'Idkkora - Favourite Song'"Sanat, gerçekleri tanımamıza yardımcı olan bir yalandır."
-Pablo Picasso-
Acının her türlü tanımını okumuştum tüm kitaplarda ancak yaşamak hepsinden farklıydı. Onu ne kadardır tanıyordum da bu denli içimi parçalayan hisle baş etmek zorundaydım. İç çektikten sonra kendi kendime hem benden uzak kalması daha iyi diyerek konuştum.
Kütüphanenin olduğu katta onların takıldığı o sınıf buluyordu. Bunu ilk zamanlarda fark etmiştim. Onların seslerini duymak çokta zor değildi. Kütüphaneye girdiğim de onların sınıflarında olacaklarını düşünmüştüm ama buradaydılar. Jungkook camın kenarındaki oturulacak yere oturmuş diğerleri ise yan tarafında yaslanmış kısık sesle konuşuyorlardı. Jungkook'un yüzüne kısa süreliğine baktım. Eski soğuk hali geri dönmüşe benziyordu.
Yanımda kekeleyen hali olmasaydı buz dağından farkı yok denilebilirdi.
Elime aldığım kitabın kapağına bakarken geçen sefer burada mırıldandığı sözler boğazımdan dolanıp yukarıya doğru ses tellerinde yükselirken dışarıya ulaştı. "I'm too consumed with my own life" -Kendi hayatımla çok tükendim.- sözler sesle dudaklarımdan kaçtığında elimdeki kitabı bıraktım. En arkada ki rafın içinde kitabımı ararken rafın arasından ilk görüş açıma katlanmış bir kâğıt ve el girdi. Biraz yukarıya bakınca Jungkook kâğıdı bırakıp uzaklaştı. Neydi şimdi bu? Katlarında tekrar açtığımda eski yerine oturmuş ona baktım.
*Are we too young for this? * -Bunun için çok mu genciz? – yazıyordu. Bu cümle benim söylediğimden sonra şarkıda gelen sözlerdi. Duymuştu. Nasıl?
Eskiden onunla vakit geçirmek çok eğlenceliydi ve bedenimin bunu özleyeceğini düşünmemiştim. Çıktım oradan onun olduğu her yerde doğru düşünemiyordum. "Taehyung oldukça dalgınsın. Elindeki ne? Aşk mektubu mu?" yakın arkadaşlarımdan Haengi fazla şakayı ve gülmeyi çok severdi. Onun istediği yanıtı vermeyince hemen asılırdı suratı. "Üzgünüm bu aralar kafam karışık biraz." Aslında karışıkta sayılmazdı da. "Onu herkes anladı. Sabah kavga etmişsin yeni gelen çocukla."
Görmüşler miydi?"Yok bir şey. Sadece konuşuyorduk. Bu okul ve yalanları." İlk defa yalan söylemiştim uzun bir zamandan sonra. "O da seninle aynı şeyi söylemiş. Ağız birliği gibisiniz." Güldü ama Taehyung gülmedi. Okuldan kaçmak istiyordu. Aklındakiler ve her şey öyle üzerine geliyordu ki nereye gitse hep aynı sözler, aynı günler farklı olan tek o'ydu. Böyleyken bedenini suçlayamazdı. Bu saçmalığa bir son verecekti ona uzak dur demişti ama bunu istemiyordu. Onun sınıfının önüne gitti. O yoktu. Okulda küçük bir tur attı, yoktu. Az önce burada olan nasıl şimdi kayıptı? Okul sonuna kadar göz ucuyla aradı hiçbir yerde yoktu, kaybolmuştu. En sonunda arkadaşları öğretmenleriyle okul çıkışı konuşurken duymuştu. "Evet, evet geri dönebilirmiş evine, o gelmeyebilir artık."
Nefes. Tek kelime bu kadar şeyi kendiyle birlikte yok ederken bedenim ürperiyordu. Başım dönmüştü olduğum yerde zemin ayakkabıların altından halı misali kayıyordu. Yalpalayarak açık camdan dışarıya çıkarttım kafamı. Yanaklarımda belli belirsiz sıvılar akıyordu. Hırıltılı iç çekişlerim son günlerdeki tüm olayları atlatmamın sebebi; onun zihnimdeki düşünceleriydi. Yaralı bedenimi koruyordu kendi düşüncelerim de olsa bile.
Ne kadar itiraf etmesi zor olsa da her gece aklımdaydı.
Bir anda yok oluşu her şeyin tekrar eski haline dönmesi demekti ve bunu istemiyordum Tanrı'm... çok fazla yalnız kaldım bundan fazlası çok değil mi?
Her şeyimi toplayıp eve doğru yürüyorken bile sadece iki kez yürüdüğümüz yolun aslında ne kadar uzun olduğunu unutmuştum. Zaman göreceliliği sadece bir kişi üzerine toplanmış olabilecek kadar küçük bir olay değildi. Öyle olmaması gerekiyordu.
