Yarı Tanrıça

21 4 1
                                    


Çanlar tüm kıtayı inletiyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Çanlar tüm kıtayı inletiyordu. Mu diyarında işler pekte yolunda gitmiyor ve cennet bahçelerinde karamsarlık kol geziyordu. Evet bazen Tanrı ve Tanrıçalar bile karamsarlığa ve umutsuzluğa kapılabilirlerdi. Bu bazen Mu için, Bazen de Dünya'nın kaderi için olabiliyordu. Bugün verilecek karar ise ikisini de etkiliyordu.

Mu bu anı belki de yüzyıllardı bekliyordu ama bu beklentileri pekte olmasını istediği gibi gerçekleşmemişti. Büyük gün gelmiş çatmış konseyin kapıları büyük oylama için açılmıştı. Mu'nun ileri gelenleri bu odada toplanacak, kısa bir bilgilendirme ve konuşmadan sonra oylamayı başlatacaklardı. Oda da mermer sütunlara işlenmiş altın oymalar dışında başka bir detay yoktu. Hiç pencere olmamasına rağmen sanki güneş ışığı tarafından aydınlatıyor gibiydi ve her gelen Tanrı ve Tanrıça'nın auraları ile bu ışık daha da artıyordu. Mu her zaman sadelikten ve zarafetten yanaydı. Bunu topraklarına adım atan herkes anlayabilirdi. Konseyde herkes yerini aldığında Ra ve Ra-Tu'yu çağırdılar. Bu toplantı aynı zamanda tüm kıtada izleniyor ve oylanıyordu. Aslında oylamanın sonucu çoktan belliydi ama yine de Mu'nun resmi bir şekilde belirlemesi gerekiyordu

Duvarlarında yeşil sarmaşıkların olduğu, baharın taze kokusunun buram buram koktuğu bir koridordan geçti Ra ve yanından kıkırdayarak geçen melekleri selamladı. Onların neşesi ile bir nebze olsun gülümseyebilmişti zira yasta olduğunu belirtircesine uzattığı sakallar ve simsiyah giyinmesi onun aurasının ne kadar da düşük olduğunu gösteriyordu. Mavi gözlerinde bir nebze olsun bir ışık yoktu. Adeta buz gibiydi. Ra-Tu koridorun hemen ucunda onu bekliyordu. Yüzündeki tavırdan onu beklettiği için kızdığını anlıyordu ama ayakları onu geri geri götürüyordu. Göz göze geldiklerinde Ra birden duraksadı. Tıpkı onu ilk gördüğünde kalbinin duraksadığı gibi. Ondan gözlerini alamıyordu. Ona nazaran o bembeyaz altın detaylı bir elbise giyinmişti. Simsiyah saçlarının uzunluğu beline kadar geliyordu. Koyu esmer teni o kadar pürüzsüzdü ki bunu dokunmadan bile hissedebiliyordunuz. Ra'nın gözlerinde bir ışık belirdi. Buz kesen gözleri bir okyanus gibi canlıydı. Bu sadece ona özeldi ve hayatı boyunca bu ela gözlerden bir yere ayrılmak istemiyordu. Ra önce eşinin elini tuttu ve daha sonra da ayaklarına dokunarak onu selamladı.

"Geç kaldın." Dedi Ra-Tu ona. Ra ise sadece mahcup bir şekilde ona bakıp gülümsedi ama Ra-Tu onun gözlerindeki hüznü ve endişeyi anlayabiliyordu. Bu yüzden onun üstüne fazla gitmek istemiyordu. İçeri girdiklerinde divan onları selamladı. Halka şeklinden sıralanmış Tanrı ve Tanrıçalar statü belirtmeksizin oturmuşlardı. Zaten Mu da insanların herhangi bir statüye ihtiyacı yoktu. Bu alanda toplananlar sadece alanlarında en iyi olanlardı ve onlar halka açıklama yapmak içi buradalardı. Bu konu Mu tarihinde ilk kez gerçekleşiyordu. İnsanların ütopya dedikleri bir yerdi burası ve aynı zamanda birçok yanlışında ev sahipliği. Onlarda mükemmelliği tam anlamı ile ulaşamamışlardı ama onlar insanların yatmış olduğu o hayallere yatmamışlardı.

Ra-Tu'nun enerjisi adeta odayı ısıtıyordu. Kimsenin konuşmaya ihtiyaç duymadığı bu yerde düşüncelerini birbirine açtılar. Bu sayede konuşmanın en saf ve en yalın halini duyabiliyorlardı.

Evet buraya geldiğiniz ve oylamaya katıldığınız için tüm Mu halkına teşekkür ediyorum." Dedi Ra-Tu elini eşinin omzuna koydu. Onun bu konuda gitgide daha da gergin olduğunu hissediyordu. Bu yüzden onu durumdan uzaklaştırmak ve aynı zamanda Mu'nun Ra'sı olduğunu hatırlatmak istedi. Kendi içinde kişiselleştirdiği bu konuyu artık olması gerektiği gibi halletmeliydi. Ra'yı sorgulayan kişilerin düşüncelerini susturmalıydı.

"Bugün burada önemli bir oylama yapacağız ve bunu neredeyse hepiniz biliyorsunuz. Sadece önemli olan karar verirken Mu'nun geleceğini iyi yönden etkileyecek karalar vermeniz." Bir an duraksadıktan sonra "Şimdi sizinle istatistikler paylaşacağım."

Ra-Tu sözlerini bitirdikten sonra büyük bir ekranda Yarı-Tanrıça hakkında istatistikler belirdi. Onlar için önemli olan Mu genlerinin olabildiğince baskın olmasıydı. Eğer değiştirilmiş insan genleri varsa, her ne kadar Tanrıça olursa olsun Mu'nun kapılarından içeri giremeyecekti.

