'Mansionair - Easier'"Çiçeklerin resmini yapıyorum, böylece ölmeyecekler."
-Frida Kahlo-
Evden birlikte çıkmak isteyen Taehyung'a karşı asla istemediğini anlatmaya çalışıyordu Jungkook. Onunla her şeye vardı aslında da sadece Taehyung burada kalsın istiyordu. "Of..." dedi tüm ciğerleriyle. Taehyung çıkmak için hazırlanırken onun davranışlarından dolayı "Ne oldu?" diye sorma gereksinimi duymuştu.
Soru soran bedene doğru yürürken bile onun tüm gün burada kalması için ne yalanlar uydurabilirim onu düşünüyordu. "Gitmesek okula." Taehyung'un duyduğu şeylere hemen kaşları çatıldı.
"Daha fark edilip edilmediğimi bilmiyorum sen ne diyorsun. Lütfen çıkabilir miyiz artık? Yeterince karışık her şey." O haklıydı da kalbim değil miydi sanki. Evden çıkıp yolda yürürken tedirginliğini ben hissediyordum. Okulun içine girince biraz rahatlamıştı ki yönetici Taehyung'a özel konuşalım diyene kadar. Onu yöneticinin kapısının önünde derse girmeyip onu bekledim. En sonunda dayanamayıp kapıyı çalıp girdim içeriye. Zavallı kalbim. Onun üzgün suratını gördüğünde içindeki ışıklar karanlığa gömülüyordu. Telefondan bir erkeğin sesi geliyordu. Yöneticiye olan tüm saygı çerçevesini bırakıp ne olduğunu anlatmasını istedim. Annem bu tür olaylarda çok önemliydi. Anlattığına göre sabah Taehyung okula geldim dediği için okulu aramışlar ve olmadığını öğrenmişlerdi. Yöneticiye en son neler dediğini sordum. Kendisi konuşmamıştı. Hocalardan biri durumu bildirmişti. Yöneticinin kulağına eğilip konuşurken Taehyung titrek sesiyle özür diliyordu ve inkâr ediyordu. Telefonu yönetici aldı elinden ve o hocanın yanlış bilgisi olduğunu yeni bilgiyle okulun sergisinde olduğunu söyledi. Taehyung'un yanına gittim. Benden uzaklaşmasından öyle korkuyordum ki Tanrı biliyordu. "Hallediyorum, korkma buradayım. Yanındayım." Taehyung duyduğu korkuyu anlatamazdı ancak Jungkook farklıydı.
İçindeki tüm korkuları yatıştırıyordu sanki o bir ilaçtı, bedeni ise o ilaca en çok ihtiyacı olandı. Elini tuttu Taehyung. Titreyen elleri Jungkook'un parmakları arasına dolandı. Ne kadar daha kaçacaktı? Jungkook ilk kendisi çekmek istedi kafası bulandı. "Sen-" Taehyung sessiz ol işaretini yaptı. Telefonla konuşan yöneticiyi göstererek. Kadın abisini ikna etmişti kapatırken Taehyung'tan özür dileyerek kapattı, telefonu. Yöneticiyle özel sonra konuşacaktı. Ellerine baktı. Elleri ellerindeydi. "Sen," Taehyung yukarı kata herkes dersteyken hızla çıkıyordu. Peşinden Jungkook'u sürükleyerek. "Evet ben, o an sakinleşmem gerekiyordu." Jungkook'un sakinleşmek için elini tutacaksa hep tamamdı. Yoongilerle olan o kullanılmayan özel sınıfa yöneldi. Yoongi artık anahtarı yandaki acil durum kutusunun içinde özel bir kısma koyuyordu. Aralarından biri gelirse girebilsin diye. Anahtarı aldı. Kapıyı açıp içeriye girdiler. Eskiden amfi olan yer şimdi her yerde onların eşyalarıyla doluydu. "Gerçekten de burası size özel." Jungkook güldü. Birkaç hafta da buraya alışmış olmak korkutucuydu. Sanki her zaman buradaydı, hiç gitmemişti. "İstediğin şekilde davrana bilirsin burada kural yok..." biraz duraksadı. Camdan bakan Taehyung'un yanına yaslanıp onunla göz temasında bulunduğunda "Yanımda rahat ve özgür olmanı istiyorum." Dedi.
Jungkook dalgın halinle bu cümlenin ne kadar değerli olduğunu bilseydin, dudakların bu kelimeleri bu kadar kolay zikreder miydi? Düşüncesine odaklanmadan "Denemeye çalışacağım." Jungkook onun istediği bir şey olup olmadığını sorup kahve istediğinde aşağıyı arayıp sipariş vermişti. "Cidden mi? Bu kadar büyük bir organize bir durum var mı?" güldü.
Onlar çok rahatlardı. Ne ilginç. Benim her şeyim onlardan çok başkaydı. Rahat olmak ya da özgür olmak sadece alfabede harflerin birleşimi olarak geçiyordu. Kapı açıldığında gelen kahveleri arkadaşları getirmişti. O da beklemeyerek onlara baktı. Aralarından biri okulda olduğuna çok şaşırmıştı. Gittiğini düşünmüştü tıpkı ben gibi. Beni görene kadar da yüzü gülüyordu. "Buraya yabancıları normal de sokmayız." Diyerek de biraz belli etmişti amacını. "Gidebilirim. Rahatsızlık vermek istemem." Kimseyi olduğu yerden etmek istemiyorum, ben beden olarak özgür olsam bile ruh olarak zincirlenmiştim. Kendi bedenimde sıkışıp, hapsolmuştum. Bunu Jungkook bile açamazdı. Bu benim lanetimdi.
"Hayır, gitmeye gerek aradaki buzları eritmeliyiz bence." Jungkook ikna için Yoongi'ye baktı. O da onayladı. "Ben bilemiyorum, zorla bir şeyleri yapmak zordur." Jimin hala ona karşı tavırlıydı. Jungkook, Taehyung'un yanına gidip çaktırmadan konuyu belli etmeye çalışıyordu. Anlamıştı da. En zor günlerden birinde onun kendine dokunduğunu hissetmesi. Korkunçtu ama o bunu anlayamazdı. "O olay için özür dilerim. Zor bir gündü." İlk cümle karşısındaki iki kişiyi şaşırtırken son cümle Jungkook'un dikkatini çekmişti. Ne oldu acaba diye düşündü. "Yani özür dilemene çokta gerek yoktu. Yine de teşekkürler. Bende az önce için üzgünüm." Dedi. Her zaman barış yanlısıydı kendisi. Taehyung rahatlamış hissetse de o gün olanlar aklına çoktan dolanmış, sarmaşığın boğazını sıkıp boğmaya başladığını hissedip afalladı. İçindekilerden kaçmak istercesine Jungkook'a baktı. Bu, sana ihtiyacım var demekti. Aslında artık kurtar beni diyordu içten içe. İmkânsız da olsa en azından tekrar dene.
Jungkook masadan güç almaya çalışan Taehyung'a odaklandı. Ona dokunmadı. O istemeden bunu yapacak gücü kendinde bulamıyordu. "İyi olacaksın, endişelenme." Dedi. Diğerleri Taehyung'un dolu gözlerini görmesin diye önüne geçti. Taehyung sarılmak istedi. İlk defa biri ona sarılsın istedi. Diğer tüm sahtelerine karşı gerçek bir sarılma. Arkadaşları çıktılar sınıftan ders bahanesiyle kapıyı kapatıp. "Şşş ağlama. Buradayım." Hıçkırıklarını içine bastırdı. Jungkook dediğinin ne kadar yanlış olduğunu fark etti.
"İçinden ne geliyorsa onu yap. Her şeyle arkanda olurum. Taehyung senden uzak kalmak istemiyorum." Taehyung gözlerini bile kırpmadan bakıyordu.
Açık olan gözlerinden akıyordu yaşlar.
Ağzını açtı fakat konuşamadı.
Lanet ağlama konuşmasına engel oluyordu.
Tıpkı sıkı bir halat gibi bağlıyordu ağzını kelimeler olduğu yerde zehirlesin diye. Zorladı. "S-sarıl-mak." Dedi. Tüm hayatının katı kurallarını iki üç günde tamamen değiştiren kişiye sarılmaktı isteği. Tanrı biliyordu, ne kadar ihtiyacı olduğunu. Jungkook ilk algılayamadı. Sonra gözlerinin içine bakmaktan bir saniye bile ayrılmayan bedene sıkıca dolandı. Sarmaşıkları koparırken zehirlerinin kendi bedenine bulaşmasını umursamadan sarıldı...sarıldı. Ne kadar zehirlense de panzehir de aynı yerdeydi. Tanrı bazı kalpleri yarım yaratırdı. Tamamlayan kişiyi bulduğunda tereddüt etmesinler diye. Jungkook da etmiyordu, artık.Sanılanın aksine Taehyung dokunulmasından nefret etse de asıl olay dokunmak zorunda kaldıklarıydı. Onun asıl sorunu kimseye dokunamamasıydı. Artık bir istisnası vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
.KAYBOLMAK.
FanfictionBizler uzaydan gelen, yıldızların çocuklarıyız. Kemiklerimizdeki kalsiyum ve kanımızdaki demir ölen yıldızdan ve çeşitli süpernovalardan geliyor. Gökyüzüne geri dönmek sadece bir eve dönüş. Her birimiz birer yıldızız. -Carl Sagan.