Taehyung kardeşlerine ayarladığı ufak patenleri bağlarken Jungkook'un çıkışa doğru gittiğini gördü. İşini hızla halledip montunu üzerine geçirdi. "Chaeyoung'u üzmek yok! Ben çok sürmeden burada olacağım." Çocuklar ayarlanmış olsa bile hala büyük gelen patenleri salladılar. "Tamam." Diyince ikisi de Taehyung onların başını öpüp Chaeyoung'a işaret verdi. Chaeyoung gelip çocukları buzun üzerine ellerinden tutarak dikkatle çekti,
bıraksa ikisi de düşecekti. Taehyung onları bu işin birazını öğrenmek amacıyla Chaeyoung'a bırakmaya karar vermişti. Jungkook'a aldığı pamuk şekeri de alıp aceleyle dışarı çıktı.Evet, onu takip edecekti. Bu ne kadar etik olmasa da bugün Jungkook'a birinin vurduğunu düşündükçe içine sıkıntılar çöküyordu. O adam olduğundan neredeyse emindi ve iyiki konuşmamışım diye şükrediyordu. Hafif zıplar gibi seri adımlarla yürüyen kıvırcığı sokağın sonunda görünce adımlarını artırıp ona biraz yetişmeye uğraştı. Nereye gidecek diye merakından çatlayacaktı. Sokağın köşesini döndüğünde Jungkook'un yaklaşık on adım önünde yürüyen adamı gördü. Bu adamdan tiksinmeye başlamıştı, bir pislik vardı ve ne olduğunu çözemese de o bakışları unutamıyordu. Kesinlikle bir parmağı vardı.
Buz gibi havada montu olmasına rağmen donuyordu, Jungkook'un sökük ceketine sımsıkı sarılması içini yakıyordu. Kendisi bile üşüyorsa Jungkook büsbütün donmuş olmalıydı. O zaman zıplayarak yürümesinin sebebinin ısınmaya çalışmak olduğunu düşündü Taehyung. Sonra ellerindeki patenleri bağcıklarından tutup avuçlarına nefesini üfleyen oğlanı görünce emin oldu. Yeşil gözlü kıvırcık ısınmaya çalışıyordu ancak Taehyung ne zaman montunu vermeyi teklif etse reddediyordu. Bedeninin hassaslığını anlamak için dokunmasına gerek yoktu Taehyung'un. Jungkook asildi, zarifti ve dokunsa incinecek gibiydi. Birileri ona dokunmaktan ötesini yapmıştı değil mi? Birileri ona vurmuştu. Jungkook'unsa tek derdi o an Taehyung'u bilmediği bir şeyden kurtarmak olmuştu.
Derin bir nefes alıp kaldırıma çıkarak onları takip etmeye devam etti. Aralarında otuz, kırk adımlık bir mesafe vardı. Şehrin içine değil aksine en bilinmedik sokaklarına gidiyorlardı. Taehyung yerlerdeki bir sürü ambalaj atığından, çamurdan ve hayvan dışkılarından iğrenmişti.
Yine de pes etmeyerek yola devam etti. Toprak bir araziye girdiklerinde yerlerin ıslak oluşuna küfretti. Çamura bata çıka yürüyordu resmen. Etraf bir sürü üç, beş katlı evlerle doluydu. Aralarında çekilmiş çamaşır ipleri vardı, binaları çatlaktı ve o kirin altında renkleri önceden beyaz olmalıydı. Hala yolda ilerlerken hemen sağ tarafmda bir kapı
açıldı, Taehyung Jungkook'un ve o adamın bakma ihtimaline karşın diğer yanında kalan çöp konteynırının yanına çömeldi. Dışarı çıkan çöp poşetinden aşağı damlayan igrenç suya değmemek için çaba sarfetti. Burası ne biçim bir yerdi böyle?"Eeh! Yettin artık! Siktir git!"
Taehyung kafasını kaldırıp sesin geldiği yere baktı. Açılan kapıdan dışarıya sarı saçlı bir kadın itilmişti. Kadının üzerinde sadece iç çamaşırları vardı, saç dipleri siyahtı ve sarı boya akmıştı. Büyük çirkin küpeleri, yüzünün her yanına dağılmış makyajıyla kapıda dikiliyordu. İçeriden bir adam sadece siyah iç çamaşırıyla çıktı. Saçları dağılmıştı, elinde kıyafet yığını taşıyordu. Yığını kadının üzerine fırlattı, umursamaz gibi duran kadın bir kısmını zorlukla yakalayabildi havada. "Ne çekilmez şeymişsin! Siktir git! Pis fahişe!"Kadın o ana kadar sessiz dursa da sakinlikle konuştu. "Paramı ver." Adam çılgına dönmüş gibi bağırdı. "Ne parası lan! Senin de sahibinin de amına koyayım! Siktir git!" Kadın sakinliğini bozup aynı adam gibi bağırmaya başladı ama adam kapıyı çoktan çarparak kapatmıştı. "SENİ SiKiK HERİF!" Kıyafetleri yere atıp kapıyı yumrukladı. "SENİ OROSPU ÇOCUĞU!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İ𝓬𝓮 𝓐𝓷𝓰𝓮𝓵
Fanfiction"Yoğun bir acının içine hapsolmuş bedenimi bir tek sen kurtarabilirdin. Ben öyle şeyler yaşadım ki, insanlar acıyamadı bile. İyi ki geldin. İyi ki beni o karanlık kuyunun dibinden çektin." "Kader seni bulacak yolu çizmeseydi de meleğim, ben yine...