ın şirketi diye tutturmuştum illa. Çünkü CEO çok yakışıklıydı.

Ayrıca Pınar istese şıp diye çözerdi işimi ama böyle güzel dostluklara sahiptim bende, çözmüyordu.

Gökhan'a gözlerimi devirip Pınar'a döndüm. "Canım arkadaşım, şu gönderdiğim CV'yi patronunun görebileceği yere koysan ya sen."

"Olmaz," dedi kaşlarını kaldırıp. "İş ahlakına aykırı."

Hay senin iş ahlakına! Zaten bu aptal düşüncesi olmasa bin kere girerdim o şirkete de neyse. Ama neymiş; başvuru zamanı olmadan el altından eleman aldıramazmış. Yüz küsür kişi çalışıyor şirkette alooo! Beni mi fark edecek yakışıklı CEO.

"Patronunu tavlayıp patroniçen olduktan sonra senin şu iş ahlakını bir değerlendireceğim," dedim ve masada duran telefonunu alıp falcının numarasını kendime göndermek için rehbere girdim.

"Ne yapıyorsun be telefonumla?"

"Falcının numarasını kendime atacağım," derken Pınar'a bakmıyor, rehberde geziyordum. Bu ne kardeşim padişah fermanı gibi rehber. B harfine gelemedim bile daha.

"Whatsapp'tan gönderme, Emre mesaj atmış, okundu olmasın diye girmedim."

Anamızın karnından internetle doğmadık ne yapalım eski usul SMS atacaktım kendime. Göz ucuyla Pınar'a baktığımda Gökhan'la sohbet ettiğini gördüm ve hızlıca patronunun numarasını da kendime atmaya karar verdim. Biraz yalvarırsam işe alırdı belki.

Önce falcıyı mı göndereyim yoksa patronun numarasını mı?

Bu ne ya? CEO1, CEO2 yazıyor burada hangisi bu adam...

Ben kaldığım ikilemde gidip gelirken Pınar, ne kadar uzun sürdü diye söyleniyordu. Bir anlık panikle numaraları hızlı hızlı yazıp kendime gönderdim ve mesajı anında yok ettim Pınar'ın telefonundan.

O işi alacaktım, sonrada CEO'yu.

Üç Vakte Kadar (Yarı Texting) -TAMAMLANDI-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin