'Seafret - Atlantis'"Rüyamda resim görüyorum ve daha sonra rüyamı resmediyorum."
-Vincent Van Gogh-
İki gece daha geçmişti. Sessizce kayboluyordu. Sonsuz kelimesi insanlar için yasaklı olmalıydı kimse sonsuzlukla başa çıkamazdı. İlk uyumsuzluk yaratılışımızda çıkıyordu. Biz sonsuza dek yaratılmadık ki. Bir gün güzel hislerden uzaklaşacaktım. Yalnızlığımdan kurtulmak kolay değildi. Büyük okyanusta bağırsanız sizi Tanrı'dan başka kim duyardı ki?
Okula hiç gelmemişti. Onu arıyordu her dakika gözlerim. Dün bir film izlemiştim. Orada bir söz aklıma takıldı.
-Bir saniye bile kafanızdaki seslerin susmasını sağlıyorsa, bu saatten sonra her duyduğun ses gürültüdür.- gecenin yıldızlarını izlemekten başka bir şey kalmamıştı. İçimde bir şeyler kıpırdanıp duruyordu. Saatte baktığımda dörde gelmek üzereydi. Derin bir iç çekti. Gökyüzünden hızla kayan yıldızı gördüğünde tüm durumlara hayır dercesine ayağa kalktı. Ceketini aldı yavaşça kapıyı açtı. Abisinin odası bir alt kattaydı. Bu katta sadece kendisi vardı. Sessizce ilerledi. Nefes bile almıyordu. Ölecek olsa da almayacaktı nefes. Tek bir ses bile bu durumları korkunç bir hale getirebilirdi. Abisinin odasının katından kurtulup en aşağıya indiğinde ayakkabılarını eline aldı. Birkaç korumanın dış kapının önünde olduğunu gördüğünde arka tarafa yöneldi. Mutfak kapısından çıktığında abisinin odasının camının açık olduğunu gördü. Korkudan elini ağzına bastırdı. Öyle korkuyordu ki, bacakları adım atarken titremekten yamuk adımlarla yürüyordu. Bahçe kapısını açarken gözü hep camdaydı. Çıkıp yavaşça kapattı. Ayakkabılarını ve ceketini giydi. Neden yapıyordu bunu? Karanlıkta öyle koştu ki bir tek Tanrı biliyordu. Bu kadar hızlı koştuğunu. Deli gibi hiç durmadan koştu, onun evine kadar... nefes nefese kalmıştı. Kalbi ağzının içinden boşluğa atlamak için çırpınıyordu. Apartmanın içerisine girdiğinde nefes sesleri yankılanırcasına yayılıyordu.
Yukarı kata çıkarken görmüştü fakat tam daireyi de bilmiyordu. Ne diye bu aptallığı yapmıştı? Geri dönse kesin yakalanırdı. Oradan sonrasını yoktu. O yüzden tahmini en üst kata çıktı. O gün yanına geldiğinde baya koşmuş gibiydi en mantıklısı o yüzden en üst kattı. İki karşılıklı daire vardı, hangisiydi? Sağ taraftakini tüm cesaretini topladı ve çaldı. İki üç dakika açan olmadı. Gittiğine emindi aslında. Kapının o aralarda açılma sesini duyduğunda elleri buz kesilmişti. Nefesi hala düzensizdi. Bir adam açtı kapıyı. Yanlış kapıydı. "Ben özür dilerim. Ben birini arıyordum. Affedin beni." Adam uyku haliyle pek de bir şey demeyip kimi aradığını sordu. Yeni taşındığını bildiğinden onu söyledi. Adam karşı kapıyı işaret etti. İki seçenek arasından yanlış olanı seçmişti. Teşekkür edip hızla karşı kapıyı çaldı. Adam da öylece ona bakıyordu. İçeri girmemişti. Lütfen aç kapıyı, burada ol ve aç lütfen...
Kapı gürültüyle aralandı. Taehyung açılan kapıdan içeriye davet edilmeden girip kapıdan hala bakan adama selam verip kapıyı kapattı. Adam normal birine benzemiyordu. "Taehyung?" kapıyı kapattıktan sonra olayları yeni yeni Taehyung'ta idrak etmişti. "Ne yapıyorsun burada?" Jungkook o kadar şaşkındı ki. Ona hak veriyordu.
