Taehyung, oturduğu demir bankta rahatsızca kıpırdandı. Yaklaşık kırk dakikadır oradan oraya evrak götürüp telefonla konuşan polisleri izliyordu. Kenarda oturmuş bir şekildeyken kimsenin dikkatini çektiğini sanmıyordu. Namjoon, geldiğinde demediğini bırakmayacaktı. Akşamın bu saatlerinde onu rahatsız etmek istemese de mecburdu. Jungkook'un evde iyi olduğu tesellisiyle iç çekerek bekliyordu.
Çift taraflı demir kapının açılması ile içeri giren arkadaşıyla göz göze geldi. Namjoon, bezgin ifadesini yüzüne takınmış, ateş saçan gözlerini Taehyung'un üzerine dikmiş, sert adımlarla yaklaşıyordu. Kaşe montu her zamanki yerini, Namjoon'un kolundaki dizlerine gelen hizasını, almıştı. Taehyung, onun sinirli suratına gülecekken gözleri arkadan gelene tutuldu. Maviler irileşirken odağına giren kıvırcık saçlar ve yeşil gözler şokla doğrulmasına sebep oldu.
Jungkook, henüz Taehyung'u görmemişti. Duvarlara ve etraftaki polislere dudaklarını ısırarark korkmuş gözlerle bakıyordu. Üzerinde Taehyung'un kalın ceketlerinden biri vardı, ellerini önünde kenetlemiş, minik adımlarla etrafında dönüyordu. Namjoon'un aksine girişte bir kaç adımdan sonra duraksamış, ürkek bir şekilde üzerindeki ceketin içine sinmişti. Taehyung, kendisine doğru gelen arkadaşının ağzını açıp tek kelime etmesine müsade etmeden yerinden kalkıp Namjoon'un kolundan sarkan montu alarak girişe doğru ilerledi. Arkasında çekiştirerek montunu aldığı arkadaşının, gözlerini açarak onu izlediğini biliyordu. Umrunda olmadı. Minik adımlarla kendisine arkasını dönmüş olan kıvırcığa doğru yürüdü aceleyle.
Yürürken açtığı montu, Jungkook'un omuzlarının üzerine bıraktı. Önüne doğru sarıp kollarını Jungkook'un etrafına doladı. Namjoon'a daha sonra kızacaktı ama Jungkook'un ne kadar korkak olduğunu tahmin edemeyeceğini bildiğinden iç çekmekle yetindi. Kıvırcığa burada olduğunu hissettirmeliydi. Polislerden, şehrin belki de en güvenli yerinden bile korkan yeşil gözlerin sahibine sıkıca sarıldı. Jungkook, irkilip yerinden sıçradı önce. Arkasından etrafını saran kolların sahibini anlayınca hızla arkasını dönüp kollarını Taehyung'un boynuna attı. Başını omzu ve boynu arasındaki yere gömdü. Taehyung, tekrar iç çekip sırtını okşayarak saçlarının arasını öptü.
"B-buraya gelecekmiş. O, dedi." Diyerek Taehyung'un arkasında kalan Namjoon'u gösterdi. "Seni neden getirdiler? Gidelim."
Taehyung, saçlarını okşadı yavaşça. "Önemli değil. Jungkook. Bana şu an söylemeni istediğim tek şey tam olarak kaç yaşında olduğun. Sonra gideceğiz tamam mı?" Reşit değilse bile Taehyung, Jungkook'u kesinlikle bırakmayacaktı. Elinden alabileceklerini sanıyorlarsa gerçekten çok yanılıyorlardı.
"On sekiz." Taehyung, derin bir nefes aldı. O zaman sorun çıkmadan buradan ayrılacaklardı. Jungkook'un elini tutup diğer eliyle yanağını okşadı. Yavaş yavaş Namjoon'un yanına ilerlerken Jungkook onun elini sıkı sıkı kavramış arkasından takip ediyordu.
Namjoon, Taehyung gelince tükenmişçe nefesini verdi. "Soru sormayacağım Taehyung. Yanındaki çocuk on yedi yaşında ve onu alırken beni de bu işe alet ettin."
Taehyung, kaşlarını çattı. Sorgulayarak Jungkook'a baktığında onun Namjoon'dan da korktuğunu anladı. Yanına iyice çekip arkadaşına döndü. "On sekiz olduğunu söyledi az önce. Hastane kayıtlarında da öyle gözüküyor."
Namjoon, gözlerini devirdi. "Evet, tabiki öyle gözüküyor. Çünkü kayıtlara yaşlar yıl üzerinden geçiliyor. Ama bu çocuk henüz tam olarak on sekiz değil." Taehyung'un yüzü gerildi. Jungkook'a dönüp yüzüne tezat bir sesle sordu. "Doğum günün ne zaman?"
"Bir şubat." Diye fısıldayarak verilen cevaptan sonra Namjoon araya girdi. Elindeki kağıt tomarına bakıp Jungkook ile göz göze geldi. "İki mayıs gözüküyor doğum günün." Kaşı merakla kalktığında Jungkook sorulan soruyu anlamış gibi başını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İ𝓬𝓮 𝓐𝓷𝓰𝓮𝓵
Fanfic"Yoğun bir acının içine hapsolmuş bedenimi bir tek sen kurtarabilirdin. Ben öyle şeyler yaşadım ki, insanlar acıyamadı bile. İyi ki geldin. İyi ki beni o karanlık kuyunun dibinden çektin." "Kader seni bulacak yolu çizmeseydi de meleğim, ben yine...