Yüzleşme (Kısım 3)

3 3 0
                                    


"Evet sanırım yaparım. Tabi senin anlattıkların doğruysa ve ben ölmeden oraya gidebilirsem. Onun yanında ne kadar acı çekse de ilk defa gülümsediğini görebiliyordu. Bu ona aslında söylediklerini bile unutturmuştu ama onu hala inandırması gerekiyordu. İsyaa şu an da Mani-Tu'nun anlattıkları ile görüyordu ama ikisi de bununla yetinmeyeceklerini biliyordu. Onlar için doğrular önemliydi. Mani-Tu'nun en büyük kozu Şanlıurfa'daydı. Oraya gittiklerinde belki de inanması daha da kolaylaşacaktı.

"İsyaa sanırım yakında Mu sana bir seçenek sunacak. Tabi onlarla görüştüğünde anlayacaksın bunları ben sadece bir aracıyım. İşte o zaman bize yardım etmek isteyip istemediğini belirtebilirsin." Dedi ama İsyaa bunları duyamadan uyumuştu bile. Mu ona bir seçenek sunmalıydı. Onu bu şekilde sürüklemek doğru olmazdı. O bunu kabul etmezse hayatı da tehlike altında olacaktı. Mutlaka onun için geleceklerdi. Mani-Tu'nun kafasında bir çok seçenek dönüp dolaşıyordu ama İsyaa'nın onların eline geçmesine izin veremezdi.

Aradan bir hafta geçmişti. Mani-Tu ve İsyaa yol boyunca pek konuşmamışlardı. İsyaa yaraları konusunda pek rahat hissetmiyordu. Mani-Tu da onda bıraktığı yaralar için üzgün hissediyordu. Hotelden ayrılmadan önce yaralarına merhem hazırlamıştı. Bu onun canını çok yakmıştı ve hala yorgundu. Hiç atlatılmayan bir grip gibiydi ama en azından yaraları daha hızlı iyileşiyordu. Mani-Tu sessizliği bozmak adına bir şeyler konuşmak istiyordu. İlk önce onu dikiz aynasından süzdükten sonra "Âdem ve Havva'nın hikayesini duydun mu?" dedi Aslında bu kötü bir başlangıçtı onun için ve saçma bir soruydu. Bu sorunun cevabını herkes biliyordu.

İsyaa sessiz bir şekilde kafasını salladı. Onu dinlemektense, dışarıyı izlemek daha mantıklı geliyordu ama dinlemediği zaman daha fazla kafası şişecekti. Kendisini arafta hissediyordu.

"Gerçek hikayesini bir de benden dinle isterim." Dedi ve dikiz aynasından ona baktı. "Âdem ve Havva Mu halkını temsil ediyor demek daha doğru olur."

"Hı hı" diyerek tepki verdi ona. Mani-Tu henüz dikkatini çekememişti. "Havva'yı kandıran yılan, onların yasak elmayı yemesine sebep olur ve cennetten kovulurlar."

"Evet" diyerek onayladı. Onu dinliyor ama dinlemiyor gibi yapıyordu.

"Asıl hikâye şu ki; aslında ortada elma ya da herhangi bir şey yok. Sadece dilden dile yorumdan yoruma göre değişmiş." Dedi. Evet kesinlikle onu yarım kulak dinliyordu. En azından bu da bir şeydi. "İnsanoğlu Mu kıtasında ortaya çıktı. İnsandan bir meyve olarak bahsedilmişti. İnsan bir ağacın ilk meyvesiydi ve Mu ülkesi "Yaşam ağacıydı." Farklı mitlerde, farklı kültürlerde her zaman ağacın bir önemi olmuştur. Kimi yaşam ağacı olarak adlandırmıştır kimi de başka bir şey ama hep ağaç vardı. Devam edecek olursam" dedi ve derin bir nefes aldı. "Yılan süssüz sade bir yılandı. O yılana Khan denir. O ise suyun sembolüdür. Yılan ağacın etrafını sarmalamıştı yani---" demesine kalmadan İsyaa hemen atılmıştı.

 Yılan ağacın etrafını sarmalamıştı yani---" demesine kalmadan İsyaa hemen atılmıştı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Yani demek istediğin yaşam ağacını sular sarmış olması mıydı?"

İsyaa'nın ilgilemesine daha çok sevinmeye başlamıştı ve bu da onun daha fazla heyecanlanmasına sebep oluyordu. "Aslında yanlış değil ama tam olarak şöyle; Mu'yu suların sardığını ve böylece Âdem ve Havva'nın bir daha geri dönememek üzer orayı terk etmek zorunda kalmasına sebep olması. Aslında diğer hikâyeye baktığında Havva'nın ilk önce elma konusunda kandırılması vs. kadının erkeğin başına gelen en kötü şey izlenimi bırakmıştı. Bu sayede kadın değersizleştirilmiş ya da bunu yapmak için ilk adımlar atılmıştı. Musa'nın yazıları yanlış çevrilmiş ya da yanlış çevrilmesi istenmişti. Kadınların gücünü azaltmak için yapılmış bir şeydi bu. Aslında daha derin bir konu."

İsyaa suya uzanmak istercesine ön koltuğa doğru eğildi. Çok susamıştı. Mani-Tu o bunu yapmadan hemen onun için uzandı. Aslında ona yaptığı şeyden sonra onun arkasında olması korkutucuydu ama artık onu öldürmeyeceğini biliyordu.

"Başa bir çeviride de devamı şu şekildedir. Ellerinde ateşten kılıçlarla meleklerin onları içeri girmesini engellediği anlatılır. Aslında olan Mu ateşten bir çukurum içine düştü ve batarken ateş her tarafı sardı. Bu da Mu'yu tekrar dönülmesi imkânsız kıldı. Mu yani cennet bahçeleri ölmüştü."

İsyaa konuşmanın bitmesinin ardından sanki bekliyor gibi söze atıldı. "Mu sulara gömüldüyse, biz nereye gidiyoruz?"

"Belki de Mu onca şeye rağmen hala ayaktadır." Dedi kıkırdayarak "Bu bir sonraki hikayemizin konusu. İlerleyen zamanlarda anlatacağım. Şimdi biraz dinlenmelisin." Arabada yolculuklar onun için hep yorucu olmuştur onun için. Aynı zamanda Mani-Tu'nun ona verdiği ilaçlarda çok fazla uyku yapıyordu. Yaptığı merhemin ne olduğunu bilmese de tıbbı malzemelerin içeriklerini okumuş ve bu kanıya varmıştı. Buradan kurtulduğu zaman gidip babasına sarıldığını hayal etti. Aklını kurcalayan çok şey vardı. Peki anlattıkları gerçekse babasının bundan bir haberi var mıydı?

"Peki sence neden bu zamana kadar insanlar Mu'dan hiç bahsetmemişti ya da net bir kanıt yok?"

"İnsanlar gözden uzak olanı savunamazlar. Orta da olmayan bir kıta yalnızca hayal ürünüdür." Dedi kıkırdayarak. "Yoksa neden büyük İskenderiye kütüphanesini yaksınlar ki?"

"Ardında onlara dair bir kanıt olmaması için." Dedi İsyaa

İsyaa / Mu Kıtasına YolculukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin