'move to the city with me, don't wanna be alone'
güneşin kaybolmadan önce gökyüzünde bıraktığı o esrarengiz mor tonlarında gezinirken hareleri, bir yandan da şarkıya eşlik ediyordu genç adam. kar fırtınası çıkacağına dair yayılan haberlerden dolayı kamu kuruluşları ve çoğu özel kuruluş tatil edilmişti. Jeno'nun çalıştığı kütüphane ise normalde 22.00 sularında kapanacakken erkene çekilmiş, yaklaşık yarım saat sonra, 19.00'da kapanacaktı. Mesai arkadaşı aynı zamanda kuzeni olan Jungkook nişanlısını ziyaret etmek için izin almış, tek çalışan jeno kalmıştı.
sabah gelen kitapları türlerine göre ayırması son bulurken sıra boy sırası yapıp yerleştirmeye gelmiş, en sevmediği bölüme şarkı sesini daha fazla yükselterek geçmişti. zira kriz geçirten bu işi düşünmek yerine adeta bağıra bağıra şarkıyı söylemek yükünü azaltıyordu.
'Your love is scaring me
No one has ever cared for me, has much '
kitapların arasına koyulan askılığı dudaklarına yaklaştırıp merdivenin üzerinde var gücüyle şarkıyı haykırıyor, kapattığı gözlerine ek salladığı kalçası ile ritimle bütünleşiyordu. yüzündeki sebepsiz tebessüm de epeyce genişlerken çenesine değin uzanan saçlarını sallayarak şarkının son bloğuna daldı, en sevdiği kısım...
şarkı sonlandığı an işittiği alkış sesiyle yukarı uzandı göz kapakları. kalçasını masaya dayamış, kızıl saçlı yabancı gülümsüyor, heyecanla onu alkışlıyordu. rezil olduğu fikri hızla zihnini ele geçirirken tökezledi genç oğlan. bedeni merdivenin dördüncü katından doğru savrulup yeri bulurken kısıkça türden bir inilti sızdı dudaklarından. halbuki tam klişelik bir andı yaşanan, başrolün ayağı kayar ve prens onu kucağında yakalar... lakin ne yazık ki hayat masallardaki kadar sevecen değildi.
"iyi misin?"
kendine doğru eğilen yabancının endişe dolu gözlerine kenetlendi hareleri. canı acıyordu lakin bundan önce odağı karşısındaki eşsiz görüntüdeydi. dolgun lakin ortalama çizilmiş vişne çürüğü dudakları, kıvrık uzun kirpikleri, alnı boyu yayılan ve neredeyse omuzlarına değin uzanan dalgalı kızıl saçları, dudağının kenarındaki gümüş piercingi ve çıkık sayılabilecek elmacık kemikleri ile adeta tabloyu andırıyordu. ressamın ömrünü adadığı ve asla bitiremediği türden bir tablo...
"dilini yuttun sanırım?"
yukarı doğru kıvrılan dudakları ile simasında oluşan gülüş çarptırdı jeno'nun kalbini. nutku tutuldu adeta. hayal dahi edemeyeceği bir güzellik ödüllendiriyordu irislerini.
"iyiyim lakin ilginizi çekeceksem berbat da hissedebilirim."
flörtöz sırıtışı çehresini ele geçirirken sözleri kızıl olana en kibarından küçük kahkahasını attırdı. halihazırda düştüğü yerden milim oynamayan gencin elini kavrayıp kalkması için kendine çekti. bu hamleyi zorlaştırmamak adına derhal kalktı jeno lakin bırakmadı avucu arasındaki pamuksu eli. kendi buz kesen tenine kıyasla sıcacıktı kızıl oğlanın eli. okşadı hafifçe ve bıraktı zira bırakmasa alev alacağına dair şüphesi yok olmaya meyillenmişti.
"kolunda sıyrık var. daha kötü bir bahane bulmadan sarmana yardım edebilirim. tahminimce kalçan da acı içindedir lakin o konuda ne tür bir yardımım dokunur, meçhul..."
aralarındaki uzaklık kızıl olanın attığı adımla azalırken elini cesurca jeno'nun kalçasında gezdirdi ve muzipçe sırıttı. anlık yükselen sıcaklık uyuşturmuştu uzun olanın bilincini lakin hafiften toparladı kendini. altta kaldığını hisseden gururu harekete geçirdi benliğini, kızıl olanın belini kavradı ve bedenini kendi bedenine yasladı.
"çok düşüncelisiniz bayım lakin ben hallederim."
jeno'nun hamlesi kızıl olanın başını döndürmüş, refleksle gözlerinin kapanmasına sebep olmuştu. sertçe yutkundu simaları mümkünmüş gibi daha da yakınlaşık jeno'nun sıcak nefesi boynunu sıyırdığında. ancak zirveye ulaşan sıcaklık aniden buz kesti. genç oğlan onu bırakmış merdivene yönelmişti, yüzünde zafer gülüşüyle...
"kütüphane on dakika içerisinde kapanacak bayım. özellikle aradığınız bir kitap varsa söyleyin stokları kontrol edeyim."
olayın şokunu hala üzerinde taşıyan kızıl silkelendi belli belirsiz. derince soluklanıp sakinleşirken başını salladı sağa sola doğru.
"özellikle aradığım bir kitap ismi yok. fantastik bir şeyler bakıyordum. "
"klasikleri okudunuz mu? the lord of the rings, narnia günlükleri, harry potter?"
"okudum elbette. farklı istiyorum."
onaylarcasına homurdanarak arkasına döndü jeno ve hemen önünde duran fantastik bölümünde göz gezdirdi. yabancı eserleri arıyordu hareleri lakin neredeyse bütün fantastik türdeki kitapları birden fazla defa okuduğundan sebep ilgisini hiçbir şey çekmedi. dudaklarını büzerek müşteriye döndü yeniden.
"çok yeni sayılmaz lakin satışa henüz çıkmamış olan 'dune' serisini okudunuz mu?"
"hayır, aslında merak ettiğim de bir seri ancak fırsatım olmadı."
memnuniyetle gülüp indi merdivenlerden. kasanın arkasına geçip çekmeceden çıkarttığı deftere bir şeyler yazdı. kızıl olan ise onu takip etmiş, kollarını kasa masasına, çenesini ise avuç içlerine yaslayıp seyretmeye koyulmuştu.
"yarın öğlen satış başlamış olacak. isminizi söylerseniz sizi not edeceğim."
"jaemin. na jaemin."
kulağına dolan isim fazla tanıdıktı, düşündü genç oğlan ve çok geçmeden anımsadıklarıyla içine dolan kahkahayı bastıramadı.
"kız kardeşim isminizi sorduğumu bilseydi muhtemelen beni boğardı. odası posterlerinizle dolu."
na jaemin... şehrin en ünlü rock gruplarından birinin baş gitaristi ve solisti. anarşist ruhların cesaretlendiricisi, gençlerin tutkuyla aşık olduğu, en arsız hayallerin baş rolü na jaemin...
parmaklarıyla yalandan alnını ovuşturup başını eğdi jaemin. jeno'nun onu bireysel olarak tanımaması istediği bir şeydi lakin poster mi? ah, bu şekilde anımsanmış olmak pek de hoş değildi nezlinde.
"umarım kardeşinin posterleri haricinde bir anlam ifade ediyorumdur?"
"ah, elbette. 'dune' serisinin ilk müşterisisiniz benim açımdan."
jeno'nun vurdumduymazlığına karşı içinde dolan göz devirme hissini bastırıp sahte tebssümü ile onayladı. pekala, henüz ilk yüz yüze sohbetleriydi. fazla beklenti onu yorardı, adımları tek tek atacaktı.
"o halde yarın teslim almaya gelirim kitapları. şimdi git-"
tam gitme hamlesi gerçekleşecekken kasanın arkasındaki televizyondan duyulan sese yöneldi iki genç. muhabir tüm ulaşım yollarının kapatıldığını, beklenen fırtınanın gerçekleşmeye başladığı sebebiyle evlerden ayrılınmaması gerektiğine dair o anonsu yapıyordu. gözleri yine buluştu iki gencin. jeno fırsat diye düşündü, bu ruhundaki kelebekleri heyecanlandırırken jaemin ise yumruğunu sıktı. bu kadar kısa sürede bile gerçek karakterini saklamakta zorlanmışken birlikte geçirecekleri yeni dakikalar jeno'yu kaybetmesi için fazlaca yeterli olabilirdi.
*****
değişik oldu sanki, bilemiyorum pek beğenmedim ben...
umarım siz sevmişsinizdir, jaemin hakkında teorileriniz nedir? gerçekten çok merak ediyorum, benimle paylaşırsanız çok memnun olurum hem benim de ufkum açılır belki bir nebze.
okuduğunuz için teşekkür ederim 🖤
bu gecenin şarkıları neler olsun🌈