Ra ayağa kalktı ve üçüncü gözünü herkese açtı ama bir an düşüncelerinden utanmış olsa gerek ki hemen düşüncelerini kapattı. Onun Tanrıça güçlerine sahip olduğuna inanmıyor ve çabaların sonuçsuz kalacağından korkuyordu. Ortama bir anda sessizlik hâkim oldu. Herkes Ra'nın tedirginliğini biliyordu. Bu yüzden onu anlayışla karşılıyorlardı. Ra düşüncelerinden utanmış bir şekilde kafasını öne eğerek yürümeye başladı.

"Biliyorsunuz ki Mu'nun kalkanı günden güne inceliyor. Her gün her dakika bizim aleyhimize işliyor. Bugün buraya 2 şar yılı gelmeyen kayıp bir Tanrıçanın buraya getirilmesi konusunda oylama yapmak için buradayız. Kendisi bizi onca yıl beklettikten sonra 24 yıl önce dünyaya geldi. Yalnızca onu korumak için yapılan öğretinin (sihir) etkisini kaybetmesi ile tılsım parlamaya başladı. Bu çocuk kardeşim An-Su'nun bir insandan olma kızı İsyaa'dır." Dedi tepkilerini ölçmek ister gibi hepsinin teker teker yüz ifadesine bakıyordu. Mu'da bir çocuk 5-6 yaşlarında güçlerini seçiyordu. Kardeşinin onu korumak için yaptığı bu şey Mu'yu tehlikeye atmaktı ama ona yine de hak veriyordu. "Şimdi size soruyorum. O bizim kurtarıcımız olabilir mi? Kendisini insani duygulara ne kadar kaptırdı bunu bilmiyoruz. Tabi bunları kararı tamamen sizin. Ben de bu konuda ikilemde kalsam bile bunu denememiz gerektiğini düşünüyorum. Zaten güçlerini kaybettiyse Mu'nun kapısından giremeyecektir." Dedi ve yürümeye devam etti.

"Peki onu almak için bizden birileri mi gidecek? Kime vereceğiz bu görevi?" dedi sessizlikten fırsat bilerek İn-si. Bu görevi oğlunun alması için can attığı belliydi ama bu konuda endişeleri vardı.

"Bilmiyorum." Dedi belli belirsiz. Hemen gözlerini Mu-ya'ya dikti. O konseyin en yaşlı ve bilge olanıydı. Mu-ya bastonunu vurarak İsyaa'nın Mu'ya gelmesinin tüm aşamalarını gösterdi. Ona göre İsyaa gelmeden önce uzun bir yoldan geçmeliydi. Bir bedene hapsolmuş bir Tanrıçanın gerçek benliğini hatırlaması gerekiyordu.

"Onun yanına dışlanan halktan birini göndereceğiz. Onlar bizden daha çok insanlara adapte oldular bizim kadar göze batmayacaklardır. Aynı zamanda kehanetler gereği de bunun bu şekilde olması gerekiyor." Dedi Ra'nın gözlerine bakarak. "Hem de dışlananlara kendilerini kanıtlamak için bir fırsat vermiş oluruz." Dedi aklında farklı bir plan olduğu belliydi. Mu-ya'nın beline kadar örülmüş bembeyaz saçları vardı. Yüzünde koyu esme teninden daha koyu çilleri vardı. Onca yılın ağırlığı omuzlarına binmişçesine kamburlaşmıştı. Yavaşça ayağa kalktı ve elindeki bastonu yere vurdu. İşte o zaman bükülmüş olan beli doğruldu, saçları siyahlaştı. Tekrar otuzlu yaşlarının başına dönmüştü. Yavaşça Ra'ya doğru ilerlemeye başladı. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Onun yanında geldiğinde onu desteklercesine omzuna dokundu. Sonra herkesin onu görebileceği bir yerde durdu ve;

"Oylama başlasın..." diye bağırdı. Ardından bastonu yukarıya doğru kaldırdı. Bastondan çıkan enerji enerji tüm Mu'ya yayıldı. Mu'nun kaderi saniyeler içinde belirlenmişti. Ra ise şaşkınlıkla oylama sonucunu izlemişti.

"Bu kadar kolay olmasını olmamalıydı." Dedi kendi kendine her ne kadar bencilce düşünse de vermiş olduğu söz yüzünden vicdan azabı çekiyordu. Oylama bittikten sonra Tanrılar ve Tanrıçalar odayı terk etmeye başladı. Oda da sadece Ra ve Ra-Tu kalmıştı. Ra-Tu ayağa kalktı ve "Onu bunca zaman saklayan sendin. Bu yüzden o günün geleceğini er ya da geç biliyordun. Onun yanına Mani-Tu'yu gönder. Ondan başka bir dışlanana güvenemeyiz. Biliyorsun ki birçoğu onlar için çalışmaya başladı. Sende kardeşine olan kızgınlığını asla masum bir çocuktan çıkartma." Onun karşısına geçmiş ve bakışlarını ona dikmişti. "Bu onların sınavı olacak geleceği sen de benden iyi biliyorsun. Bu onların kaderini değiştirecek."

Ra büyük bir sessizliğe büründü ve bu sessiz bir şekilde odadan ayrıldı. Ra-Tu haklıydı aslında yaptığı tek şey kardeşine olan kızgınlığını İsyaa'dan çıkartmaktı. Kardeşine her ne kadar kızsa da onu çok özlüyordu. Aynı zaman da oğlunun olgunlaşması için tek seçenek bu görünüyordu. Belki de onun kaderi bu şekilde değişebilirdi.

İsyaa / Mu Kıtasına YolculukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin