"Kaçırıldım lütfen yardım edin." Diye yazdı ve arabanın plakasını ekledi. Aşırı stres yapmıştı ve bu yüzden elleri titriyordu. Bunu olabildiğince hızlı halletmek ve buradan uzaklaşmak istiyordu. O gitmeden kimsenin okumaması gerekiyordu. En azından sesli bir şekilde. Kâğıdı katladı ve "Lütfen oku." Yazdı. Ardından klozetin kapağını kapatıp üzerine bıraktı. Etrafta kimseler görünmüyordu. Elini yüzünü yıkadı ve oradan çıktı. Mani-Tu dışarıda onu bekliyordu. Elinde neredeyse iki poşetlik yemek ile ona gülümsüyordu. Simsiyah giyinmişti. Üzerindeki kazağın kollarını katlamıştı. Esmer bir teni vardı ve aynı zamanda gözleri ben buradayım der gibi yemyeşildi. İsyaa ilk defa bu denli iyi bir şekilde incelemişti onu. Gözlerinin yeşil olduğunu ilk defa fark etmişti. Aslında bunu Avm de fark etmişti ama sadece ışık yansıması olduğunu düşünmüştü.
"Gidelim." Dedi eliyle yolu göstererek. Yürümeye başladılar. Yeni arabalar geliyor insanlar terminalin her yerine dağılıyordu. Bu tür yerleri her zaman soğuk bulmuştu onun için hatıralarında da bu şekildeydi. "İstediğin başka bir şey var mı?" dedi. Gülümsemeden edememişti. Gözüne çarpan hemen girişte satılan o şeylerdi. "Ne oldu?" diye sordu Mani-Tu. Yüzündeki sırıtışın nedenini anlamamıştı.
"Bundan da alabilir miyiz?"
"Bu ne ki?" dedi Mani-Tu evirip çevirip incelemeye başlamıştı.
"Akide şekeri." Diye mırıldandı. Mani-Tu ise lafı fazla uzatmak istemeyerek bir tane alıp kasaya doğru ilerledi.
"Çok seviyorsun herhalde?"
"Bana büyük annemi hatırlatıyor. Eskiden bizi ziyarete geldiğinde bundan alırdı ve ben kusana kadar yerdim." Dedi kıkırdayarak. Mani-Tu da ona bakarak gülümsedi. Aslında onu birazda olsa konuşarak onaylamak istiyordu ama bu konu da bir noktada da hata yaptığını farkındaydı. Amacı sadece tuvalette olanlar ile ilgilenmemesiydi. Mani-Tu arabanın kilitlerini açıp "Sen bin ben geliyorum." Dedi bir anda ciddileşerek bu ciddileşme onun buz kesmesine yetmişti. İsyaa tedirgin bir biçimde arabaya biner binmez kapısını kapatarak üzerine kilitledi.
"Kesin anladı." Diye geçirdi içinden. Bunun başka bir açıklaması yoktu. Onun arkasından bakmaya başladı. Ne olacaktı? Nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. İçinden hiç yapmamış olmayı diledi ama artık çok geçti. Bir anda dizleri titremeye başladı. Ona ya da başkasına bir zarar verme düşüncesi bile kötüydü. Boğazına bir şey yapışmışta inmiyordu sanki. Başından bire hatalı ola düşüncenin kurbanı olmuştu. Bunu daha akıllıca yapması gerekiyordu. Göstere göstere değil elbette.
Çok sürmeden ki belki de bu İsyaa için oldukça uzun bir süreydi. Mani-Tu kapıda belirmişti. Yüzünde yine ilk tanıştığı zamanki gibi donuk bir ifade vardı. Arabaya bindi ve hiçbir şey söylemeden arabayı çalıştırdı. Tesislerden o kadar hızlı çıkmıştı ki İsyaa daha fazla korkmaya başlamıştı. Oraya saatli bomba bile koyduğunu düşünebilirdi. Bu düşüncelerinde yanılmadığını gösteriyordu. Bir şey söylemek istiyordu ama olabileceklerden de korkuyordu. O sinirliyken bambaşka biri oluyordu. Kısa bir süre sonra İsyaa bunun son bulmasını istedi.
"Şey!"
İşte bu kelime sanki bir bombayı tetiklemişti. Evet bir kelimeydi ama bu onun patlaması için yeterdi. Birden frene bastı. İsyaa da bunun etkisi ile ön koltuğa doğru savulmuştu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Bir şey söylemesi gerekiyordu. "Gerçekten gitmek istiyor musun? Gerçekten mi?" diye bağırmaya başladı.
"Evet" diye mırıldandı.
"Onca anlattığım ve söylediğimden şeyden sonra bile de mi?
"Ben anlamıyorum Mani-Tu. Neden buradayım? Benimle işiniz ne? Neden sıradan bir kız ile bu kadar çok ilgileniyorsunuz. Neden sizin soyunuzdan geldiğimi düşünüyorsunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsyaa / Mu Kıtasına Yolculuk
FantasyKime güveneceksin İsyaa? Seni kaçırana mı yoksa seni kurtarana mı? Aklının ve mantığının sınırlarını zorluyorlar ve sana yepyeni bir Dünya vaat ediyorlar. Geçmişinin karanlığından kurtarıp sana yepyeni bir gelecek yaratıyorlar. Sen hangi taraftasın...