3.Bölüm

143 93 29
                                    

Hellööö! Bu bölümü çok ani atıyorum ve hemen gidiyorumm.
_sew4ll senin için atıyorum bakk. Oy vermeyi, yorum yapmayı unutmayınn.🤍

🌺🌺🌺

Sahne benim. Sahne bizim. Oyunumuzu oynayacaktık. Oyun sonunda ya herkesten alkış toplayacaktık, ya da alaylı bakışlar görecektik. Oyun sonunda ya özgürlüğümüze kavuşacaktık, ya da demir parmaklıklar ardına kapanacaktık. İkisi de bizim elimizdeydi. Bizim elimizde. Geleceğimizi biz belirleyecektik. Rolünü yap, özgürlüğe kavuş. Doğruları söyle, hayatını karart. Senin elinde. Dürüstsen, gerçekten dürüstsen karart hayatını. Ama iyi bir yalancı ve kötüysen kavuş özgürlüğe. Şimdi, sorgu masasında karşımda 3 tane polis memuru. Geleceğim şuan da belirlenecekti. Ben belirleyecektim. Dürüst müyüm? doğruları söyleyecek ve hayatımı karartacak mıyım? Sanmıyorum. Yalancı mıyım? özgürlük istiyor muyum? Elbette. Belki yalancıyım, kötüyüm, iğrencim. Umurumda değil. Özgürlüğüme kavuşacak, eski hayatıma devam edeceğim. Ve geri de kalan hayatımı mahvedenleri olması gereken yerlere göndereceğim. Sonucu tekrardan buraya gelmek olsa bile.

"Sana 2. defa soruyorum. Bahar Yılmaz'ı sen mi öldürdün? Dün gece neredeydin?"

Gözüm dalmış gibi yapıyordum. Şoka girmiştim. Çünkü en yakın arkadaşım ölü bulunmuştu. Gözümden bir kaç damla yaş aktı. Gözlerimi karşımdaki bana sürekli sorular soran ama cevap alamayan sorgu memuruna çevirdim. Ağlamaya başladım. Role girmiştim. Bu güzeldi.

"Bahar..." diye fısıldadım. "Ba-bahar ölmüş olamaz. Bana onun ölmediğini söyleyin!" diyerek bağırdım.

Karşımdaki kadın polis dilini damağına vurarak güldü. "Ekim Şimşek, Bahar Yılmaz öldü. Dün gece ölü bulundu. Uçurumda. Ve bir cinayete kurban gittiğini düşünüyoruz. Cinayetin baş şüphelileri ise Ekim Şimşek ve Alper Keskin. Yani sen ve kardeşin gibi olan çocuk."

Kaşlarımı çattım ve hıçkırdım. "Siz ne saçmalıyorsunuz!? Ben arkadaşıma böyle bir şeyi nasıl yaparım! Aklınız alıyor mu sizin!? Beni böyle bir şey ile suçlayamazsınız! Haddinizi bilin!"

Karşımdaki polis kahkaha attı. "Sevgilin ile Bahar'ın seni aldattıklarını öğreniyorsun. Mekanı birbirine katıp Mert'i de Bahar'ı da darp ediyorsun. Daha sonra Alper ile mekandan çıkıyorsun. Yüksek hızla kameralara yakalanıyorsun ve kırmızı ışıkta geçtiğin için ceza alıyorsun. Kamera kaydında alkol aldığın görülüyor. Daha sonra hastanede sakinleştirici serumlar alıyorsun. Elin, dizin yaralı. 2 gün sonra gece geç saatlerde evinden çıkıyor Alper'in evine gidiyorsun. Ve bom! O gecenin sabahında Bahar Yılmaz ölü bulunuyor. Şimdi, neden sizi şüpheli bulduğumuzu anlamışsındır diye düşünüyorum. Evet, Ekim Şimşek, gece saat 03.00 sularında neden evinden çıkıp Alper Keskin'in evine gittin? O gece ne oldu? Bahar Yılmaz'ı siz mi öldürdünüz?"

Göz yaşlarımı sildim ve arkama yaslandım. Karşımda ki polis diğer iki erkek memura eliyle işaret etti ve dışarı çıktılar. "Evet Ekim, gerçekleri anlatmanı bekliyorum."

Boğazımdan bir hıçkırık çıktı. "Ben, Bahar'a hiçbir şey yapmadım. Evet, ona çok sinirlendim, nefret ettim. Ama onu öldürecek kadar etmedim. O benim çocukluğum. Ona bunu nasıl yapabilirim? Beni anlıyor musun?" Kafamı salladım. "Anlamıyorsun. O bana ihanet etti. Bende onu acımaz öldürdüm. Böyle düşünüyorsun değil mi?" Polis gözünü kırpmadan bana bakıyordu. "Evet öyle düşünüyorsun. Ama yemin ederim ben yapmadım. Bahar benim ablamdı, kardeşimdi, kimsemdi. Ben ona böyle bir şeyi nasıl yaparım? Ben yapmadım. Ama ona bunu yapanı bulacağım ve mahvedeceğim onu!"

Polisin telefonu çaldı. Ellerini masadan çekti ve telefonunu açtı. "Nasıl? Peki geliyorum." diyerek telefonu kapattı ve gözlerini bana dikti.

"Olmayan birini aramana gerek yok. Bahar Yılmaz intihar etmiş. Başın sağ olsun. Serbestsin." dedi ve odadan çıktı.

UÇURUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin