İsyaa gözlerini tekrar açtığında bir hotel odasındaydı. Hemen kendini toplamaya çalışsa da bu onun için kolay olamayacağa benziyordu. Halsizdi ve yaraları iyice kabuk bağlamıştı. Bu da hareketlerini kısıtlanmasına sebep olmuştu. Aslında acıdan çok bu adamın kendine ne yapacağını düşünüyordu. Neden onu bırakmamıştı? Onu nereye götürüyordu? babası deliye dönmüş olmalıydı. Bunca yıllık korkusu başına gelmişti. Terden vücudu yapış yapış olmuştu. Saçları ona bulaşan kanlar yüzünden yapış yapış olmuşlardı. Tıpkı yolunmuş kaz gibi hissediyordu kendini. Yavaşça etrafı süzmeye başladı. Çok iyi bir oda değildi. Hatta hiç iyi bir oda değildi. Hala tüplü televizyon koydukları için kesin gecelik kalınan bir yerdi. Tam saklanacak bir yer olmalıydı. Diğer odalardan gelen sesleri şimdiden duymaya başlamıştı. Tam olarak doğrulamadığı için odanın her yerini göremiyordu. Yorganı kaldırdığında yataktaki kan izlerini görebiliyordu. Ona burada pansuman yapmış olmalıydı. Üzerindeki bandajın sıkılığından da bu belliydi. Komodinin üzerinden bazı şeyleri kaldırdığı fark etti. Muhtemelen hemen üzerinde bir telefon vardı. Komodinin üzerindeki toz yığını farkından bunu net olarak algılayabiliyordu. Burada değildi. "Dışarı çıkmış olmalı." Diye geçirdi içinden "Akıllı puşt."
Buradan nasıl kurtulabileceğini ya da onu nasıl atlatabileceğini bilmiyordu. Bildiği tek şey iyi bir plana ihtiyacı olduğuydu. Salak biri değildi ve muhtemelen oldukça güçlüydü. Bunu tam olarak nasıl yaptığını kestiremiyordu. Askeri bir geçmişi olabilirdi ama ne olursa olsun ondan kaçması gerekiyordu. Kendini bir şekilde okuduğu ya da izlediği o fantastik bir dünya da buluyordu. Ya da bir seri katil filmin de... bunu düşündükçe sert bir şekilde yutkundu. Bu roman ya da bir rüya değildi. O sırada koridordan anahtar sesi geldi. Bir anda tüyleri diken diken olmuştu. Nasıl davranması gerektiğini bile bilmiyordu. Mani-Tu içeri girdi ve girerken anahtarlarını cebine koydu. İsyaa göz ucu ile bunu görüp kafasına kazımıştı. Sonra o da yatağa yeniden uzandı. Ona duygularını belli etmemeliydi. Özellikle de korktuğunu... Bu tür kişiler her zaman korkularının üzerinden sana baskı yaparlar ve manipüle eder.
Elindeki birkaç siyah poşeti hızla masaya bıraktı ve içinden bir şeyler aradı. "Yemek yemelisin. Sonra da ilaç içeceksin." Dedi bunları söylerken ses tonu kızgın gibiydi. Oysaki kızgın olması gereken kendisiydi. Karnından gelen sesleri duyabiliyordu. Güçlü olmalıydı ki onu yenebilecek ve buradan kurtulabilmek için kendine bir yol bulacaktı.
"Benimle ne yapacaksın?" dedi İsyaa ona dikkatle bakarak. Bu sırada Mani-Tu ona bakmıyordu bile önündeki şeylerle ilgilenmekle daha meşguldü. Hem tam anlamı ile kalkamıyorum. Nasıl yememi bekliyorsun." Dedi Mani-Tu elindekileri bırakarak onun yanına geldi. Yorganın kaldırdıktan sonra nazik bir şekilde onu tuttu. İsyaa da bu sırada onu kolundan tutuyordu. Her an canını yakabileceğinden korkuyordu. Ona bunları yapan her türlü işkenceyi de yapabilirdi. Onu doğrulttuktan sonra arkasına tekrar masasına döndü. İçinden farklı otlar ve bir adet dövecek çıkarttı. "Sanırım cadı."
"Yemeğini ye!" diye bağırdı arkasını dönerek. Emir verir gibi konuşuyordu ama İsyaa onun askeri değildi.
"Sende işine bak" dedi. O ona nasıl davranıyorsa aynı şekilde davranacaktı. Hem de onu sözleri ile rahatsız etmek istiyordu. Mani-Tu tekrar ona dönerek gözlerinden ateş fırlatır gibi baktı ona. İsyaa da sanki o yokmuş gibi elindeki sandviçe odaklanmaya başladı.
İsyaa ikili oynamak istiyordu. Olabildiğince onun yardımına muhtaç bir şekilde davranacak ve onun beklentisini azaltacaktı. Hem de sözleri ile onun sinirini bozmak istiyordu ama bunu da dengede tutmalıydı.
Yemekten bir anda kafasını kaldırdığında dövecekte malzemeleri birbirine karıştırıp onları dövüyordu ve tüm dikkatini ona vermişti. İsyaa yediklerinin ambalajını komodine koyduktan sonra yine bakışlarını ona çevirdi. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Mani-Tu ise bu bakışlarından oldukça rahatsız olmuştu. Televizyonun altında bulunan çekmeceden kumandayı alarak televizyonu açıp sert bir şekilde çekmeceye fırlatıp yerine oturdu. Ana haberler başlamıştı. Mani-Tu da kalkıp bu sırada lavaboya gitmişti.
"Evet sayın seyirciler. Bugün ülkemizde üç kadın cinayeti daha işlendi. Yetkililer hala kadın ölümlerine net bir çözüm bulabilmiş değil." Dedi kadın spiker. İsyaa odaklanmış bir şekilde onu izliyordu. Belki de bu yaşadığı şeylerde haber olmuş olabilirdi. "İlk olay iş dünyasına bomba gibi düştü. İş adamı İsmail Yazgıoğlu'nun kızı bir ormanlık alanda ölü olarak bulundu." Dedi. İsyaa donmuş kalmıştı. Ölmemişti. Buradaydı. Kendini kontrol etmek istercesine baktı. Sapasağlamdı.
"Ben ölmedim ki!" diye mırıldandı İsyaa.
"Olay cuma gecesi yaşandı. 24 yaşındaki genç kız polisi arayarak bir cinayet tanık olduğunu söyleyen genç kız evinin oradaki ormanlık alanda ölü bulundu.
Mani-Tu hızla gelerek çekmeceye fırlattığı kumandayı alarak kapatmak istedi.
"İzlemek istiyorum Mani-Tu." Dedi ona bağırarak. Bunun nasıl olduğunu anlayamıyordu. Nasıl yapmıştı bunu. Bu sırada Mani-Tu kanal değiştirdi. " Aç yoksa avazım çıktığı kadar bağırırım. Zaten çoğunu gördüm." Kısa bir bakışmanın ardından Mani-Tu tekrar o kanalı açmıştı. Bitmiş olmasını istedi. Bunun onu üzeceğini biliyordu.
Haberlerde olay yerini gösteriyorlardı. "İlk bulgulara göre kafasına ağır bir darbe aldığı ortaya çıkan genç kızın kan kaybı sonucu öldüğü düşünülüyor. Gerçek ölüm sebebi otopsi sonrasında belirlenecek. Olayla ilgili birinci şüpheli M. T. ise hala aranıyor.
Bu konuşmadan sonra İsyaa arkadaşını görmüştü. Polis merkezine gidiyor olmalıydı. En son onunla birlikteydi. Bu yüzden ifadesini almak istiyor olabilirlerdi. "Genç kızın babası ile yaşadığı, annesini de uzun zaman önce kaybettiği gelen bilgiler arasından. Acılı baba olayları kabul edemedi ve olay yerinde sinir krizi geçirdi. Olayla ilgili soruşturma hala sürüyor."
"Baba" diye mırıldandı İsyaa. Gözlerinden yaşlar akıyordu ve bu olanlara anlam veremiyordu. Beyninden aşağı kaynar sular dökülmüştü.
"Beni kızım değil anlamıyor musunuz? Evet aynısı ama o beni kızım değil. Benim kızımı kaçırdılar benden." Dede ve yetkililere ve kapıyı kapattı. Üstü başı toprak içindeydi. Babasının bakışlarında ilk kez bu denli çaresizliği görüyordu. İsyaa yataktan inip televizyona doğru sürünmeye başladı. Her yeri acıyordu ama umurunda değildi. Babasına bunu yaşatmaya hakkı yoktu.
"Nasıl nasıl ölmüş olabilirim ben. Buradayım ben kanlı canlı."
"Ne yapıyorsun sen?" dedi Mani-Tu hızla masadan kalktı ve hemen onun önünde durdu.
"Baba." Dedi İsyaa gözlerindeki yaşlar durmak bilmiyordu. Bunu ona yaşattığı için kendini asla affetmeyecekti. "Bunu nasıl yaptın?" Dedi Mani-Tu'nun gözlerine bakarak "Bak buradayım. Kanlı canlıyım. Acıyı hissedebiliyorum. Nasıl ölmüş olabilirim?"
"Sen ölmedin İsyaa."
"O zaman lütfen beni evime götür. Sana yalvarıyorum. Kimseye bir şey söylemem. Tek kelime dahi etmem." Dedi Paltolunun paçalarını tutarak.
"Döneceksin ama şimdi değil." Diye mırıldandı kendi kendine bunu duyup duymadığından bile emin değildi.
"Ne olur cevap ver. Ne olur beni babama geri götür." Dedi Mani-Tu onu omuzlarından silkti. Ağlamaktan nefes alamıyordu. Bunu görebiliyordu.
"Sadece seni klonladım İsyaa. Şimdi kendine gel ve olanları açıklamama izin ver. Sana her şeyi açıklayabilirim." Dedi yanına çömelerek ve onu yerden kaldırmaya çalıştı ama İsyaa ona tekrar tokat attı. "Beni sinirlendirmek istemezsin." Diye bağırdı ona Mani-Tu ama İsyaa'nın pekte umurunda olduğu söylenilmezdi. Hala çırpınıyordu. Kendi başına yataktan tutarak ayağa kalkmaya çalıştığında Mani-Tu ona müdahale etme istemedi. Sadece onu izledi.
"Beni dinle." Dedi Mani-tu. Onunla bir yerden başlamak istiyordu ama İsyaa ona arkasını döndü.
"Rahat bırak beni." Dedi kafasına yorganı iyice çekerek. Babasını düşünerek ağlamaya devam etti. O düşündüğü bir şey değildi. Düşündüğünden çok daha farklı bir şeydi. Seri katil filminde değildi. Ne olduğunu bile bilmiyordu
"Yaralarını kontrol etmem lazım."
"Sakın bana dokunmaya cüret etme."
Mani-tu onun sakinleşmesini beklemesi gerektiğini düşünüyordu. Ağladığını duyabiliyordu ama elinden bir şey gelmiyordu. Mani-Tu için görev artık daha da zor bir hal almıştı. Her şey tam tersi yolda ilerliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsyaa / Mu Kıtasına Yolculuk
خيال (فانتازيا)Kime güveneceksin İsyaa? Seni kaçırana mı yoksa seni kurtarana mı? Aklının ve mantığının sınırlarını zorluyorlar ve sana yepyeni bir Dünya vaat ediyorlar. Geçmişinin karanlığından kurtarıp sana yepyeni bir gelecek yaratıyorlar. Sen hangi taraftasın...