Kaybettiği imanı tekrar bulan ve yaşama tekrar dönen adamın gerçek hayat hikayeleri ni okuyacaksınız, ibretlik hikayemizde bir yanlışa düşen genç bir adamın hüzünlü hayatı ve yaşanmış gerçek hikayesi sizleri duygulandıracak.
Uzun süredir içimdeki fırtınanın uğultusu beynimi tırmalıyor, kafamdaki soru işaretleri bir türlü cevabını bulamıyor ve korku veriyordu. Aklım kilitlenmişti. Yeni ve kesin bir çözüme ihtiyacım vardı. Beyin çarklarım, sanki pas tutmuş gibi hantallaşmıştı. Çıkıp dolaşmaya karar verdim. Belki dışarıda biraz dolaşırsam, bu mânâsız hayata bir son vermenin kestirme ve temiz(!) bir yolunu bulabilirdim.
Şahsiyeti olmayan insan, benim gibi olsa gerekti. Düşüncelerim küf bağlamış, fikirlerim çöp yığını. Öyle olmasaydı, düşüncelerimin bana bir faydası olurdu. Yalnızca arzularının, zevklerinin, şehvetinin peşinde koşan hedonist, düşünen bir hayvandım ben. Darwin inancımı, Freud ahlâkımı, Marx şefkat ve merhametimi, Nietzsche kendime olan saygımı benden söküp almıştı. Bunların yerine anafordan başka bir şey gelmemişti. Öyle olmasaydı çaresizce kendi içimde bunca debelenir miydim? Kendimi bunlarla inşa edeyim derken, meğer imha etmişim. Her biri aslında birer asır zede olan himmete muhtaç bu adamlar ruhuma ayrı bir deli gömleği geçirerek, kolumu kanadımı kıpırdatamaz hâle getirmişler meğer.
Yok yok, asıl suçlu bendim. Bunlara ben inandım. İnanmayabilirdim. Şimdi şahsiyeti olmayan bu ruhun bedenini de ortadan kaldırmaktan başka çare gözükmüyordu. Bunu taşımak, acıya hamallık yapmaktan başka neydi ki? Evet, daha fazla uzatmanın bir mânâsı yoktu. Bir an evvel eve varıp bu acıya bir son vermeliydim. Sonunda kararımı verdim. Tabancayı kafama dayayacak ve intihar edecektim. Bu kadar..
Yağmurun dinip gökyüzünün açtığını neden sonra fark ettim. Akşamın kızıllığı etrafı sararken, kırlangıçlar son turlarını yapıyordu. Çarşı-pazarın telâşına direnen, fırtınalı iç dünyamın kapısına garipsediğim şekilde dokunan bir ezan sesi şehrin atmosferinde yankılandı. Bunları sonra daha bir derinden fark edecektim. Sanki ezanı ilk defa duyuyordum. Bir kitapçının önünde durdum. Sıkıntılarımın ilâcı din olabilir miydi? Çocukluğumda namaz esnasında güldüğüm için okkalı iki tokat yediğim teravih namazını hatırladım. O günden sonra bir daha da gitmemiştim camiye. Neler de düşünüyordum! Din, benim sıkıntıma nasıl çare olabilirdi? Yola devam edecektim ki, vitrindeki yeşil kaplı kitaba takıldı gözlerim: Kur'ân-ı Kerîm.
Bir müddet öylece kalakaldım. Acaba din konusunda temelsiz bir ön yargıya mı sahiptim. Dine neden hep onların baktığı pencereden bakıyordum ki? Bu kitap ne diyordu acaba? Ya derde derman şeyler söylüyorsa?
Bir anda kitapçıdan içeri daldım. Akşam telâşının bir parçası oluverdim ben de. Vitrindeki yeşil kitabı işaret ettim. Önüme uzatılan orta boy Kur'ân'a dokundum. Yıllardır kapalı duran gizemli bir hazinenin kapısını aralar gibi Kitab'ı araladım. Türkçe açıklamalıydı. Gözlerime dokunan ilk âyeti okudum: "Kim Rahman'ın hikmetlerle dolu ders alarak gönderdiği Kur'ân'ı göz ardı ederse, biz ona bir şeytan gönderip saldırtırız, artık o ona arkadaş olur. Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar; ama onlar hâlâ doğru yolda olduklarını zannederler." (Zuhruf, 36-37) Bir anda içimde tuhaf bir ürperti hissettim ve Kitab'ı hızla kapattım. Kitapçı tuhaf tuhaf baktı. "Bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar." kelâmı, göle atılan bir taşın halkaları gibi içimde dalgalanmaya başlamıştı.
Fikir mimarlarıma kayıtsız şartsız inandığım için yıllarca yaklaşma gereği duymamıştım Kur'ân'a. Her ne kadar sıkıntılarıma bir çözüm üretememişlerse de, bu konuda doğru söylüyor olabilirlerdi. Ne mâlûmdu beşer sözü olmadığı? İçimdeki merakın kabarmasına engel olamadım, yeniden açtım Kitab'ı: "Hayır hayır! Kur'ân onların iddia ettikleri gibi beşer sözü değildir." (Burûc, 21)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Hikayeler
Hayran KurguHikayeleri internetten okuduğum kitaplardan araştırıp buldum eğlence ders verme ve güzel vakit geçirme amaçlı yazılmıştır‼️ Hiç bir hikaye bana ait değildir hepsi alıntı olarak yazılmıştır amacı ders vermek eğlence ve güzel vakit geçirme başka bir...