Büyükannesi bahçede çiçeklerini suluyordu. "Taehyung nasılsın tatlım?" görmesiyle seslenmesi de bir olmuştu. Sorsa mıydım onu? "İ-iyiyim siz nasılsınız?" kadın tatlı gülümsemeyle kapıya yakınlaştı. "Beni boş ver. Jungkook senin hakkında o kadar soru sordu ki dün kafamı şişirdi." Tatlıca gülümsedi tekrar, sonra devam etti. "Onunla konuşacaklarınız var belli ki bunu bir ara yapmalısınız." Bir yandan çiçeklerine olan sevgisini anlatıyor araya da Jungkook ile ilgili bilgiler sokuyordu. Ben sadece onun isminin olduğu kısmı duyuyordum sanırım. "Beni mi sordu?" anlatıyordu, her şeyi mi öğrenmek ve beni tanımak konusunda ciddi olduğunu düşünmemiştim.
"O geri dönecek mi peki?" bakışlarıyla karşılaşınca hemen "Yani konuşun dediniz ya vaktim olacak mı diye, boş zaman ayırmaya çalışacaktım." Düzeltmeye çalıştı başarısızca.
"Geri dönmek mi? Demek sana okul mevzusundan bahsetti." Düşünceliydi ve bana bahsetmemişti. O güçlü görünmeye çalışan biri, bunu söylemezdi bana. "Okul geri çağırmıştı dün. Ama o gitmek istemediğini söyledi gece. Tabii sabah fikrini değiştirecek bir şey olduysa bilemiyorum. Jungkook buraya pek isteyerek gelmedi bu yüzden gidebilir de." Duyduklarım olduğum yerde geriyordu tüm bedenimi. Açık havada bunalıyordum eve nasıl girecektim? O gitmiş olabilirdi çoktan. Bir ya da iki haftadır gördüğüm biri için üzülmeye gerek yoktu. Bunu unutabilirdim, yapabilirdim. Aklımın bir yerinde susmayan kısım suçluluk hissinin doğmasına sebep oluşturuyordu. Büyükannesinin yanından ayrılırken en son neler söylediğini duymamıştım. Kendi düşüncelerim o kadar çoktu ki aralarından seçip insanları duyamıyordum. O buydu; kısık sesle bile hepsini bastıran.
Evin içinde sadece abimin olduğunu duyduğumda ondan da birkaç soru gelmişti bana. Tek istediğim odama gitmekti.
"Taehyung beni duymazlıktan mı geliyorsun sen?" kızmaya hazır bekleyen ruhu hemen saldırıya geçmişti. "Hayır sadece çok yorgunum, özür dilerim."
Özür bizim ailenin özelliklede benim günlük en çok kullandığım kelimeler arasında ilkteydi. "Derslerin nasıl aksatmıyorsun değil mi?" her zaman tek konu dersler ve başarı olmak zorunda mıydı gerçekten. "İyi, en son konuştuğumuzda bakmıştın. Yukarıya çıkabilir miyim?" izin almadan bir şeyler yapmak kendi evimde bile olsam oldukça zordu. "Hayır, konuşuyoruz. Bu aralar bir haller var sende, eskisi gibi değilsin. O ..." düşündü abisi. Taehyung o kelimeyi biliyordu ancak söylerse kavga çıkardı. "O abisinin sakin kardeşi pek yok gibi sana da öyle gelmiyor mu? Hem dizin nasıl oldu?" son sorusu tüm algısının dizinde toplanmasına sebep olunca hatırladı ne olduğunu. "İyileşiyor bir şey yok. Merak etme sen." Abisi ona yaklaştı istemsiz boynunu eğdi. Yere bakan gözleri, hızlı atan kalbi. Damarları daralıyordu. Saçını okşadı. "Nasıl merak etmem sen benim tek kardeşimsin." Yutkundu. Onayladı abisi yukarıya çıkmasına en sonunda izin verdiğinde nefesini tutarak hızla çıktı merdivenleri. Donuk ve sessiz ortamlardan artık hiç hoşlanmıyordu. Bu sessizliğe tekrar gömülecek miydi? Yatağa uzanıp gözlerini tavana dikti. Aklında dolanan şeyleri yaparsa sonucu ne olurdu? Eğer... dedi içinden evini bir kontrol etseydim. Doğru olur muydu? Yoksa her şeyi eskisi gibi kabul edip rutine mi dönmeliyim?
Tanrı'm korkuyorum hem de çok. Ancak bana neyden diye sorma.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
.KAYBOLMAK.
FanficBizler uzaydan gelen, yıldızların çocuklarıyız. Kemiklerimizdeki kalsiyum ve kanımızdaki demir ölen yıldızdan ve çeşitli süpernovalardan geliyor. Gökyüzüne geri dönmek sadece bir eve dönüş. Her birimiz birer yıldızız. -Carl Sagan.