kiremitle kaplı şöminede yanan ateşin aydınlattığı salon, git gide kendini gecenin huzurlu kollarına teslim etmeye hazırlanıyor, tüm varoluştan soyutlanmış, öylece duran iki genci baş başa bırakabilmeyi arzuluyordu. zira onlara şahitlik eden her bir varlık kalabalık oluşturdukları hakkında yaptıkları yargılamada karara varmış, iddianamede jeno ve jaemin'in ruhlarını yakıp kavuran ateşe rağmen hala neden hareketsiz kaldıklarının sonucu olarak utanç işlenmişti. belki sehpanın üzerindeki bitik şarap şişesindendi çekinceleri, belki de duvarda kulak tırmalamaya ant içmiş saatin akreple yelkovanına karşı anlamsız utanmalarıydı. çöldeydi bedenleri, kurumuş, adeta yanıyordu. tüm uzuvlarını rahatlatacak olan o buz gibi su hemen yanı başlarındaydı, üstelik katiyen yalancı bir serap da değildi. lakin ikisi de tek adım dahi atmıyor, jeno omzuma yaslı kızıl saçların kokusunu solumakla yetinirken jaemin ise birbirine kenetli parmaklarını incelemekle kalıyordu.
tek tek tüm boğumlarını, her bir damar çapını, hangi çizgilerin uzun hangilerinin kısa olduğunu ezberlemişti artık genç oğlan. lakin artık parmaklarında değil, bedeninde hissetmek istiyordu jeno'nun ellerini. yine de bu sefer adım atmak konusunda geride durmayı tercih etti. sevdiği adamın onu baştan çıkarmasını istiyordu, şayet ikisinin de arzusu ortaksa?..
boşta kalan elini jaemin'in sırtında gezdirmek istedi jeno lakin sertçe bastırmış olacak ki işittiği inilti benzeri sesle irkildi. sorun yokmuş gibi anında tebessüm eden kızıl oğlana karşı sağ kaşı havalanırken hafifçe önüne itiledi. tanrı aşkına, nasıl hala bir şey yapmayı akıl edememişti gencin yaralarına?..
ayaklanıp halihazırda oturan ve meraklı harelerini üzerinde gezdiren gencin bileğini kavradı ve onu banyoya kadar peşinde sürükledi. kapattığı klozet kapağına oturmasını sağlarken ilaçların bulunduğu yeri tahminle birlikte aramaya başladı. Kızıl oğlanın yönlendirmesine gerek kalmadan çekmecede buldu aradıklarını.
jaemin oturduğu klozetin üstünde sessizce beklerken eline bandaj ve krem alan jeno hızlı lakin dikkatli olmaya özen göstererek sardı birer birer jaemin'in yaralarını. bandajların üstünü de ufak tefek buselerle süslerken gözlerinden akan yaşa anlam veremedi başta kızıl saçlı genç fakat Jeno'nun rahatlatıcı gülümsemesi onu bambaşka alemlere sürüklemeyi başarmıştı bile.
bakışları buluştuğunda ikisinin de bedeni titredi aşkla, jeno yeniden kucağına alırken sevdiği adamı yolculuklarının son durağı yatak odası olmuş, kızıl saçlı gencin sırtı yumuşak yatakla buluşmuştu. tüy kadar kırılgandı sanki na jaemin, lee jeno dokunmaya kıyamıyormuşçasına okşadı yanağını ve dudaklarına bastırdı kendi yumuşaklıklarını, temasları ruhlarını yakarken nefes almak geçmiyordu ikisinin de aklından. öyle bir ateş yanıyordu ki kalplerinde, oksijene ne hacet, lee jeno bulmuş nefesini na jaemin'de.
lakin kabul etmedi ciğerleri aşk nefesini, oksijene ihtiyaç duyduklarında hüzünlü ayrıldılar birbirlerinden. jaemin nefes nefese üzerindeki gence bakarken jeno nefesini kızıl saçlı sevdiğinin boynunda aldı. öptü, kokladı ve hayat buldu. jaemin'in her şeyi jeno'ya sonsuz huzuru bahşederken dayanamadı jaemin. jeno'nun tişörtünü üzerinden çıkarmaya çalıştı, yardımcı oldu jeno da uğraşıp duran gence. sonunda başardıklarında hayat öpücüğünden bir kez daha aldı jeno, yaşamını yeniden jaemin'in dudaklarında buldu.
uzun öpüşmeleri sonrası jeno ıslak bir yol çizdi jaemin'in çenesinden başlayıp göğsüne doğru. kızarmış ve dikleşen tepeciklerde oyalandı biraz, karnına doğru inerken elleri yavaştan kızıl saçlı gencin fermuarını bulmuştu bile. kısa bir uğraş sonrası pantolonu da yeri boylayan jaemin bacaklarına değen soğuk havayla titrerken jeno'nun beline sardı kendini. böylece alt tarafları birleşmiş, boğazdan bir hırıltı bırakmıştı jeno.