Bölüm 15 COFFEE BAR

263 23 0
                                    

Multimedya:Spencer ve Hanna

Andrew'den gelen mesajı açtım.

"Benim sayemde kurtuldun. Bedelini ödemen gerekecek. Saat 3'te Coffee Bar'da ol. Güzel giyin."

Titreyen ellerimle cevap yazdım.

"Peki."

Başka ne yapabilirim ki? Kabullenmekten başka çare mi var? Eğer ona meydan okusam kötü şeyler olur. O güçlü ve her istediğini eninde sonunda elde edecek biri.

"Hanna ne oldu?"

"Ne olmuş Spencer?"

"Yüzünden düşen bin parça. Hadi anlatsana ne oldu?"

"Boşver. Bu arada senden bir şey rica edebilir miyim?"

Olumlu anlamda kafa salladığını görünce "Beni saat 3'e doğru Coffee Bar'a bırakabilir misin?" diye sordum.

"Tabii neden olmasın? Fakat oraya gitmeden önce 2 kez düşünsen iyi edersin."

"Neden? "

"Orası Londra'nın en belalı yeridir de ondan."

Yutkundum.

"Kahve içip geleceğim. Ne var ki bunda?"

"Kahve yok orada. Uyuşturucu, alkol,sigara,esrar... bildiğin ne kötü şey varsa orada mevcut."

"Orası nasıl Coffee Bar ya?!"

"Adına uygun bir yer değil. Yani Coffee Bar diye kahve satmıyorlar."

"Spencer, sen nereden biliyorsun?"

"Ben mi? Şeyy biliyorum işte. Sen neden oraya gidiyorsun ki?"

"Bir arkadaşla buluşacağız."

"Galiba arkadaşın oranın nasıl bir yer olduğunu bilmiyor. Bence ona söyle."

"Biliyor. Yani biliyordur herhalde. Beni götürür müsün?"

"Hayır Hanna oraya gitmiyorsun. Orası çok tehlikeli."

"Peki Spencer kendim giderim."

"Ben senin için demiştim. Ama yinede sen bilirsin. Götürürüm."

"Teşekkürler canım."

"Ama yinede dikkatli ol."

"Tamam sen merak etme."

"Caleb'ten ne haber?"

"Bilmiyorum. Onunla henüz görüşemedim. Onu en son gördüğümde ben hapishaneye gidiyordum. Caleb da polis arabasının arkasından koşuyordu."

"Salı günü bir yerlere gidecektiniz. Ee ne oldu planınıza?"

"Pazartesi Hawaii'ye falan gittik. Ertesi günde ben oradan ayrılmıştım zaten. Londra'ya döndüm."

"Neden?"

"Uzun hikaye" dedim ve derin bir iç çektim.

"Salı gününü büyük bir heyecanla beklemiştim. Fakat o günün hapise gireceğim gün olacağını bilemezdim."

Spencer gülümsedi.

"Yoksa Coffee Bar'da Caleb ile mi buluşacaksınız? "

Büyük bir kahkaha attım.

"Hayır. Keşke öyle olsa."

"Peki ya kim?"

"Boşver. Aa baksana saat bir buçuk olmuş."

O sırada Veronica Teyze'nin sesini duydum.

"Hadi kızlar eve gidelim. Benim buradaki işlerim bitti."

Spencer annesine seslendi.

"Tamam anne geliyoruz."

Otoparka gittiğimizde Veronica Teyze'nin yanına gittim.

"Teşekkür ederim." dedim usulca.

"Ne demek canım."

O sırada benim ağlama seslerimi duymuş olacak ki bana döndü ve konuşmaya başladı.

"Ne oldu kızım? İyi misin?"

Veronica Teyze yanıma yaklaştı ve bana usulca sarıldı.

Ben de bir yandan hıçkırıyor bir yandan konuşmaya çalışıyordum.

"Bana evimizi açacağınız ve bu yanlız zamanında benim yanımda olacağınız için teşekkür ederim."

"Tabii ki senin yanında olacağız sen merak etme tatlım. Annen kadar olmasada.."

Annemi hatırladıkça ağlamam daha çok arttı.

"Hadi artık arabaya binelim. Spencer arkadaşının yanında ol."

"Elbette anne. Hadi gel Hanna."

Arabaya bindik.

Hiç konuşmadan geçen yolculuktan sonra nihayet Spencer lara geldik.
Evlerimiz yakın olduğu için birtakım gerekli eşyalarımı onların evine yerleştirdim. Benim için bir oda bile hazırlamışlardı.

Aynada kendime baktım. Siyah diz kapaklarıma kadar uzanan bir elbise ve üzerine de mavi bir ceket giymiştim.

Spencer yanıma geldi.

"Hazır mısın?"

"Evet."

"Güzel. Annemden arabayı da aldım. Artık gidebiliriz."

......

Coffee Bar'ın bulunduğu caddeye vardık.

"Teşekkür ederim Spencer."

"Önemli değil. İşin bitmeden yarım saat sonra beni ara. Seni almaya gelirim."

"Tamam hoşçakal."

"Görüşmek üzere."

Barın merdivenlerini çıktım ve girişe geldim.

İki tane güvenlik görevlisi vardı. Bana tuhaf bir şekilde baktılar.

Tam içeri girecektim ki bana engel oldular.

"Davetiyeniz var mı? Bugün barda özel bir gün ve davetiyesi olmayanları alımıyoruz. "

"Benim davetiyem yok."

"Kusura bakmayın ama sizi almayız."

O sırada kapı açıldı ve Andrew görevlilere döndü.

"Kendisi benim misafirim. Bir sakıncası mı var?"

"Hayır tabii ki de bir sakınca yok. Sizin misafiri olduğunu bilmiyorduk. Özür dileriz."

"Ama artık biliyorsunuz."

"Buyrun." dediler ve bende Andrew'e yöneldim.

"Hoşgeldin." dedi ve koluma girdi.

"Hoşbulduk."

Kolundan ayrılmaya çalışsam da bunu başaramadım.

Otomatik kapıdan içeri girdiğimizde yoğun sigara kokuları sebebiyle öksürmeye başladım.

O sırada Andrew yanağımdan öptü.

"Buraya alışman gerekecek."

Kolumu tutmasına ve beni öpmesinden hiç hoşlanmadım.

O sırada masada oturan kişiyi görünce kalbim hızla atmaya başladı.

Hayır senin burada olmaman gerekiyordu!

NOT: Kitapta çeşitli düzenlemeler yaptım ve kelime hatalarını düzelttim. Bu yüzden yeni bölüm biraz geç oldu. Umarım beğenirsiniz.

Unutulmaz Kalpler (Pretty Little Liars)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin