Neden sığdırırlar avuç içi kadar yüreğe, Kocaman kocaman bulutları?
Ve neden biri de çıkıp demiyor ki, Etmeyin efendiler, yürek unutmaz yağmurları...
Taehyung, uzun uzun izledi yatağında uzanan yorgun bedeni. Her zerresinin bir hikayesi varmış da Taehyung, onun sonsuz dinleyicisiymiş gibi sustukça susası geliyordu onun karşısında. Konuşsa tek kelimesi, hem onu hem kendini yakarmış gibi. Dokunsa avuçlarından uçup gidermiş gibi. Zümrütün asaletini andıran gözleriyle, yatağına bukle bukle dağılmış kusursuz kıvırcıklarıyla, gökyüzündeki bulutları, kışın karı, bembeyaz bir sayfayı utandıracak güzel yüzüyle maneviyatın her halinin ete bedene bürünmüş haliydi sanki. Taehyung, kıyamıyordu değdirmeye gözlerini.
Henüz geçmemiş yüzündeki yer yer yaralara, gözünün altındaki yeşermiş ize rağmen usta bir sanatçının en çok uğraşılmış eseri gibiydi. Sıkı sıkı sarıldığı battaniyeye ilişti Taehyung'un gözü. Saçlarını okşayarak mayışmasını sağlamış, sonra da uyumasına sebep olmuştu. Yaklaşık iki saattir de baş ucunda oturmuş, bir saniye bile ayrılmadığı battaniyeye hayatı buna bağlıymış gibi tutunan genci izliyordu.
Neden, ne olmuş, ne olacak? Soruları beyninin her yerindeydi. Öyle bir karmaşa vardı ki zihninde Jungkook'u o karmaşada kaybetmemek için gözlerini onun üzerinden asla ayırmamış, burada olduğunu kendine kanıtlamak ister gibi devamlı onu izlemişti. En fenası da fırtına gibi savuran bu karmaşayı Jungkook'a yansıtmamayı dilemişti. Cevapsız sorular çığlık çığlığa inliyordu aklında. Dayanamıyordu, katlanamıyordu. İlk defa titremiyor şekilde gördüğü gence ise cevapları mümkünatı yok soramıyordu.
Yerinden kalkıp öylesine koltuğa bıraktığı montunun ceplerini yoklayarak telefonunu çıkarttı. Evden gideli saatler geçmiş olan Namjoon'un numarasını tuşladı ve telefonu kulağına yasladı.
"Taehyung, saat gece üç. Yine birinin ağzını burnunu kırdıysan siksen gelmem kardeşim. Başının çağresine bak."
Taehyung, gözlerini devirdi. "Birini araştırabilir misin, ne yapmış, ne işlere bulaşmış falan. Ayrıca gece üç bile olsa espri yeteneğin oldukça uyanık." Jungkook uyanmasın diye oldukça kısık sesle konuşuyordu. Onu ilk kez titremezken, huzurlu görüyordu ve bunu bozası hiç yoktu.
"Amına bile koyarım da hayırdır? Bana baksana sen, ne işler karıştırıyorsun?"
Taehyung iç çekip sorusuna aldırmadan devam etti. "Nasıl halledeceksin?"
"Tanıdık polis var hallederim bir şekilde. Taehyung, sorumu cevapla."
''Tamam anladım, Chadwick Brice. Bu isime bir baktırabilir misin?"
"TAEHYUNG!" Taehyung, Namjoon telefonda bağırınca çok ihtimali olmasa da Jungkook rahatsız oldu mu diye omzunun üzerinden baktı. Tanrı biliyordu eğer bağırdı diye uyansaydı üşenmez gider Namjoon'un yüzüne bir tane geçirirdi. "Sessiz ol siktiğimin Kim'i."
"Bana, neler oluyor söylemiyorsun! Sokarım zamanına!" Taehyung, mavi harelerini tavana dikti, bıkkınca soludu. "Ben de bilmiyorum amına koyayım, öğrenmeni istiyorum işte."
Namjoon'un oflamasını duydu. Kendisi oflasa tüm sıkıntısı bu odayı doldururdu. Ya Jungkook? Onun oflamaya hakkı bile olmamıştı büyük ihtimal. Burun kemiğini parmaklarıyla sıkıp sakinleşmeye çalıştı. "Sonra konuşalım Namjoon."
"Bunu demek için mi uyandırdın beni? Sabah arayınca adam devlet kayıtlarından silinmeyecekti heralde değil mi?"
Taehyung, hâlâ boş konuşan arkadaşına görmese bile onaylamazca kafa sallayıp telefonu yüzüne kapattı sonra da koltuğun üzerine gelişi güzel fırlattı. Ellerini saçlarının arasından geçirip yüzünü ovuşturdu. Biraz uyuması gerektiğinin farkındaydı ama Jungkook gözlerini kapasa yok olacakmış gibi geldiğinden cesaret bile edemiyordu. Gergince arkasını döndüğünde battaniyesine sarılmayı bırakmayan oğlanın meraklı ve ürkek yeşilleriyle karşı karşıya kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İ𝓬𝓮 𝓐𝓷𝓰𝓮𝓵
Fanfiction"Yoğun bir acının içine hapsolmuş bedenimi bir tek sen kurtarabilirdin. Ben öyle şeyler yaşadım ki, insanlar acıyamadı bile. İyi ki geldin. İyi ki beni o karanlık kuyunun dibinden çektin." "Kader seni bulacak yolu çizmeseydi de meleğim, ben yine...