semetary

99 12 23
                                    

Genç adam nefes nefese telefonuna gelen konumun gösterdiği yerde durdu. 

Demir parmaklıklı kapıyı açıp irili ufaklı beyaz mermerlerin arasında yürümeye başladı. Hava yeni yeni kararmaya başlamıştı.

Bu kocaman mermer çöplüğünde nereye gideceğini ve aradığını nerede bulacağını bilmiyordu. Ama eğer içgüdülerini dinlerse onu bulabileceğini hissetmişti.

Onunla tanıştığı günden beri içinde onunla ilgili tahminler yürüten bir taraf vardı ve her zaman haklı çıkıyordu.

Kısaca söylemek gerekirse O'nu hissedebiliyordu.

Gözlerini kapatıp kısa bir süre dikildi ve sonra gözlerini tekrar açtı. 

Diğer köşeye gitmesi gerektiğini hissetmişti.

Bir şey bildiğinden değildi bu...

Sadece öyle olması gerektiğini hissediyordu.

Hızlı ve sessiz olmaya çalışarak mermerlerin arasında ilerlemeye başladı. Bir süre yürüdükten sonra uzaktan seçebildiği kocaman ağacın altındaki tek mezar taşını gördü.

Ve mezar taşının yanında arkası dönük siyahlar içindeki küçük bembeyaz bedeni...

Zihninin gerisinden beyaz bedeni bir çatıda bu şekilde karanlığın içinde otururken gösteren bir görüntü geçti.

Dejavu olmuş gibi hissetti o an. Kafasını iki yana salladı sanki bu düşünce anında silinip gidebilirmiş gibi.

Ama beyaz bedeni ilk gördüğü andan beri o çatının hayali zihninin bir köşesinde sürekli dönüyordu.

O'na bir zarar gelmemiş olduğunu bilmek içini rahatlatmıştı. Derince bir nefes aldı.

Bu mermer çöplüğünün arasında ses çıkarmamaya özen göstererek uzaktan gördüğü bedene iyice yaklaştı. 

Birkaç saniyeliğine duraksayarak mezar taşında yazan ismi okudu. Şimdi her şey açıklığa kavuşmuştu.

"Gelmemen gerekiyordu Kook. Geri dön."

Beyaz bedenden duyduğu sesin soğukluğuyla tüm vücudunun buza kestiğini hissetti.

Buna rağmen birkaç adım daha yaklaşıp beyaz bedenin yanına oturdu ve kolunu omuzuna dolayarak kendine çekti. 

"Kook gelmemeliydi bu yüzden ben geldim."

Beyaz beden kulaklarına ulaşan ses ve burnuna dolan kokunun sahibinin farkına vardığı zaman daha çok ağlamak istedi.

"Sen... Nasıl geldin?" 

"Sana ulaşamayınca diğerlerine sordum."

"Gelmeyeceğimi söylemeliydim üzgünüm."

"Üzgün olmana gerek yok. Senin için önemli sanırım."

Beyaz beden boğazına oturan yumru ile konuştu.

"Annem..." bir süre duraksadıktan sonra tekrar konuştu.

"Annemin doğum günüydü bugün. Aynı zamanda da öldüğü gün."

Beyaz bedenin sahibi burnunu çekti. Diğeri eliyle beyaz bedenin sırtını sıvazladı ve sakinleştirici bir sesle konuştu.

"Anlatmak zorunda değilsin. Senden bir şey anlatmanı istediğim için gelmedim." 

Sözlerinin yanlış anlaşılabileceğini düşünüp alelacele ekledi.

"İstersen anlatabilirsin. İstersen susup saatlerce oturabiliriz."

Beyaz beden ağlamaktan çatallaşan sesiyle yanıtladı.

"Anlatmak istiyorum. Annemi ne kadar özlediğimi artık anlatmak istiyorum."

Kendini ağlamamak için tutmaya çalışırken dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçtı. Diğeri bunu fark ettiğinde bir elini saçlarına attı ve okşamaya başladı.

"Ağlamak ayıp değil. İstediğin gibi ağlayabilirsin ve ben seni asla yargılamam."

Beyaz bedenin sahibinin gözlerinde biriktirdiği yaşlar teker teker dökülmeye başlarken diğeri saçlarını okşamaya devam etti.

Beyaz beden annesini ne kadar özlediğini anlattı diğerine. 

İlk defa birisinin yanında kendini saklama gereği duymadan ağladı.

Hoş, beyaz beden şimdiye kadar sadece diğerinin hayaline rahatça ağlamıştı ve anlatmıştı her şeyi.

Diğeri asla yadırgamadan beyaz bedene güven vermek istercesine saçlarını okşadı.

Farkına varmadan saatlerce birbirlerine sarılı durdular mermer çöplüğünün en kuytusundaki ağacın altında.

Bu defa ekranın arkasındaki fotoğrafların hayaliyle değil ona gerçekten sarılıp kokusunu içine çekerek dökmüştü içini beyaz beden.

Hoseok, Yoongi'yi bu defa varlığıyla avutmuştu.

+++++++

yazarken cok gerildim ve sonunu baglayamadim

aglamaya gidiyorum 

optum

Wish You [Yarı Texting][Sope]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin