Bu kadar büyük medeniyetlerse o zaman onlarla uğraşan büyük bir düşmanları vardı ve onların varlığından kimsenin haberinin olmamasını istediler. Her konuşmadan sonra aklındaki sorular daha da çoğalıyordu. Onlar kimdi ya da asıl soru o kimdi? Neden peşindelerdi? Ona bu soruları sormak istiyordu ama öncelikle kafasını toplaması gerekiyordu. Anlatılan hikayede kendine bir yer arıyordu. Buna da odaklanmak için oldukça yorgundu. Uyku gözlerinden akıyor. Kendini onun kollarına bırakmamak için zorluyordu. Başını arabanın camına yasladı ve düşünceler içinde kendini bir okyanusa bıraktı. Suyunun serinliği onu ürpertmişti ve orada yapayalnızdı.
Yolculuk bir süre sessiz bir şekilde ilerlemişti. İsyaa en fazla yarım saat sonra uyanmıştı. Mani-Tu ise aklındaki planın oldukça dışına çıkmıştı. Çok geç kalmıştı. Bu yüzden bu konunun gerginliği onu iyice boğuyordu. Bu gerginliği üzerinden atmak istiyordu.
"Peki şimdi beni nereye götürüyorsun?" dedi İsyaa ona bakmak için doğruldu. Neredeyse akşam olmuştu. Karnının acıktığını hissediyordu. Bu daha fazla uyumasına da engel olmuştu.
"Aslında gitmemiz gereken birçok yer olduğunu biliyorum ama ilk göbekli tepeye gideceğiz." Dedi ve ekledi. "Orada bir sınava gireceksin ve işte o zaman bana inanacaksın."
İsyaa bunu duyunca gözlerini iyice açıp ona baktı ve oturduğu yerden doğruldu. "Neden orası? Neden bir sınava tabi olacağım." Dedi. O sınav onun için ne ifade edecekti. Bunu bilmiyordu. Başarısız olursa vaz mı geçeceklerdi onu Mu'ya götürmekten.
"Senin bir Tanrıça olup olmadığın test edilecek ama başarısız olursan seni yanımızda tutmamız gerek. Bunu sana açıklamam biraz zor ama orada bir grup ile buluşacağız. Seninle tanışmak ve güçlerini bulmanda sana yardım etmek istiyorlar."
"Neden açıklaması zor. Sende açıklayabilirsin?"
"Ben bazen anlatmak istediklerimi tam olarak anlatamıyorum İsyaa. Yanlış anlaşılma olduğunda da hem toparlamakta zorlanıyorum hem de anlatamadığım için sinirleniyorum. Seninle bile bu kadar uzun konuştuğuma şaşkınım bazen. Seninle tanıştığımızdan beri konuştuğum kadar ailemle konuşmamış bile olabilirim." Bu sefer ona bakmıyordu. Bu da İsyaa'ya göre bir zayıflık belirtisiydi.
" Acaba ailesi ile ne sorunları vardı?" diye geçirdi içinden ama bu sorula cevap vermeyeceğini bilmiyordu. Mani-Tu'nun zayıflığı ailesi olmalıydı. Bunu aklının bir kenarında tutacaktı. "Beni kime götürüyorsun peki?"
"Dışlananlara"
İsyaa'yı dışlananlardan bir grubun yanına götürüyordu. Mu'dan kovulduğundan beri ona bu grup bakıyordu. Zaten Mu'dan beri yakın arkadaşlardı ama şimdiki kadar yakın değillerdi. Onlar birbirleri ile hareket ediyordu. Böylece birbirlerini kollayabiliyorlardı. Oysa tek başlarına olsalardı çoktan onların yemi olmuşlardı. Atlantislilere göre ya onlarla hizmet edeceksin ya onlara hizmet edeceksin. Başka bir seçenek yoktu ama grup olarak hareket ettiklerinde ve Mu öğretilerini beraber uyguladıkları için buna güçleri yetmiyordu. İsyaa, Mani-Tu'ya göre yavaş iyileşiyordu. Bazen ateşler içinde yanıyordu. Bu yüzden dışlananlarla hareket etmekte olabilecek tehlikelere karşı İsyaa'yı koruyabilmek anlamına geliyordu.
"Ne yemek istersin?" dedi bir dinlenme tesisine doğru yaklaştığında, İsyaa ile ilk kez insanların arasında çıkacağı için ne tür tepki vereceğini de bilmiyordu.
"Ben şu an sadece tuvalete gitmek istiyorum." Dedi elindeki su şişesini göstererek
"Benim kulaklarım diğer insanlarınkinden çok daha keskin duyuyor. Bunu bilmen lazım." Sonra önüne dönerek cüzdanını ve telefonunu aldı. O sırada İsyaa içinden geçenleri okuyup okumadığını merak ediyordu.
"Ne olmuş yani?" dedi sanki ne dediğini anlamamış gibi yapıyordu. Cevapsız bırakırsa daha fazla şüphelenecekti. Ama eve gitme ve babasına kavuşma arzusu daha baskındı onun için. Babası ve evi onun için konfor alanıydı.
"Bir hatan olursa, buradaki herkes ölür. Bu beni için çok kolay yangın çıkartırım bir şey yaparım kısaca. Bunu bil." Dedi katı bir ses tonuyla, az önceki sohbet ettiği insandan uzaktı. "Al bu parayı 5 dakikan var." dedi elindeki parayı ona uzatarak. Bu konuda ne kadar ciddi olduğu anlaşılıyordu ama onu korkutmak için yaptığını biliyordu. Ardından arabadan çıkıp uzaklaştığında İsyaa derin bir nefes aldı. En azından bu fırsatı değerlendirmek istiyordu. Camın önünde başından beri gözüne kestirdiği kalem için hızlıca uzandı. Canı çok yanıyordu ama bir yandan da Mani-Tu'nun onu izleyip izlemediğini de merak ediyordu. Arabadan çıkarken ayaklarında ayakkabılarının olmadığını fark etti. Arabaya göz gezdirdi ama giyinebileceği bir şeyi göremiyordu. Gözleri Mani-Tu'yu aradı. Bunu düşünmemiş olmalıydı. Ona göz dağı vermeye çalışmaktan aklına gelmemişti. Ayaklarındaki bandajlar ile de yere basmak istemiyordu.
"Mani-Tu" diye seslendi. Gittiği restorandın oraya doğru bakarken Mani-Tu kapının çıkışından ona baktı. "Gelir misin?" Dedi eliyle onu çağırarak.
Mani-Tu ona doğru yaklaşırken kalbi yerinden çıkacakmış gibi hissediyordu. Anlayacağından korkuyordu. "Doğru unuttum. Kusura bakma." Dedi yanına geldiğinde ve ardından arabanın bagajını açıp bir çift ayakkabı çıkarttı. "Biraz gevşek tutacağım." Dedi elindeki ayakkabıyı çevirerek bağcıklarını ayarlamaya çalışıyordu. Ardından nazik ve yavaş bir şekilde giydirdi. "İyi mi?"
"İyi" dedi hafifçe gülümseyerek, Mani-tu ise ayağa kalkarak ona elini uzattı. Rahat yürüyebilmesi için ondan destek alması gerektiğini düşünmüştü. "Böyle iyiyim teşekkür ederim."
"Tamam öyleyse." Dedi istediği zaman oldukça nazik olabiliyor ve istediği zamanda oldukça kaba olabiliyordu. Merdivenlerden çıkarken her an tetikte davranıyordu. İsyaa ise olabildikçe dikkatli ve yavaş yürüyordu. Aslında eskisi gibi acımasa da yine de canının acıyacağını düşünerek temkinli davranıyordu. Aynı zamanda plakayı okumak için bir bahanesi olması gerekiyordu.
"Mani-Tu" dedi ona dönerek omzundan tutup kendine doğru çekti. "Şey ped alma şansın var mı?"
"Arabada olacaktı." dedi bir saniye öylece baktıktan sonra bunu neden bu şekilde söylediği onu düşündürmüştü ama umursamadan ya da üzerinde fazla durmadan yeniden arabanın olduğu yere doğru yöneldi. Artık İsyaa'nın plakayı okumak için bir şansı bulmuştu.
Tuvalete girdiğinde ne yapması gerektiğini düşünerek bir o yana bir bu yana volta atıyordu. Bunu kimseye söyleyemezdi. Bu yüzden yapabileceği en mantıklı seçim bir peçeteye yazmaktı. Bunu öğrenirse ona çok kızacaktı ama kendini orada içerde bir yerde eve gitmek için yalvaran çocuğu susturmak istiyordu. Kabine girdi e peçeteyi kapıya yapıştırarak yazmaya başladı.
"Kaçırıldım lütfen yardım edin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsyaa / Mu Kıtasına Yolculuk
FantasyKime güveneceksin İsyaa? Seni kaçırana mı yoksa seni kurtarana mı? Aklının ve mantığının sınırlarını zorluyorlar ve sana yepyeni bir Dünya vaat ediyorlar. Geçmişinin karanlığından kurtarıp sana yepyeni bir gelecek yaratıyorlar. Sen hangi taraftasın...