"B-ben... gitme demek yani geldim çünkü gittiğini sandım. Öyle dediler, bilmiyorum. Ne yaptığımı gerçekten bilmiyorum." Jungkook tablosunun başında en son müzik dinliyordu. Kapının çaldığından bile emin olmadan açtı kapıyı. "Benim için mi geldin?" kapının önünde sırtını kapıya yaslamış göğüs kafesi hızlı kalkıp inen Taehyung'a baktı. Gülmek istiyordu. Dudaklarını ısırdı. Taehyung'un soruyla kızaran yüzü çok başkaydı. "Hayır. Ne alakası var ben uğradım. Birazdan gideceğim." Jungkook tutamadı artık kendini dolu dolu kahkaha attı. Taehyung kızıyordu bunda gülünecek bir şey olmayacağı için. "Uğradın mı? Gece 4.46 da. İçeriye geç hadi." Koluna dokunacaktı hızla elini çekti ona dokunmamak için. Taehyung o büyük boş salona girdi. Tuvallerden bir krallık gibiydi. Ortada çizilmiş kendi tuvalini görene dek her yeri inceledi. "Ben." Dedi kısaca. Jungkook ona bakmayarak "Rüyamı çiziyordum. Senin geleceğini tahmin etmediğim için biraz hazırlıksız yakalandım." Taehyung o koltuğa otururken bile izin alarak oturmuş ve resme bakmıştı. Papatyalar arasında oturan kendi tablosuna baktı. Birkaçını toplamış onlara bakıyordu. "Bu...müzede gördüğümüz heykele benziyor değil mi?" Jungkook bunun tanıdık geldiğinin farkındaydı ama aklına müze günü gelmemişti. Ona katılarak yanına oturdu.
Hemen yana kaydı Taehyung. "Burada rahat olabilirsin. Kendi evin gibi." Taehyung yüzüne baktı. Buradaydı. İçi tüm rahatsız edici düşüncelerini susturmuştu. Dediğine karşılık oldukça kısık sesle "O zaman hiç olamam." Deyip konuyu kapatmak istercesine tabloya baktı. "Hala geçerli mi sorun?" Jungkook soruyu düşündü. "Modellik mi?" dedi. Jungkook sessizce onu izlerken "Evet. Eğer istersen... deneyebilirim."
Taehyung'un fikrini değiştiren neydi bilmiyordu ama bu konuda endişeli olacaksa bunu asla kabul etmezdi. "Taehyung bunu zorla yapacaksan istemem, modellikten nefret ettiğini biliyorum gerek yok buna." Taehyung tabloya dokundu. Daha kurumamış boya parmaklarına bulaştı. Resimdeki papatyalar dağılmıştı. "Özür dilerim. Bozmak istemedim." Jungkook eline bir bez uzattı. Sorun etmiyordu. Onun olduğu tabloya dokunması sadece o tabloyu kutsardı. Bezle elini silerken "Ben modellik hiç yapmadım ki, nefret edebileyim. Okuldaki öğretmenlerden biri yüzümü beğendiği için modeli olmamda ısrar etti. Ben istemiyordum ama abim onu reddetmemin saygısızlık olduğunu söyledi." Zoraki bir gülümseme vardı konuşurken sanki bunlara hiç içerlememiş gibi. "Abim her an başımdaydı, annemlerin haberi bile yoktu. Birkaç saat hareket etmeden oturdum. Sonra bir daha da olmadı." Jungkook içinde olağan dışı bir üzüntü hissetmişti. Ona bu kadar değer vermeli miydi gerçekten?"Zorla mı yaptın yani?" onayladığında düşen gülümsemesine elini uzattı. Yanağına dokundu farkında olmadan. "Onlar adına ben özür dilerim."
Taehyung normalde hemen bundan kaçardı ancak o fark edene kadar dayanmak istedi. Gözleri yaşlarını serbest bıraktığında Jungkook göz yaşlarına da dokundu. O zaman anladı. "N-ne yapıyorum ben? Bilerek olmadı." Oturduğu yerden kalktı hemen. Normal olan hiçbir şey onun yanında değildi. "Sorun değil. Uzun zaman sonra garipti." Dokunulmayan teninde ilk dokunuş, yeni yağmış kar gibiydi. Günahsız cehennem.
*****
04.12.22 gecesi büyük bir parıltının üzerimden kayarak geçtiğini gördüm. Sonra bu bölümü düzenleyecekken burada da aynı durum olduğunu fark ettim.
Yıldızlar kaybolmuş kimliklerimize ışık tutuyorlar, sanırım.-Yazar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
.KAYBOLMAK.
FanfictionBizler uzaydan gelen, yıldızların çocuklarıyız. Kemiklerimizdeki kalsiyum ve kanımızdaki demir ölen yıldızdan ve çeşitli süpernovalardan geliyor. Gökyüzüne geri dönmek sadece bir eve dönüş. Her birimiz birer yıldızız. -Carl Sagan.