37

234 18 7
                                    

Bu bölümde jimin'in aşk hayatından bahsedeceğim ona göre arklar.

Jimin tombul ve minik ayaklarını yere vura vura aşağıya koşturdu. Geçen babasından sözü aldığı için parka gideceklerdi. Çok heyecanlıydı nedenini bilmiyordu ama bir an önce gitmek istiyordu parka. Kuzeni Jungoo olmayacaktı tek başına nasıl oynayacaktı bilmiyordu. Biraz sıkılırdı ama bir şekilde bulurdu yolunu. Sonuçta yaşı daha küçük olduğundan herşeyi daha yeni keşfediyordu.

Merdivenlerden ne kadar heyecanlı olsada yavaş yavaş indi. Sonuçta düşebilir ve yaralanabilirdi ki o bunu istemiyordu. Çünkü parka gideceklerdi. Merdivenlerden indikten sonra mavi tulumu ile koştura koştura Namjoon babasının bacağına yapıştı.

"Babacım! Gelmişsin!"

Namjoon oğlunun saçlarını okşayıp sahte bir üzgünlükle konuştu.

"Geldim ama oğlumu göremeyince üzüldüm ve kırıldım"

Dudaklarını büzmüştü Namjoon. Jiminde bir anda telaşlanmıştı.

"Çok özür dilerim babacığım senin geldiğini duymamıştım lütfen bana küsme.."

Namjoon kıkırdayıp oğlunu kucağına aldı.

"Şaka yaptım Jiminim!"

Jimin babasının şaka yaptığını anlayınca rahatlamıştı. Ve hemen babasının boynuna atlamıştı.

"Çok sevindim babacığım! Çünkü Namjoonie babamı çok özledim!"

Namjoon tekrardan kıkırdayıp oğlunun yanağına sulu bir öpücük bırakmıştı. Ve ardından omzuna alıp mutfağa doğru adımladı. Omzundaki oğlu ile koşuştura koşuştura mutfağa girmiştiler.

"Hey! koşuşturmayın!"

Diye kızmıştı Seokjin. Kaşlarını çatıp Namjoon'a bakmıştı. Çünkü küçük masum oğlunun bir suçu yoktu. Böyle şeylerin Namjoon'un başının altından çıktığını biliyordu. Seokjin Namjoon'a gözleriyle sofraya geçmesini söyledi. Namjoonda çapkın bir bakışla oğlunu mama sandaleyesine oturtup Seokjin'in karşısına oturdu.

"Babacım bunlar çok güzel gözüküyor!"

Diyerek heyecanla şakımıştı. Seokjin ise onun bu hâline gülümsedi.

"Afiyet olsun miniğim"

Jimin parlayan gözleri ile Seokjin'e bakıp, mama sandalyesinin izin verdiği kadar yanağından öptü. Seokjin kıkırdayıp oğlunun yanağından öptü.
Namjoon üzüntüyle konuştu.

"Ama ben.."

Jimin babasının hüzünlü bakışlarını görünce onunda yanağından öptü ve kahvaltılarına döndüler. Yine neşeli ve mutlu bir gündü onlar için min ailesini geçersek..

-

Jungkook güne yine huzursuz uyanmıştı. Şu zamanlar Hiç neşeli ve mutlu uyanmıyordu yatağından. Kafasını kaldırdığı gibi yastığa geri koydu. Gene o kasvetli sabah sofrasına oturmak istemiyordu. Yaşı küçük olmasına rağmen babalarının eskisi gibi olmadıklarını anlayabiliyordu. Bunu onlar yapmıştı kendisine. Her şeyi erken yaşta kavrayabilmesinin sebebi onlardı. İçine kapanık biri olmasını, eskisi gibi mutlu olmaması, derslerine odaklanamamasının sebebi onlardi. Ve hiç bir zaman anlamayacaklardı galiba.

-

Jimin koşa koşa parka yürüdü. Çok heyecanlıydı. Sanki hiç parka gitmemiş gibi heyecanlıydı. Babası ne kadar koşma desede jimin koşa koşa parka girmişti. İlk başta heyecanlı olsada parkta tek başına ne yapacağını bilememişti. Jungoo kuzeni olsaydı en azından onla kumdan kale yapardı. Oflayıp salıncağa oturdu. Ellerini yanaklarına koyup yeri izledi. Jimin birden havalanmasıyla irkildi. Arkasını döndüğünde kendinden bir iki yaş büyük olan siyah gür saçlı bir çocuğun onu salladığını gördü.
Jimin küçük dilini yutmuştu. Normalde kimse onun ile oynamak istemezdi.

|𝐒𝐨𝐩𝐮'𝐮𝐧 𝐨𝐠𝐥𝐮 𝐉𝐮𝐧𝐠𝐤𝐨𝐨𝐤❀|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin