Mani-Tu bütün gece ona bunu nasıl yapacağını, nereden başlayacağını düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Olayları eline yüzüne bulaştırmıştı. Zaten uzun zamandır insanlarla iletişim bile kurmuyordu. Bu yüzden İsyaa ile de nasıl iletişim kuracağını bilmiyordu. Daha doğrusu hayatı boyunca her zaman iletişim kurmakta, üzerine yüklenen sorumluluklardan dolayı ne istediğini anlatmakta zorlanmıştı. İsyaa'nın uyanmasını bekliyordu. Ona olanları ve neden burada olduğunu açıklaması gerektiğini düşünüyordu.
"Umarım uykunda horladığını biliyorsundur." Dedi oturduğu masadan İsyaa'ya bakarak ve ardından elindeki gazeteye geri döndü.
"Ben horlamam." Diye mırıldandı. Gözleri tam açık değildi ama uyanmıştı. Mani-Tu elindeki gazeteyi bırakarak ona doğru eğildi. Yüzü kızarmıştı. Bu yüzden Mani-tu kalkarak yorganı üzerinden çekti. Enfeksiyon kapmasından korkuyordu. Aynı zamanda onun özel alanlarını kontrol ederek daha da fazla sinirlenmesinden korkuyordu.
"Sana senden ne istediğimizi ve bunları nasıl yaptığımı anlatmak istiyorum."
İsyaa yanına gelen Mani-Tu'ya bakmamak için kafasını çevirdi. Onu dinlemek istemiyordu. "Anlatacaklarınla ilgilenmiyorum. Hatta yüzünü dahi görmek istemiyorum."
Mani-Tu ilgi çekmenin bir yolunu arıyordu kendi kafasında. "Benim yüzümü görmemen için beni dinlemen gerekiyor." Yatağın bir ucuna oturdu. "Yoksa yıllar ve yıllar boyunca beni görmek zorunda kalırsın."
Bunu düşününce onu dinlemekten başka bir çare bulamıyordu ama yine de söyleyeceklerinden emin değildi. Dikkatini çekmek için ona yalanda söylüyor olabilirdi. Aslında en başından hedefin kendisi olduğunu biliyordu. Alışveriş merkezinde o çarptığı çocuk oydu. Daha öncesinde konferansta da görmüştü. Görsel hafızası çok kuvvetliydi. Belli ki uzun zamandır onu takip ediyordu ve bunun bir nedeni olmalıydı.
"Aslında sadece beni bırakmanı istiyorum. Senin ya da sizin ne istediğinizle ilgilenmiyorum." Dedi kendini doğrultmaya çalışarak. "Tüm bunların bir rüya olmasını ve senin yok olmanı istiyorum." Dedi kaburgasını tutarak. Konuşmak bile onu yoruyordu. Kemikleri bir çekiçle kırılıyordu sanki. "ah" dedi tekrar kaburgasını tutarak.
"İyi misin?" dedi hemen ayağa kalkıp yanına gelerek.
"Sakın bana dokunma. Çok umurunda olsaydı beni bu hale getirmezdin zaten." Dedi. Mani-Tu geri adım atarak ondan biraz uzaklaştı ve masadaki sandalyeyi alıp hemen onun yanına çekerek oturdu. "Bak sana istemediğin sürece dokunmayacağım ama bunları sen istemesen bile sana anlatmalıyım."
İsyaa sadece onu onaylarcasına kafasını salladı. Artık buradan kaçmaya odaklanmak istiyordu."
"Sen dinlemesen bile ben sana anlatacağım." Dedi Mani-Tu. Son kez onun gözlerine bakarak. Tepkisini ölçmek istiyordu. Daha doğrusu onu çözmeye çalışıyordu. "Beni gördüğünde tuhaf bir şey olduğunu fark etmişsindir. Senden ve diğer insanlardan daha hızlı hareket ediyorum. Ya da bedenleri klonlayabiliyorum." Dedi ama İsyaa tepkisiz ve ilgisiz bir şekilde tırnakları ile oynuyordu. "Biz farklı bir boyutun insanlarıyız. Bizim soyumuz buradaki insanların varsaydığı insanlık tarihinden de eski. Bundan yıllar önce atalarımız Mu kıtasında boy gösterdi. Bugünün insanları bizim tohumlarımızla yükseldi." Dedi tam anlamı ile bu şekilde olmasa da en başından bu şekildeydi. Mu'dan ve Mu'ya olan bağımlılığından kopamıyordu. Hala Mu'yu andıkça sesi titriyordu. "Mu'ya cennet bahçeleri adını verdik. Lakin huzur dolu dünyamız bir gün kaosun içine düştü." Dedi. İsyaa onu dinlememiş gibi yapıyordu ama babasının Mu hakkında bir kitap okuduğunu ve ona bahsettiğini biliyordu. Yine de bu saçmalığa kendini sürüklemek istemedi.
"Bak sadece onlara istediklerini ver. Sonrada Mu'dan ayrılmak istediğini söyle. İşte o zaman özgür olacaksın ama o zamana kadar senin yardımına ihtiyacımız var. Bu sadece Mu'nun değil, Bütün Dünya'nın meselesi."
Konuşmanın bu tarafı ilgisini çekmişti. "Yani sen bana bir fantastik kitaptaki asıl karakter olduğumu ve Dünya'nın kaderinin benim ellerimde olduğunu söylüyorsun."
"Evet bir nevi öyle."
"Ama ben size nasıl yardım edebilirim ki? Hem d beni göndereceğinizi nereden bile bilebilirim!" hafif bir şekilde doğruldu. Mani-Tu ise onun ilgisini çekmeye başladığı için memnundu. Yüzünde hafif bir şekilde gülümseme meydana geldi.
"Sen bir Tanrıçasın İsyaa." Dedi. Bunu duyar duymaz kahkaha atmaya başladı İsyaa. Her yeri acımasına rağmen gülmesine engel olamıyordu.
"Bu anlattıkların gerçekten deli saçması. Buna gerçekten inanmamı mı bekliyorsun?!
Bu sözleri duyunca kan beynine hücum ediyor gibi hissetmeye başlamıştı. Evet onu anlaması gerekiyordu ama şu an empati yapamıyordu. İsyaa da onun bu yüz ifadesindeki değişikliği fark etmişti. Onu sinirlendirmek istiyordu. Mani-Tu hızla üzerini hızlı bir şekilde çıkarttığında bu gülmesi ani bir şekilde kaybolmuştu. Ne yapmak istediğine emin değildi ama bu onun irkilmesine sebep olmuştu.
( Daha sonra sizin için bunun sırtta görünümünü hazırlayacağım.)
"Bu Mu'nun kraliyet arması" diye devam etti ardından çıkarttığı kıyafetleri giyinmeye başladı. Ona inanılmamasına tahammülü yoktu ama o bir insandı ve bu tür kavramlara yabancıydı. Daha sakin olması gerekiyordu. Bu sırada İsyaa babasının söylediği şeyleri düşünüyordu. Bunu ona sorduğunda annesinin doğmadan önce evliyaya gittiğini ve bunun bir Evliya nişanı olduğunu söylemişti. Elini belinde dolaştırdığı için bu şekilde bir leke oluşmuştu.
"Babanda da bundan vardı." dedi ama bunu söylediğine bir an pişman oldu ve öylece duraksadı. Şimdilik ona babası hakkındaki gerçekleri söylemek doğru olur muydu bilmiyordu. "Bunun için henüz hazır değil." Diye geçirdi içinden. Bunu şimdilik pas geçecek ve nasıl anlatması gerektiği konusun da diğerlerinden yardım alması gerekiyordu.
İsyaa ise bunu hiç düşünmeden söyleyebilirdi. "Babamda bundan yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsyaa / Mu Kıtasına Yolculuk
FantasiKime güveneceksin İsyaa? Seni kaçırana mı yoksa seni kurtarana mı? Aklının ve mantığının sınırlarını zorluyorlar ve sana yepyeni bir Dünya vaat ediyorlar. Geçmişinin karanlığından kurtarıp sana yepyeni bir gelecek yaratıyorlar. Sen hangi taraftasın...